Milletvekili Can Atalay hala tutuklu. Hukukun dediği ortada. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay ve TBMM Başkanlığı hukukun dediğine kulak tıkıyor.
Türk Mahkemeleri, Yüksek Yargı da dahil olmak üzere ve TBMM başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm kurumları Anayasayla bağlı olmalıdır.
Bakınız, Anayasamızın başlangıç metninde ne deniyor: ''Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı...''
Can Atalay vakasında gördüğümüz üzere, meşruiyetini Anayasamızdan alan ve Türk Milleti adına karar veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay ''bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuku düzeni''nin dışına çıkıyor. Bu, Anayasaya ve Türk Milletinin iradesine karşı bir başkaldırıdır.
Durum bu kadar ciddi. Bu ciddiyeti muhalefet de dile getiriyor. Ama bazen dile getirmekle söylenenin gereğini yapmak aynı anlama gelmiyor. Evet, Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasına başkaldırılıyor.
Bu başkaldırıyı yapanın kim olduğu önemli mi? Elbette önemli. Dikkat ediniz, Anayasa herhangi bir vatandaşa seslenmiyor. Yurttaşların ödev ve yükümlülüklerini ve bunları yerine getirmedikleri takdirde olacakları düzenleyen pek çok yazılı hukuk kuralımız var. Anayasada da bunların yeri var hiç kuşkusuz.
Anayasa'nın kime seslendiğine ve ne anlama geldiğine yeterince önem vermiyoruz. Anayasa herhangi bir yasa değildir. Anayasanın yazılı olması dahi gerekmez. Anayasa, bir devletin yapısıdır, özüdür, doğasıdır. Fakat bizim Anayasamız bunun da ötesine geçerek, sözleşmeci bir anlayışla, devleti kendi ağzından sınırlayan bir taahhüt metnidir aynı zamanda.
Devlet taahhüt etmektedir: ''Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.''
Devlet kendi gücünü elinde bulunduran yetkeyi sınırlamak ve bu yetkeye karşı yurttaşları korumak adına kendisini uymakla zorunlu tuttuğu taahhüdü yurttaşlarıyla paylaşmıştır.
Hal böyleyken, devlet aygıtının başına geçenler, devletin varlık sebebini (Raison D'etat), devletin meşruiyetini ve esasında kendi meşruiyetlerini tartışmaya açmaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası an itibarıyla fiilen askıdadır. İçinde bulunduğumuz durum, yine Anayasa'yla sınırlanan OHAL'den, Sıkıyönetimden daha tehlikelidir. Savaşın dahi hukuku varken şu anki durumda hukuk yoktur. Devlet aygıtını elinde tutan fail, hukuk, yasa ve devlet tanımam demektedir. Muhalefet bunun anlamını gerçekten idrak ediyorsa, parlamentodaki, yerel yönetimlerdeki konumunu tekrar sorgulamalıdır. Yoksa hepimiz ''demokrasi tiyatrosu''nda rolümüzü oynamakla yetiniriz.
Çok Okunanlar
Yenidoğan çetesini çökerten Savcı Yavuz Ergin, ters kelepçeli hallerini izledi
FETÖ elebaşı Fethullah Gülen'in ölümü akıllara Defne Joy Foster'i getirdi
İstanbul'da elektrik kesintisi: 21 Ekim'de hangi mahalleler etkilenecek?
Yenidoğan çetesini çökerten kahraman savcı ile ilgili çarpıcı detay ortaya çıktı
Gülse Birsel'in Vural Çelik'e veda mesajı tepki çekti
21 Ekim 2024 Pazartesi yayın akışı!
FETÖ'nün kapatılan vakfından ödül reddeden isimler yeniden gündemde!
Narin Güran cinayeti davasında iddianame tamamlandı
İstanbul Valisi Gül'den 'Kış Saati Uygulaması' sorusuna temel sıkıntı yanıtı
FETÖ terör örgütü mensupları, Gülen'in ölümü sonrası çiftlikte toplanıyor