Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
39,9836
Dolar
Arrow
36,5875
İngiliz Sterlini
Arrow
47,4168
Altın
Arrow
3429,0000
BIST
Arrow
10.438

'Tövbe estağfurullah'

1991 yılındaki genel seçimin hemen öncesiydi.

Cumhuriyet'te stajyer muhabirdim. Her gazetede olduğu gibi Cumhuriyet'te de benim gibi taze muhabir adayları için "ne iş olsa yaparım" vaziyeti vardı.

Telefonlara bakmak, kimsenin ilgilenmediği STK’ların basın toplantılarına gitmek, oyu binde bilmem kaç olan küçük partilerin mitinglerini izlemek, çok konuşsa da anlattıklarının beş kuruşluk değeri olmayan geveze "haber kaynaklarının" çenesini çekmek ve buralardan bir şekilde özel haber çıkarıp istihbarat şefinin ya da Ankara Temsilcisi'nin gözüne girmek...

O yıllarda meslek ancak böyle öğreniliyordu. Değil sosyal medya, internet bile hayatımıza henüz zuhur etmediği için öyle "fenomen olalım", "içerik üreticisi olalım" gibi dertlerimiz yoktu.

Bizim kuşak, benim gibi basitçe "gazeteci" olmak istiyordu.

Ama kolay değildi, pişmek için önce güzelce bir eziyet çekmek, uzun ve neredeyse hiç bitmeyen çalışma saatlerine alışmak, hafta tatilini unutmak, kıdemli muhabirlerin kaprisine katlanmak ama çok daha önemlisi büro içinde kimsenin ayağına basmamak gerekiyordu.

Şimdi olduğu gibi artık "masada oturan" kim varsa, kaşı gözü oynadı diye "bana mobbing yapıyorlaaarrrr" diye ortalığı velveleye veremiyorduk, zaten "mobbing" denilen şeyden haberimiz  de yoktu.

Seçim sathı mailinin hengamesi içinde bir gün telefon çaldı.

Arayan, bilmemkimin vasıtasıyla bize ulaştığını söyledikten sonra "Bugün şu saatte, Alevi dernekleri federasyonunudan bir heyet Refah Partisi Genel Merkezi'ne gidip Erbakan ile görüşecek. Gizli tutuyorlar, bilginiz olsun" mealinde birşeyler söyleyip telefonu kapattı.

Çok şaşırmıştım, haber müdürüne anlatmaya çalıştım ama başı çok kalabalık olduğu için saatini tam öğren sonra da git bak bakalım nedir bu vaziyet gibi bir şeyler geveledi.

Emir demiri keser, hemen Refah Partisi'nin numarasını çevirdim.

Diğer partilerde olduğu gibi kadın santral görevlisi çalıştırmıyorlardı. Gevşek gevşek konuşan bir erkek açtı telefonu.

Hızlıca derdimi anlattım, mealen Alevi derneklerinden bir heyet bugün Erbakan'ı ziyaret edecekmiş, saatini öğrenebilir miyim, diye sordum.

Telefonun diğer ucunda sessizlik oldu.

Mırıldanma, derken bir yutkunma...

Sonra boğuk bir sesle gelen o cümle...

"Tövbe estağfurullah"

- O ne demek öyle... Kimmiş onlar, niye geleceklermiş buraya...

O gevşek gevşek konuşan kişi gitmiş, yerine neredeyse bana fırça atmaya niyetli biri gelmişti.

"Ben" dedim, sadece saatini öğrenecektim...

"Git işine be kardeşim ne dediğini biliyor musun sen" diyerek yüzüme telefonu kapatacaktı ki, oradan başka biri ahizeyi alıp "Kardeşim, öyle bir program filan yok, size yanlış bilgi vermişler" diyerek bu dehşetengiz diyaloğa son verdi.

Yine de atladım, Balgat'taki parti genel merkezinin önüne gittim. Akşama kadar bekledim, ne gelen oldu ne de giden.

Şimdi, Türkiye'deki iktidar Suriye'deki Alevi kıyımına neden engel olmuyor, diye soranlar var. Eğri oturup, doğru konuşalım; Sünniliğin rahle-i tedrisinden geçmiş bütün siyasal İslamcıların bilinç altı Alevi nefretinden beslenir.

Görünürde bunu çoğu zaman saklama ihtiyacı hissetseler de, tıpkı Refah Partisi'nin santral görevlisinin verdiği tepkide olduğu gibi boş bulundukları anda bu nefreti açık ediverirler.

Mesele siyasetin dar alandaki kısa paslaşmalarına geldiğinde, Türkiye'deki iktidarın cihatçıların Alevilere başlattığı kıyımı birkaç gün görmezden gelmesi bile kendi tabanlarını tahkimeder, yobaz tayfasının içindeki yağları eritir.

Suriye'de Esad rejimi düştükten sonra siyasal İslamcıları yakından tanıyan eski bir dostuma sormuştum, AKP Suriye'de istikrarın sağlanmasına destek verir mi yoksa parçalanmasına zemin mi hazırlar diye.

Demişti ki, 2002'den beri Türkiye'de neyi yapmak isteyip yapamadılarsa, Suriye'deki cihatçıların bunları yapmasına ya destek vereceklerdir ya da göz yumacaklardır, sessiz kalacaklardır. Colani'nin iktidarı ele geçirmesi aynı zamanda bu cenahın Arap Baharı'ndan sonra iflas ettiği söylenen siyasal İslamcı paradigmanın ölmediğini göstermesi açısından önemlidir. Yani meselenin sadece askeri, siyasi ve stratejik boyutu yok. AKP'liler açısından psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirme boyutu da var.

O yüzden kimse, iktidarın Suriye'deki bu vahşeti samimiyetle durduracağını düşünmesin.

İdareyi maslahat üzerinden üç beş cümleyle vaziyeti kurtaracaklar, dostlar alışverişte görsün güya bu kıyıma karşı çıkıyormuş gibi pozisyon alacaklardır. Ama nihayetinde, cihatçıların Suriye'nin genelinde estirdiği terörü ellerini ovuşturarak seyretmeye devam edeceklerdir.

Kimsenin kuşkusu olmasın!