Tahkimatı yıllar süren Postmodern Dersim Harekatı yoğun kamuoyu bombardımanının ardından 2011 Kasımında başlatıldı. Harekat kurmaylarının uzun sürecek operasyonun en ince ayrıntılarını düşündükleri, ön hatlar kadar cephe gerisini, lojistiği de ihmal etmedikleri anlaşılıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2010'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Dersim arşivlerini açma çağrısı hatırlardadır. Başbakan geçtiğimiz ay Dersim Harekatı nedeniyle devlet adına özür diledi ve bazı belgeleri açıkladı.
Dersim atışması kısa zamanda Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında bir siyasi polemik olmaktan çıkarak toplumu tam anlamıyla ortadan ikiye bölüverdi. Dersim tartışmasının gelecekte iki liderin inisiyatif sınırlarının dışında seyredeceğini, politik yarar umarak Pandoranın kutusunu açanların da bir daha asla kapatamayacaklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dersim'in gündeme getirilmesinin arka planına, Dersim üzerinden bugünün Türkiyesine çıkarılacak faturanın boyutlarına geçmeden önce kısa bir tarih turu yapalım:
1930'ların Türkiye’si Kurtuluş zaferini tatmış, kuruluşunu büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Milli ekonomiye dayalı milli devlet modeli benimsenmiştir. Bağımsız, bağlantısız, barışçı dış politika izlenmektedir. İddialı bir kalkınma atağıyla birlikte topyekun bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Ankara idari ve hukuki otoritesini ülkenin her yerinde geçerli kılmakta kararlıdır. Aşiret ve cemaat mensubiyetinin yerini yurttaşlık bilincinin alması istenilmektedir.
1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı ayaklanmalarını bastıran Cumhuriyet, Ankara'nın otoritesine karşı gelecek yerel güç odaklarına tahammül edemezdi. Cumhuriyet'in sosyolojik olarak feodal dönemi yaşayan, siyasal olarak Ankara'nın denetimini kabul etmeyen Dersim'e müdahalesi bu nedenle kaçınılmazdı. Osmanlıdan bu yana bir çeşit aşiretler konfederasyonu olarak yaşayan Dersim'in birincil avantajı doğasıydı. Dersim'i zırh gibi sarıp sarmalayan bu çetin coğrafya Osmanlı'ya yol vermemişti. Çeşitli askeri harekatlara, sayısız nasihatlara karşın Osmanlı Dersim'e hükmünü geçirememişti.
1908 II.Meşrutiyet'in arifesinde Neşet Paşa komutasında yapılan Dersim Harekatı'na katılan bir yüzbaşının anıları bölgenin geçen yüzyıl başındaki sosyolojik yapısı hakkında ilginç bilgiler içermektedir. 1937-1938 Dersim harekatından 30 yıl önceye ait anılarda bölgenin en nüfuzlu aşiret reisi, adeta hükümdarı sayılan Seyyid Rıza”dan bahsedilmektedir. Çevre illere yapılan aşiret akınları ve çapul üzerine Padişah emriyle sindirme harekatı düzenlenir. Genç yüzbaşı, yarısı redif olmak üzere 13 piyade taburu, 3 dağ bataryası ve Hamidiye Süvari Alayından oluşan 1 fırka askerle yapılan harekatın başarısız olduğunu yazmaktadır. (Tuğgeneral Ziya Yergök- Harbiye”den Dersim”e Remzi Kitabevi )
Çok milletli, çok dinli, çok hukuklu Osmanlının tasfiyesinin ardından Cumhuriyet döneminde Dersim”in Osmanlı”da olduğu gibi paralel devlet olarak devamı olanaksızdı. Genç Cumhuriyet önce ikna yöntemini dener. İmtiyazlarını yitirmek istemeyen feodal kast Ankara”nın otoritesini kabule yanaşmaz. Bu aşamadan sonra Cumhuriyetle feodalitenin, demokrasiyle aşiret hiyerarşisinin çatışması kaçınılmazlaşır.
1937-1938”de yaşananlar rejime direnen, silahla mukabelede bulunan aşiret yapısının zor kullanılarak tasfiyesidir. Cumhuriyet Ortaçağ mirası feodal kastın rejime direncini kırmak için güç kullanmak zorunda kalmıştır. Cumhuriyet bölgesel direnişi bastırdıktan sonra ilerdeki olası kalkışmaların sosyolojik tabanını etkisizleştirmek için feodal hiyerarşinin öncülerine sürgün uygulamıştır.
1937-1938’de yaşanan acılar, kuşaktan kuşağa aktarılan aile trajedileri, duygulu göç hikayeleri hiç kuşkusuz çok önemlidir. Tarım ve hayvancılıkla geçinen, feodalitenin kollektif disiplininin dışında, aşiret kastından kurtulmuş çevre iller halkının Dersim’in çapul akınlarından çektikleri de işin ayrı bir boyutudur.
Cumhuriyet otoritesinin, Cumhuriyet kurumlarının Dersim’e girmesiyle feodalitesinin, derebeyleri konfederasyonunun tasfiyesi tarihsel açıdan ilerici bir adım olarak değerlendirilmelidir. Diyalektik açıdan tarihin tekerleğinin ileriye doğru dönüşüdür. Meseleye Marksist açıdan bakıldığında merkezi devletin çağdaş dünyayı yakalamaya yönelik devrimci atılımlarına karşı yereldeki feodal direnişlerin ortadan kaldırılması zorunludur.
Tuhaf olan Cumhuriyet’in çağdışı kalmış bir yapıyı tasfiyesi olan bu sürecin kendilerini devrimci, sosyalist olarak tanımlayan bazı çevrelerce tersyüz edilmesidir. Bu türden kişilerce Cumhuriyet yönetiminin soykırımcı, katliamcı olarak nitelenip, feodal kalkışma önderlerinin rejimin mazlumları olarak aklanmasıdır.
Tarihi tersten okumanın, tarihten ders almamanın, subjektif kurgusallığı tarihsel gerçekliğin önüne koymanın, Cumhuriyet’in uluslaşma projesini tersyüz etmenin dışında bir amaca hizmet etmeyeceğini hem iktidara hem de muhalefete anlatmanın zorluğunu bilmiyor değiliz. Ama, tarihin nesnel aynasını tarihe takla attıranların yüzüne yüzüne tutmaktan başka bir seçenek de görünmüyor.
11 Aralık 2011
Çok Okunanlar
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
İUP maaşı ödeme tarihi ne zaman? İUP maaşları ne zaman yatacak?
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
Bu akşam TV'de ne var? 21 Kasım Perşembe TRT 1, Kanal D, Star TV, Show TV, ATV
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
Teğmenlerin avukatlarından MSB'ye sert yanıt