Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Sivil anayasa mı emirname mi?

Bizim Yeni Osmanlıcı tayfanın tarih okuması tevatürün tekrarından ileri gitmez. Türkiye, yaşanmış gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan şizofrenik kurgusallığın devlet politikasına dönüştürülmesinin ciddi sıkıntılarını yaşamaktadır. Türkiye’nin hayati çıkarlarıyla ilgili olmayan konulardaki anlamsız ataklar, Türkiye’yi küçük düşürmekte, itibar kaybına yol açmaktadır. Dozu iyi ayarlanmamış, ekonomik, politik askeri potansiyelinin çok ötesine geçen güç gösterileri muhataplarca ciddiye de alınmamaktadır.

29 Ekim 1923, Türk modernleşmesinin simgesel tarihidir. Cumhuriyet, bizim için rejim değişikliğinden çok öte anlamlar içermektedir.29 Ekim 1923, her şeyden önce, devleti ve toplumu, Ortaçağ kurumsallığı ve anlayışından tümüyle arındırmaya yönelik bir uygarlık tercihidir.

Osmanlının, askerlik ve vergiden muaf olmanın yanında  başkaca ayrıcalıklara sahip  olan Medrese sınıfı Cumhuriyeti hiç sevemedi. Onlar için Cumhuriyet, yüzyıllardır süren ayrıcalık ve saygınlığın kaybına neden olan rejimdi. Kabakçı Mustafalar, Patrona Haliller gibi maşalarla, Osmanlının kimi halife sultanlarını dize getirmiş Medrese, eski gücüne kavuşmak için sabırla uygun zamanı kollayacaktır. 31 Mart anlayışı açısından, Cumhuriyetin temsil ettiği değerlerden 100 yıllık rövanşı almak, ülkenin ve milletin çıkarlarından çok daha önemli ve önceliklidir.  

Anayasal kurallar, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, birey ve toplumsal özgürlüğün güvencesi olan laik demokratik düzen, insanlığın teokrasiye karşı çetin mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımlardır. Çağdaş demokrasi için esas olan yurttaşların ve toplumun hukuk güvenliğini garantiye alan kamusal/kurumsal güvencelerdir.

Teokrasi için esas olan ise asla değişmemesi gereken teolojik kurallardır. Teolojik buyrukları uygulayacak olan ise gücünü ve kudretini teokratik düzenden alan monarşik liderdir. Osmanlının klasik dönemindeki, gücün ve kudretin, mülkün sahibi halife sultan, diğer yanda, kayıtsız şartsız baştakine itaat etmekle yükümlü olan tebaası, yani kulları.

Yeni Osmanlıcılık (!) döneminde, Eski Osmanlının Halife Sultan / Tebaa denkleminin geri gelmesi, gündelik yaşamın bu denkleme göre düzenlenmesi, “Sivil Anayasa” söyleminin ardına gizlenerek gündeme getirilmektedir. Cemaat atmosferinin, düşünmemek, sorgulamamak, kayıtsız şartsız itaat etmek atmosferinde yetişmiş bir anlayışın sahipleri gücü ele geçirdiğinde neler yaşanacaksa onları yaşamaktayız.

İtaat kültüründen gelen, efendi hazretlerinin buyruğuna gözü kapalı uymayı ibadet sayan bir anlayışın, birey özgürlüğünü esas alan sivillikle en ufak bir ilgisinin olamayacağı tartışmasızdır. Bu yalın gerçekliğe rağmen niçin sürekli olarak sivillik, sivilleşme söylemine başvurulduğu üzerinde düşünülmelidir. 

Baştakinin her sözünde, her davranışında derin hikmetler bulan, bu nedenle kayıtsız şartsız uyulmasını öneren bir anlayışın kafasındaki postmodern padişahlık fermanı ya da emirnameler dizgesi, sivillik makyajıyla gizlenmeye çalışılmaktadır.

Kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına, laik demokratik rejim özlemlerine tümüyle son verecek, Atatürk Türkiye’sinden geriye kalan son tortuları da temizleyerek, lideri can sıkıcı hukuk engellerinden tümüyle kurtaracak, halkın prangası olarak tasarlanan Sivil Anayasa tuzağına düşmemek için bu kez “yetmez ama evet” değil,  “yeter artık, bin kez hayır” demek gerekiyor!