Kurtuluş Savaşı’nın matbuat âlemindeki keskin kalemlerinden, Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya yakın gazetecilerden Falih Rıfkı Atay, Akşam gazetesinde, Temmuz 1921’de şöyle yazar:
“Anadolu Harbi, hürriyet ihtilali olduğu için dünyanın en yüksek ideallerinden biri olduğu kadar, nefs koruma dediğimiz en ilkel, en basit ihtiyaçtan doğduğu için de aklı, her türlü tartışmalardan alıkoyan bir zorunluluktur. Çünkü sade düşmana karşı vatanı değil, katile karşı canımızı koruyoruz”.
1921 yılı; Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından sonra, 1921 Anayasası’nın kabulüyle de, devletleşme yönünde önemli bir adımın atıldığı yıldır. Artık sadece idari açıdan değil, hukuki açıdan da ikili iktidar söz konusudur.
Çünkü Anadolu İhtilali’ni yapan meclisin adı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hükümetin adı Meclis Hükümetidir. Aynı vatan topraklarında ikinci bir devlet, ikinci bir irade, ikinci bir hükümet, ikinci bir ordu vardır. Kısacası Osmanlı topaklarında, Anadolu’da ikili iktidar söz konusudur. Resmen ayrı bir devlet olmadığı için, devlet başkanı yoktur. Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanıdır. Devlet başkanı değildir.
Bu yönüyle 1921 Anayasası, kurulmuş olan bir devletin değil, savaşarak kurulmakta olan bir devletin anayasasıdır. Anayasada 10. Maddede, “Türkiye, coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet nokta-i nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara münkasem olup, kazalar da nahiyelerden terekküp eder” denmiştir. Yani, 1921 Anayasası’ndaki yerel yönetim anlayışında, etnik köken ve mezhep temelli ayrım yoktur. Coğrafi vesayet ve iktisadi münasebet vardır.
1921 Anayasası’nda ölçek olarak, sırasıyla üçlü bir idari ayrım yapılmıştır: Vilayetler, kazalar, nahiyeler. Vilayetlerin görev ve yetkileri sıralanırken, tüzel kişiliğe ve özerkliğe sahip oldukları belirtilmiştir. 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti öncesinde, Batı Trakya Hükümeti (1913) ve Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti (Kasım 1918 – Nisan 1919), ki anayasası vardır bu hükümetin, deneyimlerini de unutmamak gerekir. Erzurum Kongresi öncesindeki irili ufaklı 11 kongrenin birikimi, sonra yapılacak kongrelerle birlikte toplamda 31 kongrenin deneyimi de önemlidir. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın halk arasındaki lakaplarından biri de Kongreler Paşasıdır.
HALKÇILIK BEYANNAMESİ VE 1921 ANAYASASI
1921 Anayasasının temeli, Halkçılık Beyannamesi’ne dayanır. Mustafa Kemal Paşa tarafından 18 Eylül 1920’de Meclis’e sunulmuş 31 maddelik beyanname, gerekli görüşmelerden sonra özel komisyon tarafından bu kez kanun tasarısı olarak 18 Kasım 1920’de Meclis’e sunulmuştur. O gün Meclis’te Gazi Mustafa Kemal Paşa şunları söylemiştir:
“Emperyalist devletlerin, devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan Türkiya Büyük Millet Meclisi, şimdiye kadar muhtelif vesilelerle açıkça ve zımnen ilan ettiği maksat ve mesleğini bir kere daha cihana arz için bu beyannameyi yayımlamaya lüzum görmüştür. Türkiya Büyük Millet Meclisi, millî sınırlar dahilinde hayat ve bağımsızlığı temin ve hilâfet ve saltanat makamını kurtarmak ahdiyle teşekkül etmiştir. Dolayısıyla hayat ve bağımsızlığını yegâne ve mukaddes emel bildiği Türkiya halkını, emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir.
Türkiya Büyük Millet Meclisi, milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa ve bu maksada aykırı hareket edenleri cezalandırma azmiyle kurulmuş bir orduya sahiptir. Emir ve kumanda salahiyeti Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetindedir.Türkiya Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini, yeni vasıtalar ve teşkilât ile kaldırarak yerine refah ve saadet ikame etmeyi başlıca hedefi sayar. Dolayısıyla toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve vakıflar işlerinde ve diğer meselelerde toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı hâkim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yenilikleri ve tesisleri vücuda getirmeye çalışacaktır. Ve bunun için de siyasi ve içtimai ilkelerini milletin ruhundan almak ve tatbikatta milletin itiyat ve ananelerini gözetmek fikrindedir.Dolayısıyla Türkiya Büyük Millet Meclisi, memleketin idari, iktisadi, içtimai, bütün ihtiyaçlarıyla alâkalı hükümleri peyderpey incelemeye ve kanun şeklinde tatbik mevkiine koymaya başlamıştır. Veminallahüttevfik”
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözlerle açıkladığı Halkçılık Beyannamesi’ne dayanan ve 20 Ocak 1921’de kabul edilen Anayasa da, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinin anayasasıdır. Anadolu’da iktidara fiilen el koyan Birinci Meclis’in, diğer bir ifadeyle emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşarak devlet kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Gazi Meclis’in, Devrimci Meclis’in meşruiyet kaynaklarından biridir. O yiğit ve kahraman Meclis, vatanın bağımsızlığı için oluşturulan bir koalisyon olduğu ve savaştığı için, kurtuluş sonrasında kurulacak rejimin ne olacağı, nasıl bir karaktere sahip olacağı tartışmasından özenle kaçınmıştır.
Gazi Meclis’te tam bağımsızlık ve Misakı Milli ideali kadar önemsenen ve istenilen bir başka konu da ulusal egemenlik olmuştur. Meclis bir tür “meclis diktatörlüğü” esasını benimseyerek gücünü hiç kimseyle paylaşmamış, kendi üzerinde hiçbir güç tanımamıştır. İşte bu nedenle ve bu yetkileriyle Birinci Meclis, yüce meclistir, devrimci meclistir. Kongreler yoluyla milleti mücadeleye hazırlayan, sonrasında Meclis’i açan ve Kurtuluş Savaşı’nı, dünyanın gördüğü bu en haklı ve halklı savaşı Meclis iradesi ve idaresine dayanarak yürüten Gazi Mustafa Kemal Paşa, meclisin çok güçlü olmasını istemiştir. Yasa yapan, yürütmeyi yani bakanlar kurulunu kendi içinden seçen, denetleme işlevi üstlenen, gücünü paylaşmayan, en üstün vasıflı meclis modelidir bu. Fikir ve siyaset tarihimizin mümtaz münevver ve mütefekkirlerinden olan, Kurtuluş Savaşı’nı canı gönülden destekleyen, 2. ve 3. Meclis’te görev yapan Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu, Samet Ağaoğlu da, önemli eseri Kuvayı Milliye Ruhu’nda, Birinci Meclis’in gücünü, üstünlüğünü, yetkileri konusundaki kıskançlığını, etkisini ve işlevini anlatmak için, “meclis diktatörlüğü” kavramını kullanmıştır.
BİRİNCİ MECLİS'TE ANAYASA TARTIŞMALARI
Anımsatalım, 1921 Anayasası’nın kabulü öncesinde, 23 Nisan 1920’de,Ankara’da açılmıştır Meclis. Henüz düzenli ordu yoktur. Düzenli ordu, 8 Kasım 1920 tarihli bakanlar kurulu kararıyla kurulacaktır. Gazi Meclis; o günün koşullarında çoğulcu, katılımcı, demokratik bir ortamda, sert tartışmalarla yasa yapmış, ülkeyi yönetmiş, savaşı yürütmüştür. İşte bu koşullarda kabul edilmiştir 1921 Anayasası.
Halkçılık Beyannamesi’nin ilk 4 maddesi, Meclis’teki özel komisyon tarafından ayrı bir beyanname olarak yazılmıştır ve Meclis Beyannamesi olarak kabul edilmiştir. Anayasa tartışmaları ise hararetli biçimde iki ay boyunca devam etmiştir. Nihayetinde savaş koşullarında yapılan ilk anayasa, kuvvetler birliği ilkesine dayanan 1921 Anayasası, 20 Ocak 1921 tarihindekabul edilmiştir. 23 madde ve bir madde-i münferide yani ayrık maddeden oluşur.
1921 anayasası gerek anayasa hukuk gerekse siyaset bilimi açısından, bugün anladığımız anlamda, tipik, klasik, alışılmış bir anayasa değildir. Kuvvetler ayrılığına dayanmaz. Devlet, toplum ve yurttaş ilişkilerini düzenleyen temel metin olarak görülemez. Savaş koşullarında, henüz yeni kurulmakta olan bir devletin, en temel kuruluş ilkelerini tanımlayan, çerçeve anayasa olarak nitelenen, Cumhuriyet’in ilanı öncesindeki, geçiş dönemi anayasasıdır. Günümüzde anlamıyla çağdaş anayasalarda olan, olması beklenen diğer hükümler, temel hak ve özgürlükler, anayasanın nasıl değiştirileceğine ilişkin maddeler yoktur, toplamda 24 madde içerisinde. Laiklik ilkesi de yer almamaktadır.
Önemle belirtelim, Kurtuluş Savaşı’nda savaşı ve devrimi birlikte, aynı anda yapan, milletleşirken devletleşen, devletleşirken de milletleşen Türklerin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır 1920’de Meclis’in açılışı ve ardından1921’de anayasanın kabulü. Çünkü yeni bir devlet, yeni bir rejim söz konusudur. Her ne kadar yeni devletin ve rejimin adı konulmasa da, (çünkü henüz 29 Ekim 1923’e iki yıldan fazla zaman vardır), gidişat bellidir. O nedenle Anadolu’daki İngiliz istihbaratı, Sivas Kongresi’nden sonra Londra’ya şu mesajı geçmiştir: “Türkler, Cumhuriyete gidiyor”.
Tarih, hukuk ve siyaset açısından benzerine az rastlanan bir durum yaşanmaktadır Osmanlı Devleti’nde. Çünkü Osmanlı Devleti’nin varlığı sürmektedir, henüz resmen sona ermiş değildir. Çünkü Osmanlı Devleti’ndeki 1876 tarihli Anayasa,yani Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası olan Kanun-i Esasi(1909’da anayasada değişiklikler yapılmıştır) yürürlüktedir. Çünkü işgal altındaki İstanbul’da padişah, Ankara’da ise Meclis vardır. Bu nedenle, ikili iktidar söz konusudur, hem anayasal açıdan hem yönetim açısından hem de askeri açıdan. Bir yanda işbirlikçiler bir yanda milliciler, bir yanda işgal bir yanda savaş vardır. Birinci Meclis’te farklı ideolojik, politik gelenekleri, kimlikleri gösteren simgeler, kıyafetler, yani yıldız, hilal ve kalpak vardır, siyasi partiler yoktur.
Sözün özü, Gazi Meclis’in öncelikli hedefleri; hakimiyet-i milliye, istiklal-i tam ve misak-ı millidir. 1921 Anayasası da işte bu hedefler için yürürlüğe girmiştir. Bu anayasanın geçici olduğunu, bizzat bu anayasayı yapanlar ve onaylayanlar bilmektedir. Çünkü kurtuluştan sonra, yeni bir anayasanın gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Nitekim Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te resmen ilan edildikten kısa süre sonra, 1924’te, Cumhuriyet döneminin ilk anayasasını kabul edecektir.
Çok Okunanlar

Diplomatik plakalı araçta 205 kiloluk kokain çıkmıştı

PKK/YPG’nin elebaşı Mazlum Abdi öldürüldü mü?

Parti içi gerilim köşe yazılarına taştı

Memur ve emekli maaş farklarında bekleyiş sürüyor

Tutuklu Belediye Başkanları için takvim belli: Tahliyeler ne zaman başlayacak?

Vizyon değil, emperyalist proje!

Savcı, Hablemitoğlu suikastı davasında 6 sanığa ağırlaştırılmış müebbet istedi

Bodrum'dan kaçanlar Bozburun'a geliyor

Transferin odağındaydı, Ali Koç'a garanti verdi

İbrahim Kalın'ın Devlet Bahçeli ziyaretinde dikkat çekmişti