Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0698
Dolar
Arrow
34,2356
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4960
Altın
Arrow
2993,0000
BIST
Arrow
8.654

Yeni Ortaçağa Karşı Görevler

Başlık akla Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi ilişkisini anımsatıyor. Ancak, bu konuyu ele almayacağım. Her gün tanık olduğumuz, duyduğumuz, sosyal medyadan bombardımana maruz kaldığımız halimizi ele alacağım: Geri kalmışlığımız, kafa karışıklığımız, cehaletimiz ve çaresizliğimiz...

Kötülükler karşısında aklımıza iki deva geliyor: Eğitim ve Hukuk. Ya ''eğitim şart'' diyoruz yahut da ibretlik cezaların olmamasından şikayet ediyoruz. Gözümüzden kaçan şeyse her ikisine dair de politika eksikliğimiz. Kanunlarımız var, suçlar ve cezalar düzenleniyor. Fakat şurası kesin ki sağlam ve gerçekçi bir suç politikamız yok. Suç politikası, korunması gereken hakları, sık yaşanan hak ihlallerini, toplumun mevcut yapısını ve değişim yönünü (hatta topluma vermek istediğiniz şekli), ülkenin ekonomi politik gücünü gözeten ve makbul davranış ve anlayışları tesis etmek için düzenlenmesi gereken bir konu. 

Koç Üniversitesi yurdunda yaşananları artık sağır sultan duydu, yahut ben öyle umuyorum. Ne var ki, bu tür olaylar yeni olmadığı gibi, ülkenin ücra köşelerinde bundan çok daha fazla zulum, cehalet, vahşet ve tahammülsüzlük var. Sosyal medyada yayılan ifadeleri gördük. Koç Üniversitesi'nde hukuk fakültesinde okuyan bir öğrenci bu sözleri sarf edebiliyorsa, durumumuzu gözden geçirmeliyiz. Tahminen 20'li yaşlarındaki yurttaşın 20 yıl boyunca nasıl bir eğitimden geçtiğini düşünelim. Onca eğitime, kültürel ürünlere maruz kalmaya, farklılıkların daha da görünür olduğu bir dönemde yaşamaya rağmen ortaya saçılan düşünceler bunlar. Yazık! 

Sormamız gerekiyor: Nasıl bir toplum istiyoruz? Nasıl bir kamusal söylem istiyoruz? Kişilerin kimlikleri, düşünce ve inançları konusunda ''incitici'' sözlerin söylenmesini engelleyelim mi? Yoksa kişileri bu ''incitici'' sözlere karşı bağışık mı kılalım? Dahası, hangi sözün ''incitici'' sayılacağına nasıl karar verelim? İfade özgürlüğünü nasıl çerçeveleyelim? 

Soruları bambaşka bir düzlemde ifade edecek olursak, şöyle sorular da sorabiliriz: Kimliklere, düşünce ve inançlara yönelen nefreti engelleyelim mi? Yoksa bu nefretin dışavurumunu mu engelleyelim? Yoksa nefretin oluşmasının ta kendisi bizim için bir sorun mu? 

Koç Üniversitesi'ndeki olay münferit değil. Ülkemizde yoğun bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu, bu eşitsizlikten beslenen ve onu perçinleyen bir nefret ortamı var. Öte yandan etnik kimliklere yönelik nefret ve bu nefretin dışavurumu olan nefret söylemi de ayan beyan ortada. Dahası, bu nefret söylemlerine eşlik eden şiddet olayları, örneğin Madımak katliamı, Çorum ve Maraş olayları daha dün gibi. 

Dikkat ederseniz bu sorulara vereceğimiz yanıtlara göre suç politikası ve hukuk tartışmalarının ötesine geçmiş bulunuyoruz. Farklılıklara duyulan tepki ve tahammülsüzlük aynı zamanda eğitim sorunu. ''Eğitim'' deyince, genelde öğretimi anlıyoruz. Ne var ki, suç politikası, vergi politikası, RTÜK, sosyal medyaya getirilen düzenlemeler, yerel kültürler, aile düzeni ve kentin mekansal etkisi eğitime dahil. Dolayısıyla, eğitim Milli Eğitim Bakanlığı bünyesine sığdırılamayacak ve MEB'e havale edilemeyecek denli geniş bir sorun. 

Farklılıklara duyulan tepki ve tahammülsüzlükle nasıl mücadele edeceğiz? Elbette hem eğitimle hem hukuki düzenlemelerle hem de bu konuya duyarlı kitlelerin akılcıl ve örgütlü mücadelesi birlikte yürümeli. 

Bazı dostlarımız bu olan biteni, ''Dindar Nesil yetiştirme'' politikasına bağlayacak. Bu kendimizi kandırmak olur. İçinde bulunduğumuz durum, AKP iktidarının eğitim fantezileriyle açıklanamaz. Benzer söylemler, tahammülsüzlükler ve cehalet örnekleri küreselleşiyor. O halde, çağın gerekliliklerine uygun olarak eğitim anlayışımızı gözden geçirmeliyiz. Kemalist Devrimin eğitim reformları, bilgiye erişimi olmayan, feodal kültürel kalıntılara teslim bir kesimin modernleşmesini hedeflemişti. Şimdi karşımızda yeni bir sorun ve yeni imkanlar var.

Dinci ve ırkçı politikalara karşı eski ihtiyaçların dayattığı ilerici eğitim modelini savunma mevzisinden karşı koyamayız. Post-truth (Hakikat Ötesi) çağına (ve Yeni Ortaçağa) karşı koyabilmek için öğretim odaklı bir çözüm yeterli gelmeyecektir. Kültür endüstrisiyle öğretim kanallarıyla ve tüm yaşamsal pratiklerle bilimin ve eleştirel aklın rehberliğinde bu gerici akına karşı koyup kurucu ve ilerici bir iradeyi hayata geçirmeliyiz.