Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Devlet Üretme Çiftlikleri ve Enflasyon Yani Hayat Pahalılığı…

Mal ve hizmet az, nüfus kalabalık. İhtiyaç çok. Talep fazla. Piyasaya gelen yiyecek, içecek, giyecek, yakacak ve diğer mallar az. Satıcı az, alıcı çok. Dolayısı ile fiyatlar artıyor.  

Yani üretim az. Sistem, Türkiye yurttaşlarının ihtiyacı olan malları üretemiyor.

Üretimin artması yani fiyatların düşmesi, ucuzluğun başlaması için tarım ve hayvancılıktan başlamak gerekir. Peki nasıl başlayacağız? Yüzlerce devlet üretme çiftliği kurarak… Tarım ve hayvancılıkta üretimin artması için çözüm devlet üretme çiftlikleridir.

Yurttaşlarımız devlet üretme çiftliğinin yeniden kurulması için çok güçlü bir kamuoyu oluşturmalıdır. “Tarımı da geliştireceğiz sanayimizi de geliştireceğiz” gibi içi boş soyut kavramları, sözleri alkışlamayın. Yoksa zengin sınıfın ve vurguncu işbirlikçi siyasetçilerin, bürokratların kan emiciliğinden kurtulamazsınız. Çözüm amaç için örgütlü mücadeledir.

KIYMETİNİ BİLMEDİĞİMİZ HAZİNELERİMİZ: DEVLET ÜRETME ÇİFTLİKLERİ 

Devlet Üretme Çiftliklerinin ne amaçla kurulduklarını az çok biliriz, ama Devlet Üretme Çiftliklerinin ilginç başlangıç hikâyelerini çok azımız bilir.

“Siyasetçilerin bölüp parçalayıp yapılaşmaya açmaktan usanmadıkları Atatürk Orman Çiftliğidir. Atatürk Orman Çiftliğinin (ve daha birçok devlet üretme çiftliğinin) kuruluş hikâyesi, gerçek bir ders niteliğinde. Umarım bu hikâye, ders almamızı ve aynı zamanda Atatürk’ü daha iyi anlamamızı da sağlar.” Ali Osman MOLA”   

Emeğin ve fedakârlığın hikâyesi! 

(Aşağıdaki metin, Atatürk Orman Çiftliğinin web sitesinden alınmıştır.) 

Yıl 1925… Cumhuriyet’in ilanından iki yol sonra… İmkânsızı başaran Atatürk ve arkadaşlarının bir ülkeyi tepeden tırnağa; eğitimden tarıma, sanattan bilime kadar yeniden inşa ettiği yıllar… (…)

Paşa, yerli-yabancı birçok tarım uzmanını köşke davet ediyor ve Ankara’nın yanı başında büyük bir çiftlik kurmak istediğini, bunun için yer aramalarını emrediyor. Uzmanlar endişeleniyorlar. Neden mi? Heyette yer alan bir uzmanın ağzından öğrenelim:

‘Çiftlik yeri için uzun boylu dolaşmaya ve Ankara’nın çevresinde başta başka tabiat hususiyetleri aramaya lüzum görmemiştik. Sebep basitti: Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri… Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve müsait şartlar taşıyan yerler nasıl bulunabilir!’

Uzmanlar yine araştırmalarına devam ediyorlar ve bugünkü çiftlik yerini de inceliyorlar ama burasını, ‘tabiatın hiç cömert davranmadığı’ bir yer olarak değerlendiriyorlar. Hatta Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit, ‘Bu öyle bir teşebbüstür ki  bu elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para.’ değerlendirmesinde bulunuyor.

Tetkikler bitiyor ve sonucu Büyük Önder’e arz ediyorlar. Atatürk, elleriyle bugünkü çiftliğin olduğu yeri işaret ediyor ve soruyor: 

‘Burayı gezdiniz mi?’

Uzmanlar, ‘bu yerin çiftlik kurulması için gerekli vasıflardan hiçbirini taşımadığına ve bataklık, çorak, fakir bir yerle karşı karşıya olduklarına’ dair kanaatlerini bildiriyorlar.

İşte Atatürk’ün cevabı:

‘İşte istediğiniz yer böyle olmalıdır. Ankara’nın kenarında, hem batak hem çorak hem de fena yer. Bunu biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir?’

Böylece çiftliğin kurulma çalışmaları başlıyor. İlk etapta merhum Abidin Paşa’nın eşi Faika Hanım’a ait olan arazi üzerinde çalışılıyor. Atatürk’ün bu verimsiz topraklara ederinin üzerinde bir değer biçmesi ve kendi kaynaklarıyla ödeme yapmaya başlaması, kısa sürede çiftlik arazisinin genişlemesine yol açıyor. Bu yeni satışlarla birlikte Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve Yağmur Baba çiftlikleri de araziye ekleniyor ve 55 bin 538 dekarlık bir ölçeğe ulaşılıyor.

Sonra devamı geliyor. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde ve farklı adlar altında ama aynı amaçlarla çok sayıda çiftlik kuruluyor. 

Devlet Üretme Çiftliklerinin kuruluş amacı, “Tarım ve tarıma dayalı sanayi için tohumluk, damızlık ve ham madde üretmek, gen kaynaklarını korumak.”

Niçin yurdun dört bir tarafına yayılmış? Çünkü bölgelerimiz arasında belirgin coğrafya ve iklim farklılıkları var. Dolayısıyla ıslah çalışma ve denemelerinin uygun ortamlarda yapılması gerekiyor. 

Hayvancılık: damızlık ve besilik inek; damızlık koyun; damızlık at ve at yetiştiriciliği; Akbaş ve Kangal ırkı köpek yetiştiriciliği; türünü korumak, Asya ceylanı yetiştiriciliği.

Bitki: buğday, arpa, slaj mısır, dane mısır, fiğ, korunga, yonca, çayır, patates, hibrit ayçiçeği, yağlık ayçiçeği, soya, mercimek, nohut, tiritikale, narenciye (limon, portakal, greyfurt ve mandarin başta olmak üzere), meyve (kayısı, elma, armut, şeftali, vişne, kiraz, nar, zeytin başta olmak üzere), antep fıstığı ve badem, sebze…

Özellikle bitkisel üretime, zamanın ihtiyacına göre yeni türler eklenebiliyor. 

Şimdi düşünelim: Elimizde sadece tohumluk, damızlık, ham madde üretmek ve gen kaynaklarını korumak için onlarca yıl önce kurulmuş, işi sadece bunlar olan 3 milyon 606 bin dekarlık alan var ve biz tohum, damızlık, ham madde ve gen kaynağı ile tüketmek üzere yılda yaklaşık 16,5 milyar dolarlık tarım ürünü ithal ediyoruz. Bu rakama tarımda kullandığımız enerji miktarı, bitki ve hayvan tarımında kullanılan ilaçlar ve gübreler dâhil değil. Belki embriyolar bile dâhil değil. Bunları da dâhil ettiğimizde tarımımızın fazla değil, açık verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Nereden nereye gelmişiz?

Bir devlet düşünün ki yaklaşık 220 sene boyunca gerilemiş; ekonomisi daralmış, savaş ve toprak kaybetmiş, sosyal yapısı bozulmuş… Nihayet Birinci Dünya Savaşı’nı kaybederek en ağır darbeyi yemiş. Ardından insanüstü bir mücadele ile bugünkü vatanımızı kurtarmışız. Bu savaşlarda zaten çok az olan tahsilli gençlerimizin tamamına yakını şehit düşmüş. Yaklaşık yüzde 80’i çiftçilikle uğraşan Anadolu insanının, gençler başta olmak üzere, eli iş tutanlarının önemli bir kısmı da şehit düşmüş. Para yok, bilgi yok, iş gücü azalmış, ekipman yok, sulu tarımımız sadece yağmura bağımlı… İmkânsızlıklar o kadar çok ki… 

İşte Atatürk bu süreçte hem ziraatçılara öncülük yapmak hem de ülke ekonomisinin özellikle ziraata dayandığını göstermek için harekete geçti. İhtiyaç duyulan parasal kaynak için Millî Mücadele devam ederken Hindistan’dan yardım amacıyla gönderilen yaklaşık 500-600 bin lira kullanıldı. Paranın önemli bir kısmı Büyük Taarruz sırasında maliyenin karşılayamadığı bazı harcamalar için Batı Cephesi Komutanlığı emrine verilmişti. Zaferden sonra bu paranın kullanılmayan yaklaşık 380 bin lirası Bakanlar Kurulu kararı ile Atatürk’e iade edilmişti. Bu paralar da devlet üretme çiftliklerinin kuruluşunda kullanılmıştı.(Ali Osman MOLA-27 Aralık 2020-156 •TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ )

Ey  sayın liberaller! Ey aslan Sosyal Demokratlar! Elinizi vicdanınıza koyun. Gerçeklere şöyle bir bakın. Kamuculuk üretimi artırmış. Şimdi de artıracağı açık. Ama siz kiminiz dinci, kiminiz liberal mandacı, kiminiz sözüm ona Atatürkçü, kiminiz etnik bölücü… Bu halk sizlere niye oy versin? Kamuculuk deyince etinize kızgın narlanmış demir değmiş gibi hopluyorsunuz! Siz kimden yanasınız? Halktan yana olmadığınız kesin. Sermayeden kapitalizmden ve paradan yana olduğunuz da kesin. Dur bakalım neler olacak…