Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,0470
Dolar
Arrow
34,5611
İngiliz Sterlini
Arrow
43,3701
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
9.549

CHP 7. Kurultayında Devletçilik tartışmaları ve CHP’de ilk yol ayrımı

Aslında Türkiye'de Atatürk yeterince anlaşılmış ve benimsenmiş değildir. Bütün törenlere, bütün heykellere, yapay sevgi gösterilerine rağmen Atatürk Türkiye'de unutturulmak istenen bir insandır.

Bir çok yurttaşımız da sözüm ona Atatürkçüdür ama Atatürk'ü bilmez. Atatürk Türkiye'yi ve onların dedelerini niye kurtardı diye bir şikayet bile vardır.

Peki Atatürk neden bu bir takım vatandaşlar tarafından benimsenmedi?

Bence bunun 3 tane nedeni var:

1- Sınıfsal nedenlerden dolayı benimsenmemiştir. Natocular Amerikancılar AB'ciler Atatürk'ü sevmemiştir. Anlamamıştır sadece askeri zaferler açısından bakmış hatta o askeri zaferleri de küçümsemiştir. Ben şahsen Atatürk deyince üzülüyorum ve utanıyorum. Atatürk'e karşı bir halk ancak bu kadar nankör olabilirdi. 

Cumhuriyet Halk Partisi'nin dayandığı sınıfsal yapı da Atatürk'ü tam benimsenmemiştir. Özellikle yedinci kurultaya bakarak bunu daha iyi anlayabiliriz.

CHP'nin Atatürk ve İnönü dönemlerindeki üye örgüt ve seçmen yapısına baktığımızda durum daha açık anlaşılır.

CHP milletvekillerinin tamamı büyük toprak sahipleri, serbest meslek mensubu tüccar, memur, asker ve  eşraftan insanlardı. O yıllarda Koçların Sabancıların kökü bu sınıfsal yapıdadır.

Kurultay delegelerine baktığımızda aynı sınıfsal yapı kuraltay delegelerine de yansımıştı. Eh 7. Kurultayda delege yapısı kurultay belgelerinde yazılıdır. Tuzukurular sınıfı yani  o dönemin burjuva feodal karışımı sınıfsal yapısı 7. Kurultay delegelerini de aynen kapsıyordu.   

Atatürkle yol ayrımı bu 7. Kurultayda iyice su yüzüne çıkmıştı. Zaten kurultay delegelerinin çoğunluğunu milletvekilleri oluşturuyordu. Burjuva feodal karışımı sınıfsal yapı kurultaya da meclise de tamamen hakimdi.

2-Devletçilik ve laiklik ilkelerinden duyulan rahatsızlık. Çünkü bu sınıf devletin küçülmesini istiyorlardı. Ama Atatürk liberalizme açık karşıydı.

3-Bilimsel ve yönetim ve hukuk devleti.

Bu temel CHP'yi oluşturan sınıfı memnun etmiyordu.

Devletçilik

Laiklik

Bilim 

İşte bunlarda CHP 7. Kurultayı değişiklik yapmak istiyordu.

Atatürkle bir yol ayrımına giriyorlardı.

Bunu Atatürk'ü yücelterek onu heykellere törenlare indirgeyerek yapıyorlardı.

CHP’nin VII. Kurultayı, (17 Kasım-4 Aralık) 1947 tarihleri arasında toplanmıştır. 

Kurultayın amacı, CHP'nin çok partili siyasal yaşamın getireceği rekabet ortamına uyum sağlamak olarak sunuluyordu. Bu programda yapılan tüzük ve program değişikliği, bu amacı erçekleştirmek içindi. VII. CHP Kurultayı'nın en yoğun tartışmaları, program tasarısının görüşülmesi sırasında, "devletçilik ilkesi" kapsamında yaşanmıştır. Kurultay delegeleri, parti yöneticilerinin devletçilik veya kamuculuk tartışmaları yanlıştır. Boşunadır. Zaten yanlışlık bu tartışmaların temeli kurultay gündeminde belirlenen kurultayın toplanma amacında da vardır.

Aslında hikaye CHP'nin tabanını oluşturan o günlerin zenginleri, toprak sahipleri memurları devletçiliği sınıfsal çıkarlarına uygun bulmamışlardır. Bence olay budur. 

Yaplan tartışmalar, CHP'nin, çok partili siyasal yaşamın rekabet ortamı içinde, kendini yeniden tanımlamak için yapıldığı doğru bir görüş değildir. Söz konusu tartışmalarda, delegelerin, CHP'nin temel başarısızlık nedenleri arasında gördükleri, parti ilke ve politikalarındaki tutarsızlıkların önemli bir bölümünü, devletçilik ilkesinin yorum ve uygulamalarıyla ilişkilendirildikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle VII. CHP Kurultayı'nda devletçilik, çok partili siyasal yaşamın önemli bir rekabet konusu olarak ön plana çıkmıştır. Delegelere göre, devletçilik ilkesiyle ilgili mevcut yorum ve uygulamalar, CHP'yi siyasal rekabetle güçsüz düşürmektedir; bu durum karşısında ivedilikle yeni bir devletçilik yorumuna gitmek ve aynı zamanda devletçiliğe ilişkin uygulamalara çekidüzen vermek gerekmekledir.( Hilal Akgül )

Devrim’in düşünsel temeli devletçilik yani kamuculuktur. 

“Askerî zaferden sonra devletçilik konusunda iki farklı çizgi birbiriyle mücadeleye girdi. Biri, Gazi Mustafa Kemal’in Genel Başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Fırkası’nın “Halkçılık” anlayışındaki “Devletçilik” çizgisi. Diğeri, programında; “şahsi özgürlüğü her sahada kutsal sayacağız” , “devletin görevleri en aşağı sınıra indirilecektir” liberal anlayıştaki, Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarının kurduğu “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”nın “özel sektörü öncelikleyen” çizgisi.( AYDIN ÖMEROĞLU)

Atatürk’ün ölümünden sonra iki çizgi arasındaki rekabet CHP içinde devam etti.

CHP yönetimi, Türk Devrimi’nin mayasını oluşturan halkçılıktan uzaklaşmanın ilk adımını, Altı Ok’un yeniden ele alındığı 17 Kasım 1947 tarihli 7. Kurultay’da attı. “Devletçilik” ilkesi yeniden tanımlanırken, özel girişime önem veren bir anlayış benimsendi. Bu anlayıştaki CHP yönetimi bu yaklaşımıyla, anti-emperyalist Milli Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştırmış olan halka sırtını dönmüş oldu.

Aşağıda belgelendiği üzere, bu tarihten itibaren CHP yönetimleri, yolunu şaşırmış bir insan gibi, kurultaylarda iktidar olma arayışlarının bataklığında debelenir oldu. Örneğin;

12 Ocak 1959 tarihli kurultayda, “düzen değişikliği programı” niteliğindeki “İlk Hedefler Bildirisi”,

24 Ağustos 1961 tarihli kurultayda İsmet İnönü ile Kasım Gülek arasında ciddi çekişme ve “Temel Hedefler Bildirisi”,

16 Ekim 1964 tarihli kurultayda “İleri Türkiye Ülkümüz” bildirisi, 18 Ekim 1966 tarihli kurultayda “Ortanın Solu” görüşü,

CHP’nin VII.  Kurultayı, (17 Kasım-4 Aralık 1947) tarihleri atasında toplanmıştır. 

Kurultayın amacı, CHP'nin çok partili siyasal yaşamın getireceği rekabet ortamına uyum sağlamaktır.  Bu programda yapılan tüzük ve program değişikliği, bu amacı gerçekleştirmek içindir. VII. CHP Kurultayı'nın en yoğun tartışmaları, program tasarısının görüşülmesi sırasında, "devletçilik ilkesi" kapsamında yaşanmıştır. Kurultay delegeleri, parti yöneticilerinin devletçilik veya kamuculuk tartışmaları yanlıştır. Boşunadır. Zaten yanlışlık bu tartışmaların temeli kurultay gündeminde belirlenen kurultayın toplanma amacında da vardır.

Aslında hikaye CHP'nin tabanını oluşturan o günlerin zenginleri toprak sahipleri memurları devletçiliği sınıfsal çıkarlarına uygun bulmamışlardır. Bence olay budur. 

Yapılan tartışmalar, CHP'nin, çok partili siyasal yaşamın rekabet ortamı içinde, kendini yeniden tanımlamak için yapıldığı bence yeterli ve doğru  bir görüş değildir. Söz konusu tartışmalarda, delegelerin, CHP'nin temel başarısızlık nedenleri arasında gördükleri, parti ilke ve politikalarındaki tutarsızlıkların önemli bir bölümünü, devletçilik ilkesinin yorum ve uygulamalarıyla ilişkilendirildikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle VII. CHP Kurultay'ında devletçilik, çok partili siyasal yaşamın önemli bir rekabet konusu olarak ön plana çıkmıştır. Delegelere göre, devletçilik ilkesiyle ilgili mevcut yorum ve uygulamalar, CHP'yi siyasal rekabetle güçsüz düşürmektedir; bu durum karşısında ivedilikle yeni bir devletçilik yorumuna gitmek ve aynı zamanda devletçiliğe ilişkin uygulamalara çeki-düzen vermek gerekmekledir. ( Hilal Akgül )

Bu bilgiler ışığında, “Devletçilik” okunun güncellenmesi Türkiye’nin bekası ve halkının refahı için neden yaşamsal nitelikte önemlidir sorusunu yanıtlamaya geçelim. Halk arasında sıkça kullanılan bir atasözüdür. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz (keriz).” Cumhuriyet Halk Partisi Yedinci Kurultayı’nda “özel girişime önem veren” bir anlayışı benimsemekle, gerçekte, insan fıtratında bulunan bu mikrobun gelişmesinin, yaygınlaşmasının yolunu açtı. O tarihten günümüze uzanan süreçte, devletçi karma-ekonomi emperyalizmin kıskacında, hukuku içselleştirememiş kapitalist ekonomiye dönüştü. Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı beka sorununun oluşmasının kökleri, Gazi Mustafa Kemal’in “Halkçılık” anlayışındaki “Devletçilik” uygulamasının terkedildiği o tarihe kadar uzar.

Emperyalizm ve küreselleşmenin sert rekabetinde bugünkü ekonomik yapıyla ne Türkiye’nin bekası ne de halkın refahı güvenceye alınabilir. Bu nedenle, Altı Ok’un “Devletçilik” okunun “kamuculuk” diye güncellenmesi Türkiye’nin bekası ve halkının refahı için olmazsa olmazıdır.

G. Atatürk’ün B.M.Meclisini açış konuşması, 1 Kasım 1937 :

“. . .Millî ekonominin dayanağı tarımdadır. Bunun içindir ki, ziraatte kalkınmaya büyük önem veriyoruz…. 

Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit endüstriyi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısayoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zorunluktur.

Bu kanaatle, beş yıllık ilk sanayi planının geri kalan bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da, süratle başarmak ve yeni plan için hazırlanmak gerekir.

Endüstrileşme karar ve hareketimize paralel (koşa) olarak, bugünkü kanunlarımızda düşünülecek değiştirmeler ve eklenecek bazı (kimi) yeni hükümler vardır. Bunların başlıcalarını şöyle özetleyebiliriz : (sayıyor) ….”

(Atatürk'ün plan fikrine verdiği önem ), ‘devletçilikte Atatürk’ün tarifi’ olarak, şöyle denilmektedir:

“Özel teşebbüse yer ve imkân vermekle beraber, milletçe çabuk bir inkişafa ulaşabilmek için ferdin yapamayacağı işlerin tümünün Devlet müesseseleri tarafından yapılmasına önem verilmesidir.”...

Bu bilgiler ışığında, “Devletçilik” okunun güncellenmesi Türkiye’nin bekası ve halkının refahı için neden yaşamsal nitelikte önemlidir? 

Aslında aydınlarımızın bilim insanlarımızın ve emekten yana partilerimizin kamuculuk üzerine düşünüp siyasal projeler üretmeleri gerekir. Yoksa çok geçek kalaabiliriz.