Öncelikle şunu söyleyelim; Atatürk çocukları çok severdi. Herkese çoğunlukla “çocuk” diye hitap eder, etrafında hep çocuk görmek isterdi. “Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır” derdi.
Dünya lideriydi,
Generaldi, Cumhurbaşkanıydı. Tüm dünyayı dize getirmişti. Üstelik kadınlar ona hayrandı. Çok yakışıklıydı. Hâl böyle iken elbette herkes gibi o da çocuk yapmayı isterdi ama istemedi.
O da biliyordu kendisine harem kurup onlarca çocuk yapmayı. Saraylar yapıp kendisini padişah ilan etmeyi. Buna gücü var mıydı, vardı elbette. Ancak o istemedi. Teklif edenler de oldu, o reddetti. Çünkü padişahlık, tek adamlık rejimleri bir toplumun sonunu getirirdi. Onun için o Cumhuriyet istedi. Ayrıca Cumhuriyet rejimi için 18 yıldır ölümüne nasıl savaş verdiğini, bu uğurda dökülen kanları biliyordu.
Çanakkale Savaşı ile ümmetten yurttaşa, Kurtuluş Savaşı ile yurttaştan millete, milletin egemenliğine evrilmişti Türk toplumu. Türk halkı egemenliğini savaşarak, kan dökerek ve büyük bedeller ödeyerek kazanmıştı. Bu savaşlar Saraya karşı egemenlik savaşlarıdır aslında. Bunu çok iyi biliyordu Atatürk.
Bu yüzdendir ki “Millet Egemenlik” yani Türk halkının kendi egemenliğini Saraylı seçkinlerin egemenliğinden üstün tutmak için adeta titriyordu.
Bu anlamda 1928 yılında söylediği şu söz önemlidir ve Türk halkının egemenliği için söylemiştir.
“Egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez. Unvanı ister halife olsun, ister başka bir şey olsun, hiç kimse bu Milletin yazgısına ortak çıkamaz. Millet hiç mi hiç buna göz yumamaz. Bunu önerecek hiçbir milletvekili bulunamaz.”
Yani diyor ki Türk halkının egemenliğine herhangi bir şekil ve anlamda hiç kimse ortak dahi olamaz ve hiçbir milletvekili de bunu öneremez. Ama bugün tersini yapmışız biz. Egemenlik yetkilerimizi bir saraylıya vermişiz.
Bugün neyi mi tartışıyoruz; Erdoğan’dan sonrasını.
Öyle ya, Erdoğan bir gün siyaseti bırakırsa onun yerine kim gelecek? Sır küpü Hakan Fidan mı, oğlu Bilal mi, damadı Berat mı gelecek? Yoksa diğer damadı Selçuk Bayraktar filan mı gelecek?
Hep bu konuşuluyor.
Hatta gelinen noktada oğul Bilal Erdoğan’da karar kılındığı, damatların bu konuda ikna edildiği söyleniyor.
Ama hiç milli egemenlikten, halkın iradesinden söz eden yok. Varsa yoksa damat, dünür, oğul, veliaht filan. Yani belirli bir zümre. Maalesef geldiğimiz noktada halkın iradesi, egemenliği diye bir şey kalmadı.
Çünkü yok.
Saraylı yönetimden, belli bir zümreden kurtulmak için yüz yıl önce onca savaş verdik, kan döktük, ama şimdi o yönetimlere geri döndük. Atatürk bu kaygıyı da öngörüyor ve söylüyor;
“Hükümetin belirli insanların veya belli sınıfların elinde bulunması dahi, milletin asla kabul edemeyeceği bir durumdur. Bu durumlar bir zümrenin kendi çıkarlarını sağlamak için tüm millete ait olan egemenliğini gasp etmekten başka bir şey değildir.”
Daha ne desin.
Peki Atatürk istemez miydi bir çocuğu olsun, soyu sürsün, başa geçsin, kendisinden sonra ülkeyi o yönetsin. Sayısız torunu olsun, şimdikilerin yapacağını o yapsın. Elbette isterdi. Kim istemez ki? Çok da kolay yapardı. Hatta halkın çoğu da bunu desteklerdi.
Ama o istemedi.
Kendisinden sonra ülkeyi kendi soyu da olsa belirli bir zümre değil, Türk halkının yönetmesini istedi. Çiftçinin oğlu, esnafın torunu filan. Hatta bir çoban da çıkıp yönetebilirdi. Bu demokratikleşme için şarttı. 600 yıllık ümmî bir toplumun millet toplumu olabilmesi için buna geçiş yapması ön koşuldu. Demokrasinin oturması için saray egemenliğinin veya belli bir zümrenin değil, halk egemenliğinin yegane koşul olduğunu biliyordu.
Eğer çocuk yapsaydı Atatürk, halkın egemenliği söz konusu olamaz, belirli bir soyun egemenliği, belirli bir zümrenin egemenliği söz konusu olur, bu da krallığı, padişahlığı geri getirirdi. Kendi çocuğu da olsa bu durumun tek adamlığa, tem adamlığın da ülkeyi felakete sürükleyeceğini çok iyi biliyordu.
Uzun lafın kısası, ömrünü Türk Milleti için feda eden Atatürk, içindeki ‘çocuk sevgisini’ de bastırmış, Türk Milletinin egemenliğinin soya, aileye, belirli bir zümreye bırakılmaması ve bu yöntemle halkın egemenliğinin gasp edilmemesi için, içindeki çocuk sevgisini de feda etmişti.
Var mı böyle bizim için yapılan bir fedakarlık?
Yok.
Aşk olsun Atatürk aşk olsun,
Senin bizim için yaptıklarını hala anlamayanlara, yazıklar olsun...
Çok Okunanlar
AKP'yi sadece o yaş grubu destekliyor!
ORC'nin İstanbul ve Ankara anketinde çarpıcı sonuç!
Ağızlarından bal (!) damlıyor...
Anayasa hesapları değişti: AKP’ye 3 milletvekili daha katılacak!
1 Kasım, aydınlanma devrimleri ve karşı devrim
Gebze çöküyor
Gaziantep soygunu- 1... Bala sinek üşer!
Eski polis av tüfeği ile katliam yaptı
PKK'lı teröristlere şartlı af formülü geliyor
Atatürk neden çocuk yapmadı?