Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.550

Amerikan seçimleri yeniden bıçak sırtı

Ne acayip şeyler yaşadı değil mi Amerika yakın zamanda… 

Biden’ın boşluğu selamlamaları…

Ukrayna lideri Zelenski’ye Putin diye seslenmesi…

Kendi Başkan Yardımcısına Trump demesi… 

Başka bir kadını eşi zannetmesi… 

Münazaradaki ibretlik hali… 

Üstüne bir de tabii Trump’ın kulağını sıyıran kurşun… 

Bunların yekûn çıktısı seçimlerin çoktan Trump tarafından kazanıldığı algısının oluşmasıyla sonuçlanmışken seçimleri yeniden denge durumuna getiren bir gelişme yaşandı: ABD Başkanı Biden, Harris’i kendisinin yerine işaret ederek adaylıktan çekildi.

Bu ise Trump’ı –her ne kadar Harris’i Biden’dan da rahat yeneceğini söylese bile- eminim düşündürüyor. Çünkü Trump hem bütün stratejisini Biden’ın adaylığı üzerine kurmuş hem de bu yönde Başkan Yardımcısını belirlemek gibi geri dönülmesi zor adımlar atmıştı. İlk olarak Trump, sadece birkaç yaş küçük olmasına karşın Biden’ın nörolojik durumu sayesinde adeta “yağız delikanlı” rolüne bürünmüş ve propagandasını neredeyse genç ve dinamiklik ile yaşlılık ve durağanlık düalitesi üzerine inşa etmişti. 59’luk Harris karşısında ise artık düalitenin negatif tarafında kalan Trump. 

Ayrıca Trump, suikast girişimin ardından talihin kendisine ikram ettiği “tanrı tarafından korunan seçilmiş kişi” rolünü büyük bir şevkle oynarken kazanacağından o kadar emindi ki, artık sadece kazanmak değil, bu enerjiyi bir voltrana çevirip düzeni kökten değiştirmek gerekliydi. Bu amaçla 40’ına henüz merdiven dayamış aşırı sağcı bir başkan yardımcısı seçti: J.D. Vance. Çünkü artık Trump için amaç merkez seçmeni cezbetmek olmaktan çıkmış, kesin olarak kazandığını düşündüğü bu seçimle beraber Trumpizmi baki kılmak olmuştu. 

Ancak Harris’in adaylığıyla beraber suikast tartışmaları yerini bir anda Harris’le ilgili tartışmalara bıraktı. Seçimin yeniden fotofiniş bitecek bir görüntü vermesiyle beraber Trump’ın bir kenara bıraktığı merkez seçmen de yeniden önem kazandı. Trump açısından buradaki sorun şu: Trump’ın Biden’dan kalan kartları açık, ancak Harris hemen hemen dengede olan seçimlere hem kapalı elle hem de rakibinin elini bilerek giriyor. Burada da ilk mesele Trump’ın Vance tercihine karşı Harris’in nasıl bir başkan yardımcısı belirleyeceği. Çünkü örneğin Harris’in hem kendisi hem de seçeceği başkan yardımcısı Biden’la beraber partiden kopma eğilimi gösteren genç seçmeni geri getirebilir. Harris'in ılımlı bir Demokrat olarak tanınan Tim Walz tercihi tam da bu çabaya işaret ediyor. 

Ayrıca Biden’ın İsrail’e koşulsuz desteğine karşı Harris’in Netanyahu’ya karşı eleştirel tavrının yanında çatışmanın Filistinli siviller için insani maliyetini de kamuoyu önünde kabul etmesi de başta kritik eyaletler olmak üzere Müslüman seçmeni Harris’e yönlendirebilir. Nitekim o da bunun farkında olacak ki Netanyahu’nun Kongre’de yaptığı konuşmaya katılmayıp seçim kampanyası etkinliğine katılmayı tercih ederek de bu doğrultudaki tavrını “yumuşatılmış” biçimde ortaya koydu. Şüphesiz bu konuda da dengeyi elden bırakmayan bir tavır izlemesi ve İsrail lobisi gerçeğini de unutmaması gerekiyor. 

Bir diğer önemli mesele ise Harris’in bir hikaye üretememiş olması. The Economist’teki tespite katılmamak mümkün değil:

“Yine de Amerikalı seçmenlerin siyasetçilerden beklediği “özgünlük” Harris’in geçmişinde mevcut. Öncelikle bir göçmen kızı: Artık hayatta olmayan annesi Hindistan doğumlu bir endokrinolog; babası ise Jamaika doğumlu bir iktisatçı. Çift 1960’larda Berkeley’de sivil haklar aktivistiyken tanışmış. Harris’in yerinde başka biri olsa bu köklerden unutulmaz bir kimlik yaratabilirdi ancak o ulusal sahnede kendini tanımlamakta zorlandı. Engelleri aşan Asyalı siyah bir kadın olarak başkalarının duygusal bir Hollywood yapımına ilham vermesi muhtemel.”

Nitekim bu hikayeyi yazan çok başarılı bir Demokrat Partili siyasetçiyi hepimiz tanıyoruz: Barack Obama. Obama, Amerikan toplumunun bir kısmının gözünde handikap oluşturabilecek kimliğine öyle anlamlar yükledi ki… Kimliği dolayısıyla uğrayabileceği ırkçılıkları tek hamlede nakavt etti adeta. O, bunu “Geçmişin üstüne bir sünger çekebilmek için ABD’nin siyah bir başkanı olmalı” zımni mesajıyla kurgulayarak kampanyasına adeta bütün toplumu ortak etti. Daha önce düşünülemeyecek böyle bir değişim artık mümkündü ve bunu Amerikan halkı başarıyordu. O yüzden de hep bir ağızdan bağırıyorlardı “YES, WE CAN” (Evet, başrabiliriz!) 

İşte Harris’in başarısının sırrı da biraz burada. Yani bizim siyasal iletişimde storytelling dediğimiz şey. Toplumu ortak edeceği kişisel bir hikaye yazabilirse işte o gün “YES, SHE CAN” diyebiliriz.