Adalet mühim bir değer, yokluğu söz konusu olduğunda geri kalan bütün değerler çözülmeye uğrayabilir çünkü. Türk Dil Kurumu kelimeyi “Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme” olarak tanımlamış. Yine şu tanım da kuruma ait: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması” Sağlanmıyorsa peki, işte orada büyük bir haksızlık var demektir. Hukuk herkes için aynı şekilde çalışmıyor, yasalar herkes için benzer biçimde uygulanmıyorsa ya da toplumda gelir dağılımdan tutun, sağlık ve gıda erişimine kadar derin eşitsizlikler varsa adaletten bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Onun için “halkın ekmeğidir adalet” der Bertolt Brecht. “Ekmek her gün nasıl gerekliyse,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde bir çok kez gerekli.” diye sürdürür sözlerini.
Victor Hugo ise “İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır.” der, el hak doğrudur. Ve tam da bu sebepten yaşamın, devletlerin hali içler acısı. Çünkü dünya eylemle dönüyor sözlerle değil.
Peki adalet olmayınca ne olur. Buna da Aurelius yanıt versin: “Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki ?”
Buradan İslam inancına geçmek istiyorum; ki, pek çok ayet ve hadiste adalete vurgu yapılmış.
İzninizle paylaşıyorum.
Nisa Suresi 58. Ayet: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor”
İnanca göre ayeti bildiği halde sözün gereğini yerine getirmemek Allah’ı yok saymak anlamına geliyor sanırım. Başka izah bulmak zor çünkü.
Ne diyelim yok sayılabilen, ihlal edilebilir bir Tanrı inancı..!
Devam edelim.
Maide, 42. ayet: “Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.”
Kimin sevilmeyeceği aşikar…
Nisa, 135: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Altını çize çize vurgulanan bir adalet yaklaşımı. Kabul görmüyorsa, inancın durumunu sorgulamak lazım.
Maide, 8: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır.”
Kininiz dahi sizi adaletsizliğe sevk etmesin deniliyor, mesaj o kadar açık.
Yine Peygamberin şöyle söylediği rivayet edilir: "Zalim devlet reisi, kıyamet (hesap) gününde, nâsın en şiddetli azap görenlerindendir."
Hz.Ali de valisi Malik Ele Eşter’e bir emirnamde şunları yazar: “…En değerli azığın iyiliktir. Halkını sev ve onlara merhametli davran, alçak gönüllü ve dengeli ol. ADALETLİ OL, ister kendinle ilgili, ister yakınlarınla ilgili, ister halktan sevdiğin, kayırdığın kimselerle ilgili bir mesele olsun asla Allah’a ve kullarına karşı ADALETTEN ayrılma. Eğer böyle yapmazsan zulmetmiş olursun.”
“Adalet yoksa zulum vardır” diyor Ali, dünyanın her yerinde altına imza atılacak bir söz.
Şimdi gelelim “kayyımlara”. Sözlükte “bir işi yerine getiren, üstlenen kimse” anlamına geliyor. Kelime, terim olarak da “hâkim tarafından kısıtlı, gaip vb. kişiler adına hukukî tasarrufta bulunmak üzere tayin edilen kimse” olarak tanımlanmış.
Farklı sebeplerle bir kişinin görevini elinden alarak yerine başkasını atamak gerekiyorsa, burada da ilk göz atacağımız yer adalet olmalıdır. Dolayısıyla sormamız gerek: Birincisi bu atamayı yapacak kişiler adil midir? Adalet mekanizması doğru çalışmakta mıdır? İkincisi bu atama hakka, hukuka uygun mudur?
Eğer atamayı yapacak olanlar adil değil ve adaleti gözden çıkarmışlarsa “kayyım” atanması gereken ilk yer orasıdır, ilk düğme oradadır ve yanlış iliklenirse gerisi gelecektir. Gerek seküler açıdan gerekse de dini açıdan bakalım, adalet yoksa bütün karar ve uygulamalar şaibe altında olacaktır.
Öte yandan kayyımları atayanlar, görevleri gereği seçimle iş başına gelmişlerse, burada çare demokrasidedir. Lakin ya demokrasinin şartları zorlanıyor, siyasi partiler yasasından tutun, seçim sistemine kadar demokratik mekanizmalar akamete uğratılıyorsa ne olacak? Bu durumda, görev başında olanlara “demokrasi” penceresinden bakabilecek miyiz?
Peki ya gerçekleştirdikleri atamalara/kayyımlara..?
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki, insana, doğaya, dünyaya ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyduğumuz değer adalettir. Kadim tarih bize bunu söyler; korunacak ilk ilke haktır, hakka riayet etmektir. Yaşama hangi pencereden bakarsak bakalım, önce adaleti savunmamız gerekecektir. Zira varlığı ortadan kalkınca hak yoktur, hukuk yoktur ve hatta Tanrı yoktur. Yalnız ben değil “kutsal kitaplar” da böyle söylüyor.
Çok Okunanlar
BEDAŞ 13 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Reyting sonuçları 12 Kasım 2024: Salı günü reyting birincisi kim?
Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil yasadışı bahisten ne kadar kazandı?
Ekrem İmamoğlu için 'Mansur Yavaş' ve 'Sinem Dedetaş' iddiası
Migros temettü dağıtma tarihi belli oldu mu?
Serdar Ortaç'ın ifadesi ortaya çıktı
12 Kasım Çarşamba TV yayın akışı: Bu akşam hangi dizi ve programlar var?
Narin Güran sanıklarının kaldıkları odalar belli oldu
Ünlü bal markaları da sahtecilik listesinde!
13 Kasım Şok Aktüel kataloğu yayınlandı! Ankastre set geliyor!