Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Candan kıymetli ne var?

Erzincan-Çöpler, Ordu-Fatsa-Altıntepe, İzmir-Dikili-Çukuralan, İzmir-Bergama-Ovacık, Giresun-Şebinkarahisar-Taşçılı, Kütahya-Gümüşköy, Balıkesir-İvrindi, Balıkesir-Havran, Balıkesir-Balya, Çanakkale-Lapseki-Şahintepe, Çanakkale-Kirazlı, İzmir-Efemçukuru, Germencik-Aydın, Samsun-Havza, Gümüşhane-Mastra, Eskişehir-Kaymaz, Tokat-Erabaa, Kayseri-Himmetdede, Sivas-Bakırtepe, Malatya-Hekiman, Kayseri-Develi, Artvin-Cerattepe, Artvin-Yukarı Hod, Ağrı-Diyadin… 

Daha niceleri.

Yurdun dört bir köşesi.

İşletilen, işletilmeye hazırlanan 'Siyanürlü Altın Madenleri'.

Yaşanan ve potansiyel çevre felaketleri.

Dünyanın kanını emdiği görülen “çok uluslu şirketlerin” icadı; yerli işbirlikçilerinin ve para babalarının iştahını kabartan, cebini dolduran birçok “zehirli”, “siyanürlü”, “acı badem kokulu” ve doğayı rezil eden projeler.

“Altın, para, zehir, altın, para, zehir...”, diye diye gözleri kör olan, çevreyi umursamayan “Vahşi Kapitalizm Beyleri”. Bir avuç “vergi, katma değer” için olası felaketlere göz yuman, aldırmayan, onlara yol açan” kimi kamu görevlileri.

Ve zehirlenen topraklar, kirletilen ülke.

Hastalıklar, ölümler…

Nereden nereye! Nerden nereye!

***

1985 yılında Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde çıkarılan Maden Kanunu ile uygun hale gelmesiyle; 1989’da dönemin Enerji Bakanı Ersin Faralyalı’nın resmi davetiyle; çevre kirletici çokuluslu “siyanürlü altın madenci” şirketleri Türkiye’ye akın etmeye başlamıştı.  

Bu ortamda, birçok yerli ve yabancı şirket madencilik bağlamında araştırma yapıyor, maden buldukları yerler için “arama ruhsatı alıyor”, orada kendilerince verimli bir maden olduğuna ikna olduktan sonra ya madeni işletecek bir şirkete satıyor ya da kendi, işletmeye geçiyordu.

Maden arama konusunda iyice profesyonelleşmiş şirketler vardı.

Çokuluslu ve arkası yabancı devletlerce destekli siyanürcü “Eurogold” şirketi, Bergama Ovacık-Çamköy-Narlıca köyleri çevresinde altın bulunduğunu saptayan Eczacıbaşı Holding’den, bu yörede “maden arama iznini” satın almıştı.

Türkiye’de büyük şirketlerin ve uyanık tüccarların, elemanları aracılığıyla elde ettikleri bilgilerde maden olduğu belirlenen yerlerde “maden arama ruhsatı” almaları ve sonra “maden işletme hakkını” başka şirketlere satmaları karlı bir işti.

Ne güzel; aracılıkla, oturdukları yerden para kazanıyorlardı!

Artık, Cumhuriyet Devrimi'nin kurduğu, bu konuda uzmanlaşmış Maden Tetkik, Arama (MTA) Enstitüsü büyük ölçüde devre dışı bırakılmıştı.

 Eczacıbaşı da Bergama’da “maden arama ruhsatını” siyanürcü çok uluslu Eurogold şirketine böyle satmıştı.

***

Kanada kılıklı Alman, Fransız Devleti, Avustralya görünümlü ABD şirketleri ortaklığında, Alman, ABD, İngiliz bankaları destekli Eurogold şirketi büyük bir hevesle Bergama’ya geldi.

1 ton toprakta 8-10, yer yer 15 gr altın bulunduğu tahmini gözlerini kamaştırmıştı.

Neredeyse sudan ucuz olan siyanürü kullan, pahada ve kiloda ağır altını al, götür!

Anadolu’nun birçok yerinde toprakta, kayada altın bulunduğunu fark eden bu şirket Bergama’yı üs edindi.

Siyanürcü Eurogold şirketinin Genel Müdürü İskoçyalı Roger McCraddock ve ekibi yörede önce Bergama Belediyesi'ni ziyaret etti.

R.McCraddock üstten bakışıyla, Hindistan’da boy gösteren sömürgeci/emperyalist Birleşik Krallığın, Britanya’nın bir subayı edasındaydı.

Tavır, tam her şeye egemen olan, egemen olmak isteyen buyurgan yönetici tavrıydı. Tabii ki yanında, el pençe duran Türk yardımcılar da vardı.  

Bal dökülüyordu ağızlarından!

Bölgeye uygarlık ve zenginlik getiriyorlardı.

  

Ne de olsa yoksuldu Anadolu insanları.

İşçilere iş verirler, nakliyecilere kamyon alırlardı. Alışverişlerini yerli esnaftan yaparlardı. Para kazanırdı kentliler…

Anadolu’ya özgü konukseverlikle karşılandı Bergama’da Mister McCraddock ve maiyeti…

Altın madeni bulunması kulağa hoş geliyordu ama, Bergamalılar bölgelerinde altın varlığına dair hiçbir belirti görmemişlerdi o güne kadar.

İşletilmek istenen maden Bergama kenti yakınlarında, 10 km uzaklıktaydı. 

Belediyeciler bu altının nasıl çıkarılacağını, nasıl elde edileceğini Eurogold’a sordular.

Şirket yetkilileri, kendilerine olan güvenle, işletme ile ilgili parlak kâğıda basılmış birçok dokümanı Bergama Belediyesi'ne teslim etti. 

Ne de olsa birçok geri kalmış ülkede uygulamışlardı karmaşık zehirci yöntemlerini.

Oralarda ilgilileri bir şekilde ikna etmişlerdi!

Tabii ki konuyu bilmeyen yerli insanlar için bu belgelerden bir şey anlaşılmıyordu, Bergama’da.

İş mühendislik işiydi.

Belediye Başkanı ve Belediye Meclisinden üyeler İzmir’de İnşaat Mühendisleri Odasına gitti, o zamanki Oda yöneticilerinden yardım istedi. Odanın sekreteri İnşaat Mühendisi Sadettin Uçkun’du.

S.Uçkun, İnşaat M.O’sı ve diğer Mühendislik Odalarından da aldığı bilgiler toplamını kısa bir süre sonra Bergama Belediyesine teslim etti. 

Bilgilerden “Siyanürlü Altın Madenciliğinin” hiç de “masum bir iş olmadığı anlaşılıyordu. 

Bu tür bir işletme, sunulduğu gibi “gül ve şeker” değildi!

Topraktaki altını almak için “siyanür” denen zehir kullanılacaktı ve siyanür toprakla muamele edilip içindeki altın ayrıştırıldıktan sonra kalan atıklar “atık havuzu, atık barajı” denilen yerde toplanacaktı.

Siyanür başlı başına bir bela idi zaten!

Ölüm tozuydu!

Kısa zamanda otopsi yapılmazsa ölenin siyanür zehirlenmesinden öldüğü anlaşılmıyordu.

Kalp krizi denip geçiliyordu!

Belki de bu nedenle Siyanürlü Altın Madenlerinde kullanılan siyanür nedeniyle ölen bildirilmiyordu kayıtlarda.

Sapır sapır dökülen kuşlar ve atık havuzuna girmeye kalkışan ördekler dışında.   

Onlar bu zehre karşı çok hassastılar.

Atık havuzunda/barajında biriken zehirler içinde siyanür bileşikleri, arsenik, kadmiyum gibi ağır metaller bulunuyordu. 

Bunların hepsinin yeraltı sularına karışma olasılığı vardı ve çevre 50 yıl önce çok şiddetli bir depremle sarsılmıştı. Yörede yer yarıkları vardı.

15 km uzaklıkta, deniz kıyısındaki Dikili kasabası batmıştı.   

Üstelik bölge zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplıydı.

Sulamalı tarım yapılan Kuzey Ege’nin Bakırçay Ovasında ülkenin en ince lifli pamuğu yetiştiriliyordu. 

Maden kapatılsa bile olası etkisi on yıllarca gözlenmeliydi.

Evet, burada sorun vardı!

***

Bu arada çokuluslu siyanürcü şirket Türkiye’nin ünlü ve güçlü Eczacıbaşı Holdinginden devraldığı “maden arama ruhsatı” bağlamında, toprağında altın bulunduğu saptanan Çamköy-Narlıca köylerinde sondajlar yapmaya başladı.

Ancak, çokuluslu şirketin Müdürü McCraddock’ın sandığı kadar “cahil” değildi yöre köylüleri.

Bu topraklar çok köklü uygarlıkların beşiğiydi.

Ta karşıda bulunan Kalarga tepesi eteklerinde, Troya söylencesinin kahramanlarından işgalci Akhileus, Bergama/Pergamon kentinin kurucusu sayılan, ülkesini savunmaya çalışan yerli Telephos’la dövüşmüştü.

Köylüler, dillerini bilmedikleri yabancı teknisyenlerin başında durduğu koca koca makinelerin yörelerinde toprağı delmesinden, çıkardığı gürültüden, yere akıtılan kirli sulardan ürktüler.

Köylerinin yakınlarında, Bergama kentinin su ihtiyacını karşılayan içme suyu kuyularına sahip Bergama Belediyesine baş vurdular.

NE OLACAKTI ŞİMDİ?

Candan kıymetli hiçbir şey yok!

Yaşanmışlıkları unutmayalım unutturmayalım.

Toplumsal hafıza gerçek hazinemizdir!

Fotoğraflar: 1)Germencik-Aydın. 2). Bergama Ovacık Siyanürlü Altın Madeni. Foto: Özer Akdemir. 3) Mr. Roger Craddock’la ilgili bir gazete küpürü. 4)  Çokuluslu Eurogold şirketinin yöneticileri Bergama’da. Bir gazete küpürü. 5) Eurogold şirketinin TC’den aldığı teşvik belgesi. 6) Bergama-Ovacık Siyanürlü Altın Madeni işletilmesinde, çevredeki diğer altın madenlerinden toplanan, hala toplanmakta olan zehirli atıklarını biriktirildiği baraj. Foto: Özer Akdemir)

Sefa Taşkın

29.10.2024

Bergama/İzmir