Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
35,7826
Dolar
Arrow
33,0850
İngiliz Sterlini
Arrow
42,5349
Altın
Arrow
2564,0000
BIST
Arrow
10.638

Asgari ücret, ulusal kalkınma ve üretim ekonomisi

Ülkemizdeki üç büyük sendikal konfederasyonun (TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK), asgari ücrete yapılmasını istedikleri ara zam çağrısına, hükümetten olumsuz yanıt geldi. Asgari ücretle yaşamanın olanaksız olduğu, asgari ücretin genel ücrete dönüştüğü, emeğin milli gelirden aldığı payın yıllardır istikrarlı biçimde azaldığı düşünülürse, emekçilerin çilesi uzun yıllar bitmeyecek.  

Yüksek döviz kuru, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek dış borç, yüksek dış ticaret açığı, yüksek bütçe açığı sarmalındaki Türkiye’de, 16 milyon emeklinin ve büyük bölümü asgari ücretle veya onun biraz üstünde bir maaşla geçinmek durumunda olan 32 milyon çalışanın yüzü nasıl gülebilir? Gülemez elbette. 

Türkiye’nin yatırım, üretim, ihracat, istihdam kapasitesi belli. Bütçe olanakları sınırlı. İktidarın sınıfsal tercihi, ekonomi politik öncelikleri ortada. Ana muhalefet de iktidardan bir ölçek daha solda, o kadar. O nedenle aşırı beklentiye girmek doğru değil. Zira onun da gündeminde, öncelikleri arasında köklü, kapsamlı bir kamuculuk, halkçılık, devletçilik, planlama yok. Kamulaştırma yok. Yeni kuşak KİT’ler kurmak yok. Zaten böyle bir iddiası da yok. Sosyal demokrat bir partiden, hele de fazlasıyla sağa kaymış, liberal ezberlere teslim olmuş, kimlik siyasetiyle içli dışlı hale gelmiş, NATO ve AB’ye sadakati yüksek bir sosyal demokrat partiden bunları beklemek gerçekçi değil.  

Ne ülkemiz genelinde ne siyasi partilerimiz özelinde güçlü ideolojik tartışmalar, ekonomi politiğe ilişkin çalışmalar yapılmıyor yıllardır. O nedenle de 24 Ocak (1980) kararlarından bu yana, iktidara gelen farklı partiler, hep aynı ekonomik programı uyguluyorlar, güçlü toplumsal, siyasal muhalefetle karşılaşmadan.  

Mesela hiçbirinin gündeminde planlama yok. Oysa gelişmiş ülkelere, sanayileşmiş toplumlara, kalkınmış milletlere bakıldığında, bunların hepsinin, vahşi kapitalist olanlar dahil, planlamayla barışık oldukları görülür. Önceliklerini isabetli saptadıkları görülür. Kaynaklarını verimli kullandıkları, olanaklarını doğru işler için seferber ettikleri görülür. Gereksiz, yararsız, atıl yatırımlardan uzak durdukları görülür. 

Örneğin hiçbir ülke, her sektörde, her sanayi kolunda aynı başarıyı yakalayamaz. Tüm sektörlerde iddialı olamaz. Mutlaka bunlar arasında en iyi oldukları vardır, daha zayıf kaldıkları vardır. Planlarını buna göre yapar. Kaynaklarını bu gerçekler ışığında kullanır. Eğitim, bilim, teknoloji, sanayi politikalarını, ar – ge stratejilerini buna göre düzenler. İl il, bölge bölge, sektör sektör planlar yapar. Neyi, nerede, nasıl, kaça üreteceğini, bunu iç pazara nasıl sunacağını, dış pazarlara nasıl ihraç edeceğini planlar. Buna göre, sektör bazında teşvik verir, vergi indirimi yapar, ucuz enerji temin eder, bedava veya düşük bir bedel karşılığında arazi tahsis eder, satın alma güvencesi sağlar. Üreticisini, sanayicisini, emekçisini, çiftçisini korur. İç pazarını kollar. 

Japonya da bunu yapmıştır, Almanya da. Hollanda da bunu yapmıştır, Fransa da. Çin de bunu yapmıştır, Güney Kore de. Bu ülkelere bakıldığında, hangisinde başat sektörler, lokomotif sektörler, dünyayla rekabet eden öncü sektörler olduğu bellidir. Kapitalizmin en gelişmiş olduğu ülkede, ABD’de bile bu böyledir. Öyle ki şehirler bile, buna göre kurgulanmıştır. Mesela Detroit (Michigan eyaletinin başkentidir, basketbol takımı Detroit Pistons ünlüdür) dünyanın en büyük otomobil üretim merkezlerinden biri olarak bilinir. Kısaca GM olarak bilinen General Motors, Ford ve Chrysler otomobil şirketlerinin merkezleri bu şehirdedir. Kent, çevresiyle birlikte eğitimden yan sanayiye kadar, buna göre örgütlenmiştir. 

Türkiye gibi; Cumhuriyetle birlikte planlı ve bütüncül kalkınmaya, planlı sanayileşmeye yönelen, 1960’ta Devlet Planlama Teşkilatı’nı kuran, bu sayede büyük işler başaran bir devletin, sanayiden tarıma, kentleşmeden nüfusa, eğitimden sağlığa dek her alanı planlaması beklenirken, tam tersi yapılmış, 2011 yılında DPT kapatılmıştır.   

Oysa ekonomide kolay çözümler yoktur. Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat için, planlama zorunludur. Planlı ekonomi, halkçılığın ve devletçiliğin temel şartlarından biri olması yanında, kamu öncülüğünde hızlı sanayileşmenin, istikrarlı büyümenin, sürdürülebilir gelişmenin, bütüncül kalkınmanın da anahtarıdır.