Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

İsmail Canbulad ve isminin taşıdığı anlam

İsmail Canbulad ile Mustafa Kemal Paşa’nın arkadaşlıkları ilk gençlik dönemlerine kadar uzanıyordu. Canbulad, Harbiye’den mezun olup Selanik’te görevlendirildiğinde, Enver Paşa, Talat Bey, Doktor Nazım, Cavid Bey, Mustafa Necip ve Mustafa Kemal Paşa ile bir araya gelir, birlikte vakit geçirirlerdi. Atatürk ve Canbulad’ın arkadaşlıkları ve dostlukları zamanla gelişti; o kadar ki, Canbulad’ın evinin anahtarının bir eşi de Mustafa Kemal Paşa’da bulunuyordu. Yine Canbulad İstanbul’a geldiğinde Şişli de bulunan evinde Mustafa Kemal’i sık sık ziyaret ederdi.

Hatta o günlerin birinde Fethi bey ve dört arkadaşı ihtilalci bir komite kurmaya karar verdi. Amaç, padişahı değiştirmek, hükümeti devirmekti. Bahsettiğimiz bu dört isimden biri olan İsmail Canbulad, sözünü ettiğimiz komitede yer almakla birlikte, “hareketin başarısızlığa uğrama ihtimaline karşı” yedekte kalmasının daha doğru olacağını söyleyerek affını ister. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa  “Beyefendinin katılmayacağı bir hareket akıllıca da olmayabilir. Onun için cemiyeti hemen dağıtalım” der. Paşa’nın Canbulad ile olan arkadaşlığı bu derecede yakındır. Lakin bu yakınlık Canbulad’ın Malta’ya sürgün edilmesi ile kesintiye uğrar ve sonrasında olaylar bambaşka bir hal alır.

İsmail Canbulad 1880 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Sonrasında babasının izini sürerek askerlik eğitimi alır ve 1899 yılında Harbiye’den teğmen rütbesi ile mezun olur. Fakat askerlik görevi uzun sürmez 1909 yılında bu görevden ayrılarak Büyükada Kaymakamlığına atanır. Devam eden yıllarda onu önce İzmit milletvekili olarak görürüz. Akabinde Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi ve Belediye başkanlığı gibi görevlerde bulunur. Nihayet 1918 yılında Dışişleri (Dahiliye) Bakanlığına getirilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz Malta sürgünü ise bakanlık görevinin hemen sonrasında gerçekleşir. Zira Damat Ferit Paşa hükümeti 1919 yılında İttihat ve Terakki yöneticilerini tutuklatır ve sonrasında bahsettiğimiz sürgünler başlar.

Canbulad sürgünde üç yıla yakın kalır. Yurda döndükten sonra Samsun’a yerleşir ve orada ticaretle meşgul olmaya çalışır. Öyle diyorum çünkü işleri çok iyi değildir. Hatta bu dönemde Avrupa’da olan Cavid Bey’e bir mektup gönderir. İçinde bulunduğu ekonomik koşulların zorluğundan bahseder, arkadaşından kendisine bir iş bulmasını ister ve “Anlaşma ve arkasından da barış ihtimali artmakla beraber, aslında politika ile uğraşmama hakkındaki fikrim ve bilhassa şu andaki mali vaziyetim bir an evvel bir işe başlamamı gerektiriyor.” der. İşte tam o günlerde bazı isimler bir darbe ve Mustafa Kemal Paşa’ya suikast hazırlığı içerisindedirler. İddiaya göre Canbulad’ta o isimlerden biridir.

İzmir Suikasti olarak tarihi geçen olaydan bahsediyorum. Buna göre Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyelerinin de içinde bulunduğu bir grup Mustafa Kemal Paşa’yı öldürüp hükümeti devirmekle suçlanır. Dahası bu suikast planı ilk ağızdan itiraf edilmiştir. Fakat İsmail Canbulad başta olmak üzere yargılanan diğer isimlerle ilgili somut bir delil yoktur, isnat edilen suçlar vardır. Akabinde yargılamalar başlar. 

Mahkeme sürecine geçmeden önce şunu da ifade etmiş olalım ki, Canbulad 1923 seçimlerinde milletvekili olarak seçilmiş, sonrasında da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucu üyeleri arasında yer almıştı. Birkaç yıl sonrasında ise “kader” onu hiç beklemediği bir şekilde karşılayacaktır. 

Öyle ki bir dönemler Mustafa Kemal Paşa ile yakın arkadaş olan, İttihat Terakki’nin yöneticilerinden ve devletin önemli isimlerden İsmail Canbulad Atatürk’e suikast suçlamasıyla yargılanmaktadır. 

Takvim yaprakları 1926 yılını gösterirken, Canbulad 46 yaşındadır.

Dönelim yargılama günlerine.

Dava İstiklal Mahkemesinde görülür. Mahkeme başkanı Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, savcı Denizli milletvekili Necip Ali bey, mahkeme üyeleri ise yine milletvekili olarak da görev yapan Kılıç Ali ve Reşit beydir. Tutuklananlar arasında kurtuluş savaşında yer alan Kazım Karabekir, Ali Fuat, Cafer Tayyar, Rüştü Paşa gibi isimler de vardır. Yine yargılanan isimlerin bazıları İsmail Canbulad gibi Mustafa Kemal Paşa’yı yakından tanımaktadır. Bu yanıyla dava, bir dönemler birlikte yol yürüyen arkadaşları karşı karşıya getirmiştir. 

Bu noktada Uğur Mumcu’nun yorumu çarpıcıdır.  Dava ile ilgili şu satırlara imza atar Mumcu: “Gazi Paşa ve Kel Ali (Çetinkaya) başkanlığındaki İstikal Mahkemesi, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi lideri Karabekir ve kurucusu arkadaşlarının tutuklanmalarını ve cezalandırılmalarını istiyorlardı.  İhtilal evlatlarını yemeye başlamıştı.”

Mumcu’nun deyişiyle “ihtilal ve evlatları” arasındaki bu kavgaya İsmet İnönü’de müdahil olur ve ilk olarak Karabekir Paşa’nın bırakılması emrini verir. Bunun üzerine Karabekir Paşa serbest bırakılır. İstiklal Mahkemesi üyeleri bu duruma sert tepki gösterir, mahkemelere kimsenin müdahale edemeyeceğini söyler; bağımsız yargıya vurgu yapılır. Dahası müdahalelere karşı “tutuklama” söylemi öne çıkar. Bir diğer deyişle tavrını sürdürmesi durumunda İsmet İnönü’nün dahi tutuklanabileceği belirtilir. 

Öte yandan İçişleri Bakanı Recep Peker durumu ayrıca telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya bildirir. Ve İsmet Paşa ile Atatürk arasında karşılıklı telgraflar gelip gider. Uğur Mumcu İnönü’nün durumunu şöyle yorumlar: “İsmet Paşa iki ateş arasındadır. Daha doğrusu en yakın iki arkadaşı arasında. Gazi Paşa suikastın arkasında Kazım Karabekir’in ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin olduğuna inanmıştır. İsmet Paşa da bu olasılığa hiç inanmamıştır.” Nihai olarak Atatürk, İsmet İnönü’yü ikna eder, Karabekir Paşa tekrar tutuklanır ve ancak yargılamalar sonrasında serbest bırakılır. 

Böyle bir davadır işte İzmir Suikastı. 

Biz şimdi tekrar Canbulad’a dönelim. Mahkeme heyetine göre Canbulad suikastten haberdar olduğu halde, yetkili mercilere bu durumu bildirmemiş ve aynı zamanda iktidarı ele geçirmeye çalışan grubun içinde yer almıştı.  Suikastı planladığını kabul eden Ziya Hurşit ise ifadesinde, İsmail Canbulad adına yer vermemişti. Başka bir ifadeyle Hurşit, suikastten haberdar olan isimleri söylemişti ama bunların arasında Canbulad yoktu. Üstelik İsmail Canbulad, Suikast planlandığı esnada yurt dışında bulunuyordu. 

Mustafa Kemal Paşa’nın eski yakın arkadaşı İsmail Canbulad mahkeme sürecinde masum olduğunu ifade ettikten sonra “tanığım Gazi Paşa’dır” diyordu. O sözler kayıtlara şöyle geçmişti:

“Ben Şükrü Bey gibi Kara Kemal’in adamıymışım. Savcıdan başka kimse buna inanmaz. Ben kimsenin adamı değilim, ilkeleri olan özgür düşünceli bir insanım…Vahdettin’in öldürülmesi teklifini bile reddettiğimi Gazi Paşa’nın kendisi bilir. Suikast fikrine karşı olduğuma tanık olarak Gazi Paşa’yı gösteriyorum.” 

Yargılamalar sonrasında çok sayıda isim idam cezasına çarptırılır. Bunların aralarında vali, bakan ve milletvekilliği gibi görevlerde bulunmuş pek çok isim vardır. Canbulad’a ise Halis Turgut beyle birlikte on yıl sürgün cezası verilmiş, kendisi bu cezayı “assaydınız bari” diyerek tepkiyle karşılamıştır.

Oysa yaşanacaklar henüz bitmemiştir.

Şöyle ki, yargılama bittikten sonra mahkumlar mahkemenin yapıldığı sinema binasının yanındaki ambara götürülür. Burada gerek Halis Turgut bey gerekse de İsmail Canbulad sinirli ve öfkeli biçimde konuşmaya başlarlar. Zira onlara göre bu haksız bir cezadır.  İstanbul Milletvekili İsmail Canbulad; “Ben tekrar mahkeme huzuruna çıkacağım. Kendimi müdafaa edeceğim. Ben on sene sürgün cezasına müstehak değilim. Hakkımı arayacağım.” der. Arkasından Sivas Mebusu Halis Turgut Bey de benzer sözler söyler. Mahkeme katibi ise konuşulanları dinledikten sonra oradan ayrılır. Sonrasında mahkeme mübaşiri ambarın kapısına gelir ve içeridekilere şöyle seslenir; “Kendilerini müdafaa edecekler buyursunlar.” Karar verilip, hüküm belirtilmesine rağmen Canbulad ve Turgut’un yeniden savunmalarının alınmasını kimse beklemiyordur. Ama anılan isimler tekrar savunma yapar. Akabinde tarihe geçecek bir karar alınır ve mahkeme sürgün cezasını idam cezası olarak değiştirir. 

Canbulad ve Turgut sürgüne değil darağacına gönderilecektir.

Atatürk’ün deyişiyle “birkaç serserinin tertip ettiği bir iş değil, muhaliflerin cumhuriyet ve devrim aleyhine giriştikleri büyük bir ihanetin” eseridir bu suikast. Hakkında hüküm verilenler de idam edilmelidir. Kararlar kesinleştikten sonra mahkumlar birer birer dar ağacına götürülür.

İdam akşamını dönemin gazeteleri şöyle aktarır: “İsmail Canbulad’ın bulunduğu grup hapishaneden süngüler eşliğinde çıkartıldı. Henüz gece yarısı olmamıştı. Halk, idam mahkûmlarının idam edilecekleri yere nasıl götürüldüğünü, nasıl asılacaklarını ve asıldıktan sonraki vaziyetlerini görmek istedikleri için, Başdurak’tan Kordon’a kadar uzanan caddenin etrafında toplandı. Mahkûmlar ayrı ayrı yerlere sevk edildi. Ziya Hurşid, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Gafarzade Oteli önünde suikast icra etmek istedikleri yol ağzına, diğerleri hükümet önüne Kışla Meydanı'na ve park civarına götürüldü. Darağacı önüne geldiğinde İsmail Canbulad bir hayli söylenerek, vatanın ihsar altına altına alındığından bahsetti ve “Biz indinizde vatansız olduk” dedi. İsmail Canbulad, kışla önündeki sehpaya götürülürken metindi. Korku belirtisi göstermeyerek hiçbir şey yokmuş gibi sakin, ağır ağır yürüyerek durdu.” 

Hiç kuşkusuz İsmail Canbulad burada bir isimden ziyade tarihsel bir hadisedir. Kendi yaşamı, İzmir suikastı olarak tarihe geçen olay, olayın aktörleri ve o süreçte yaşanan tartışmalar bu hadisenin büyük fotoğrafını yansıtır. Bu açıdan bir isme uzanmak aynı zamanda tarihe ışık tutmak, onu yeniden okumak anlamına gelebilir. Oradan yansıyacak ışık ve ortaya çıkacak yeni görüşler ise bugünü anlamamızı kolaylaştırabilir. Belki de bu, tarihin isimlere yüklediği başka bir görevdir.