Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Ben 500 milyar doların yalancısıyım

İkinci yazıma yine silah arkadaşım Teğmen Prof. Dr. Doster’e bir atıf ile başlayayım. Doster bana, "Arada yazı yaz, nalları diktikten sonra kıymeti kalmaz aklındakilerin" dediğinde, Güriş İnşaat'ın rahmetli kurucu patronu, soy ismi ile de müsemma İdris Yamantürk'ün söyledikleri aklıma geldi. 

Bu arada İdris Yamantürk, yakın coğrafyamızın son yüzyılda yetiştirdiği büyük adamlar sıralamasında ilk 10’a rahatlıkla girer. Yamantürk Doğu Karadeniz hattında da tuzlu hamsi yiyerek angus ile beslenen Liverpulluların (yıl 1976) aklını alan Trabzonsporlu Ali Kemal’e yakın şöhrete sahiptir. 

Rahmetli Demirel aynı zamanda fakülteden arkadaşı olan Laz İdris’e (arkadaşları arasındaki lakabı imiş) anılarını yazmasını söylemiş.

Laz İdris de, 'Sayın başbakanım (okul arkadaşı da olsa devlet ciddiyeti gereği böyle hitap edermiş Demirel’e) neden yazayım, bizim millet müslüman kur’an okumaz, Atatürk’ü sever nutuk okumaz, beni neden' okusun demiş. Ancak baskılara dayanamamış ve “Bu Memlekete Borcumuz Var” isimli kitabı yazmış. İyi ki de yazmış, birçoğumuza yol gösteren bir eser olmuş. 

Asker arkadaşım Doster’in tavsiyesini ilk duyduğumda birden aklıma geldi. 

Hakkımızda hayırlısı artık.

Avrupa’da yüzyıl savaşlarının ardından gelen rönesans-reform hareketlerinin ivmesiyle 16'ncı yüzyıldan bu yana sırtı minderden kalkmayan ve taa 1922’de ancak rakibini göğüs çaprazına alıp mindere sırt üstü yapıştıran Türk milletinin bu zaferini Türk Müteahhitleri anında avantaja çevirip çizmelerini giyerek yeniden sahra çöllerine geri döndü. 500 yıl boyunca “uyuyan hücre” gibi faaliyet gösteren Türk müteşebbisi bir anda uyandı. 

Osmanlı’da imar faaliyetleri 17'nci yüzyılda 28 Mehmet Çelebi'nin 1 yıllık Fransa görevi sonrası, (keşke biraz daha uzatsaydı görev süresini ancak alafranga hayat tarzını pek beğenmedi herhal) yazdığı rapora dayanır.

Padişah III.Ahmet raporun ardından ahlanıp vahlanmadan “şok mangası” ekibi kurarak bir an önce aksiyon alıp bazı kelleleri ibret-i alem için müzeye gönderir. Sonraları Alman Kralı Hacı Vilhem (Kaiser II. Wilhelm) ile yapılan anlaşmalar sonrası Hicaz Demiryolu, Konya Sulama Kanalı, İdadi Okulları'nın inşaatı gibi birçok imar yatırımı yapılır. Ancak Devlet-i Aliyye’nin çöküşünü önlemek mümkün olmaz.

Ne yazık ki hem 500 yıl kaldığımız ve imar ettiğimiz ancak belli ki kök salamadığımız Balkanları hazin bir şekilde kağnıların üstünde terk etmek zorunda kaldık. Tabi ki sadece şanslı olanlarımız Anadolu’ya ulaştı. Yüzbinler ya cephede ya da yolda hayatlarını kaybettiler.  

Neyse, mühendislik jargonundan ayrılmayayım geriye dönmesi zor oluyor. 

Müstakil olarak Türk müteahhitlerinin eski topraklarına yeniden ayak basması ancak 1970'lerde oldu. İki büyük Türk Sezai Türkeş ve Fevzi Akkaya, Sirte’ye (Libya) liman inşa etmeye gidiyor ki o tarihte insanımız henüz yurt içinde bavulu ile ki bavulu olup olmadığı da şüpheli, (bohçası diyelim) seyahat kabiliyetine bile çok sınırlı oranda sahipti.

O günden günümüze toplamda 500 milyar dolara yakın bir iş hacmi yaratmış ki yıllara bölündüğünde yaklaşık 20-25 milyar dolar eder. 130 ülkede proje yürütür ki çok az insan bu kadar ülkenin adını bilir. Dolayısıyla 'Türk Müteahhitleri İstiklal Madalyası'nı fazlasıyla hak ediyorlar.

Birinci Dünya Harbi'nde Filistin çöllerinde sıcaktan kavrulan ve 1914 yılının Aralığında Rus Harbi'nde Allahu Ekber Dağları'nda donarak ölen Türk ordusunun ardından 50-60 yıl sonra tüm olanaksızlıklara rağmen Türk Müteahhitleri bu sefer yine hem çölün 50 derece sıcağında hem de Rusya’nın eksi 50 derece soğuğunda endüstriyel inşaat projeleri yapmaya başlamış.

Şarık Tara-ENKA, İdris Yamantürk-GÜRİŞ, Ersin Arıoğlu-Yapı Merkezi, Sani Şener-TAV, Feyyaz Berker-Nihat Gökyiğit-Necati Akçağlılar-TEKFEN, Nurettin Çarmıklı-NUROL, İshak Alaton-Üzeyir Garih-ALARKO, Erol Üçer-GAMA gibi isimler başta gelenler.

Şu an 40’ın üzerinde Türk İnşaat firması dünyanın en hacimli ve teknolojik projelerini yürüten firmalar arasında ilk üç içinde. Sondan üç değil ha dikkatinizi çekerim. İlk üç. 1, 2, 3. Amerika-Türkiye-Çin.

Mühendislik prensipleri ile ağır doğa şartlarının bir şekilde normale dönüştürüldüğü o dönemde yaşanan döviz kısıtları, sosyalist yapı, ağır bürokrasi, soğuk savaş, Kıbrıs harekâtı, petrol kavgası, kapalı pazar ekonomisi ve bölgedeki askeri hareketlilik Türk müteahhitlerin aşması gereken diğer engeller idi. 

- 50 derecede C40 (çok kaliteli bir beton olduğunu bilin yeter) beton imalatını başaran, Urfa’nın Haraptar Köyü'nden (Züğürt Ağa filminin geçtiği köy) hiç dışarı çıkmamış ülkemizin köylüsünü teknik yönden eğiterek farklı coğrafyalara taşıp hem gözünü açmasına hem de para kazanmasına olanak sağlayan Türk mühendislerine soğuk savaş - döviz krizi vız gelmiş tırıs gitmiş. 

En azından veriler onu gösteriyor. Ben 500 milyar doların yalancısıyım. 

Hatta kısa bir Aziz Nesin hikâyesi bile duydum. Diş macunun içine, pantolon paçalarına saklanan dolarla gidilen ve pansiyonlarda konaklanarak bir dönemde yurt dışında bir iş görüşmesine katılan müteahhidimiz, toplantı sonrası yenen akşam yemeğinin ardından 'otelinize kadar bırakalım' ısrarına ne yapsa engel olamamış.

'Yok ben biraz Londra’yı gezeceğim, yok tuvalete gideceğim, işim uzun siz gidin' ne dediyse İngilizler otele bırakma ısrarından vazgeçmemiş.

Bizimkisi de Cenab-ı Allah'a sığınarak bir Gulvallahü Ehad ve daha sağlam olsun diye bir de Fatiha okuyarak 'Allahım sen bu kuluna yardım et' duygusuyla ısrarlara dayanamayıp kabul etmiş.

Hep birlikte arabaya gidiyorlarmış. İngiliz, 'Hangi Hilton'da kalıyorsunuz?' deyince bizimkisi iyice köşeye sıkışmış ve 'Yok Hilton'da yer bulamadık, şu arkada pansiyona benzer bir yer var. Orada kalıyoruz' demiş ama içinden de 'Allahım sen bu kuluna yardım et' diye de dua ediyormuş.

İngiliz bizimkini harabe pansiyona bıraktıktan sonra son sürat büyük patronlarının yanına giderek yaşadığı hayal kırıklığını anlatmış. 'Adamlara bin poundluk yemek ısmarladık' ama adamlar 15 pound'luk bad & breakfast'de kalıyorlar' demiş.

O gece bizimkinin gözüne uyku girmemiş. Öbür gün kırmızı gözlerle girdiği toplantıda ortam acayip ağırmış. İngilizlerin suratları asık kâbus gibi bir hava varmış.

İngilizin gözleri sanki “noluyoruz lan, taklaya mı geliyoruz, yerim sizin iş adamlığınızı, alın tasınız tarağınızı uzayın burdan” tadında imiş.

Bizimkisi artık şeriatın kestiği parmak acımaz düsturu ile son atağını yapmış. "Ya herro ya merro" demiş. İngilize yaşadığı döviz problemini anlatmaya başlamış.

Toplantıda ‘Where is the nearist postoffice’ kıvamındaki ingilizcesi ile İngilizlerle cebelleşiyorken ter sırtından akıyormuş. Dövizini diş macununun içine gizlediğini anlatmış mı? Anlatmıştır herhalde. Orayı pek bilemedim. Neyse İngilizler "bir şansa daha verelim" diyerek Türkiye’ ye bizimkini ziyarete gelmişler. Ondan sonrasını yazmayayım, artık bizim nesil olayı anlamıştır.

Erşan Kuneri - Yeşilçam kelimeleri ile küçük bir alt bellek turu yardımcı olur. Bizim nesil soğuk savaşın etkisiyle her ne kadar tek çekirdek olsa da quatro ayarında modifiye işlemciye sahipti.

Olayı biraz daha berraklaştırmak için şu örnek yeterli olur sanırım. Soğuk Savaş'ın 1989 bitmesi ile Türk müteahhitleri mekanize ordu birlikleri gibi Rusya bölgesinde anında mobilize olarak projeler üstlendiler ve başarı ile bölgeyi imar ettiler.

ENKA’nın yaptığı Hırvatistan-Doğu Avrupa turizm otoyol projesinin yapım maliyeti çoğumuzun zihinden çarpma yapamayacağımız kadar büyük. O yüzden yazmayayım da boşuna hesap makinesini elinize alıp “sintax error” ile karşılaşmayın.

Sani Şener TAV inşaat ile değişik ülkelerde 20'den fazla havalimanının hem inşaat maliyetini finanse ediyor, hem de bu havalimanlarını işletiyor. Nasıl oluyor hâlâ anlayabilmiş değilim.  

Bu projeleri hayata geçiren mühendislerimizi yetiştiren Türk üniversitelerinin hocalarına da ayrı bir şükran borçluyuz. Mühendislik fakültelerinde boşuna günlerce uykusuz kalmamışız. Hatırlarsanız proje teslim dönemlerinde epeyce uykusuz kalırdık. Hocalarımız (Allah hepsinden razı olsun) bizi özel kuvvetler gibi yetiştirmiş. Her an çevik, zinde ve tetikte.

Son yüzyılda iş modelleri acayip değişti. 100 yıl önce ülkeye gelen yabancının peşine anında birisi takılır ve günlük rapor edilirdi “Bu gavurun burada ne işi var” diye. 

Şimdi ise onlarca mühendis, yüzlerce işçi, iş makinesi ve milyarlarca dolar ile diğer ülkelerde fink atılıyor ve projeler yürütülüyor.

Uzatmayayım da konuyu bağlayayım. Hangi akıllı insan böyle bir algoritma içinde yatırım yapmaya cesaret edebilir. Lehimize olan en ufak bir veri yok. Tam “kalk köyümüze geri dönelim” ortamı. Dolayısıyla Türk Mühendis-Müteahhitlerinin zihin algoritmasının ekonomiye olan logaritmik katkısını derinlemesine nümerik olarak analiz etmek şarttır.

Ben ediyorum aslında, isteyene analiz sonuçlarını verebilirim. Kanalıma abone olmanız yeterli. (Yeni nesil akademisyenlerde fukaralıktan dolayı bu yollara tevessül ediyormuş diye duydum. Buna da “Yeni İş Modeli” diyorlarmış. (Bu akademisyenlerin OnlyFans tadında kanalları da varmış. İyi para getiriyorsa bize de söylesinler de biz de kurtulalım şu fakirlikten) 

“Logaritmik” katkının anlamını sözel zekâsını daha çok kullanan okuyucularımız için açıklayayım, bunun için kanalıma kayıt olmanıza gerek yok. Burası ücretsiz. “Gel Gel” ekonomisi yani.

Yurt dışında üstlenilen projelerin ülke ekonomisine katkısı sadece o projeden el edilen tek yönlü “kar transferi” değildir. Multifunctional bir şey. Yani çok fonksiyonlu. (Kanalıma bekliyorum, gördüğünüz gibi jargona hakimim) 

Nedir peki?

  • Dış ülkedeki projeye giden mühendislerin ve işçilerin kazançları, 
  • Türkiye’de üretilen ve dışarıya gönderilen malzemelerin kazançları
  • Malzeme transferlerinin lojistik alt yapısı
  • Kazanılan tecrübe (Know-How da yazalım da kanalımıza olan ilgi artsın)
  • Diğer endüstriyel alanlara olan katkısı

Tüm bunlar ile sürdürülebilir büyüme (Sustainable Development) sağlayan inşaat sektörü yaratarak Türkiye’nin refahını arttıran Türk Müteahhitleri-Mühendisleri-İşçisi kıymet görmeyi fazlasıyla hak ediyor.

 

Prof. Dr. Gökhan Arslan