Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,7188
Dolar
Arrow
39,1720
İngiliz Sterlini
Arrow
53,2762
Altın
Arrow
4246,0000
BIST
Arrow
9.486

Dış politika, milli güvenlik ve ulusal çıkar ilişkisi

Dış politika; devletin güç unsurlarıyla, devlet kapasitesiyle ilgili bir alandır. Devlet kapasitesi, devletin dış politikadaki etkisinin de sınırlarını çizer. Ülkenin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğini korumak ve pekiştirmek, devletin etkisini, itibarını, caydırıcılığını artırmak, ulusun çıkarlarını savunmak ve geliştirmek, dış politikanın önceliğidir. Hemen belirtelim, ulusal çıkar kavramı da çok tartışmalıdır. Ulusal çıkar, gerçekte kimin çıkarıdır sorusu sorulur doğal olarak. Çünkü egemen sınıflar, kendi çıkarlarını ulusal çıkar olarak gösterirler hep. 

Dış politika; doğası gereği karmaşık, istikrarsız, gerilimli, rekabetçi, kargaşa dolu bir alan olan uluslararası ortamda yapıldığından, konjonktür önemlidir. Hatta belirleyicidir sıklıkla. Dış politikada o nedenle, daha etkin veya daha zayıf olunan dönemler olur. Kırılmalar olur, endişeli süreçler olur. Karşıt ittifaklar arasında, ittifakların kendi içinde sorunlu, sıkıntılı evreler olur, sorunlar olur, konu başlıkları olur, gündem maddeleri olur. İttifakların çoğaldığı, çeşitlendiği, etkilerini artırdığı veya çatırdadığı, dağıldığı, etkisini yitirdiği yıllar olur.  

Kendi tarihimizden örnek verelim hemen. Türkiye; Kurtuluş Savaşı sonrasında, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ve Soğuk Savaş sonrasında, yalnızlık endişesi yaşamıştır. Batı kurumlarının, batılı ittifakların içinde olsa bile, bu ittifakların içindeki konumu, dış siyasette olsun iç siyasette olsun hep tartışılmıştır. Özellikle 1952’de üye olduğumuz NATO içindeki konumumuz, 1960’larla birlikte, iç siyasetteki gelişmelerin de etkisiyle, daha fazla tartışılır, sorgulanır, eleştirilir olmuştur. 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Antlaşması’ndan bu yana ilişkilere sahip olduğumuz Avrupa Birliği’yle, halen üye olamayışımız nedeniyle yaşadığımız sorunlu ilişki, sadece dış siyasetin değil, iç siyasetin de önemli bir gündem maddesidir. Türkiye’nin, 1 Ocak 1996 tarihinden bu yana Gümrük Birliği’ne dahil olduğu, Avrupa Birliği üyesi olmadan, Gümrük Birliği üyesi olan ilk ve tek devlet olduğu, Gümrük Birliği’nin günümüz koşullarına göre ve ülkemizin talepleri doğrultusunda güncellenmesine yönelik haklı çağrılarımızın pek karşılık bulmadığı unutulmamalıdır. Avrupa Birliği; Türkiye’yi içine almadan, aldığı kararlara Türkiye’nin uymasını sağlayarak, ülkemizin iç pazarı, dış ticaret rejimi, gümrük rejimi üzerinde çok belirleyici bir konuma ulaşmıştır bu sayede. Dönemin iktidarı, DYP – SHP koalisyon hükümetidir, liderleri Tansu Çiller ve Murat Karayalçın’dır. Merkez sağın ve merkez solun iki büyük partisinin oluşturduğu bu koalisyon, siyaset bilimindeki karşılığı büyük koalisyon olan bu hükümet, adeta bir vesayet anlaşmasına imza atmıştır.  

DIŞ POLİTİKA VE ULUSAL GÜVENLİK 

Dış politika yaparken, konjonktür nasıl belirleyiciyse, mevcut dünya sistemi, ittifak ilişkileri, devlet kapasitesi, karar alıcıların tercihleri nasıl belirleyiciyse, devletin savunma ve güvenlik öncelikleri, tehdit tanımları, tehdit algıları da belirleyicidir. Çünkü dış politikanın savunma ve güvenlik politikalarıyla doğrudan, sarsılmaz, kopmaz bir ilişkisi vardır. O nedenle, dış politika tercihlerinde, ulusal güvenliğe ilişkin yaklaşımlar önemli, hatta belirleyicidir. 

Hemen belirtelim, nasıl ki ulusal çıkar, egemen sınıfların çıkarıyla doğrudan ilgilidir ve bu konuda bir tanım birliğine ulaşmak zordur, güvenliğin tanımı da böyledir, uzlaşılması pek mümkün değildir. Güvenliğin tanımı, bu tanımın kimler tarafından yapıldığı, bu tanımın kapsamına nelerin girdiği, önceliklerin neler olduğu çok tartışmalı bir konudur. Hemen şu sorular sorulur çünkü: Sınırların güvenliği mi? Kurumların güvenliği mi? Sanayi tesislerinin güvenliği mi? Sıradan insanların, sokaktaki yurttaşın güvenliği mi? Kimin için, nasıl, ne ölçüde bir ulusal güvenlik? Hangi amaca yönelik bir ulusal güvenlik? Kimin karar verdiği bir ulusal güvenlik? Bu sorular daha da çoğaltılabilir elbette…

Güvenlik politikaları, bunun daha da ötesinde güvenlikçi politikalar söz konusu olduğunda, halkın ikna edilmesi çok önemlidir. Halkın ikna edilmesinin, göreli kolay olduğu bir alandır ulusal güvenlik. Siyasetçiler pek zorlanmazlar bu konuda. Çünkü dokunulmaz olduğu düşünülen, zor sorgulanan, kolaylıkla eleştirilmeyen, eleştirenlerin ve sorgulayanların da her türlü baskıya maruz kaldığı bir alan söz konusudur. Halkın büyük bölümü, ikna olmaya zaten dünden razıdır. Fakat yine de stratejik iletişim, kriz yönetimi, süreç yönetimi, doğru bir iletişim yönetimi gerekir geniş kitleleri ikna etmek için. 

Gerek dış politika gerekse ulusal güvenlik konuşulduğunda, devletin ölçeği, hacmi, kapasitesi öncelikle akla geldiğinden, hemen bu konuda tartışma başlar. Büyük devlet mi, orta ölçekli devlet mi? Bölge gücü mü, bölgesel aktör mü, büyük güç mü, küresel güç mü, süper güç mü? Oyun kurucu mu, oyun bozucu mu? Güç unsurlarının (siyasi, iktisadi, askeri) tamamına mı sahip yoksa birine veya ikisine mi? Nükleer caydırıcılığı var mı, yok mu? Liderlik yeteneği ne durumda? Nüfus, yeraltı kaynakları, yüzölçümü ille de, mutlaka bir güç unsuru olarak görülmeli mi yoksa görülmemeli mi? Sorular daha da çoğaltılabilir… 

Dış politikada ölçek büyütmenin pek de kolay olmadığını, akşamdan sabaha, bugünden yarına mümkün olamayacağını bilenler, dış politikanın iç politikanın devamı olduğunu da bilirler, dış politikada hangi ölçüleri kullanacaklarını da. 

Mesela, dış politikayı tamamen iç politikada kullanmak için yapan liderlerin ve kadroların, dış politikada, içeride göstermeye çalıştıkları kadar etkili, caydırıcı, güçlü olmadıkları bilinir. Mesela, çok konuşan, yüksek sesle konuşan, ama sözlerinin gereğini yapamayan devletlerin, dış politikada içeride resmetmeye çalıştıkları kadar saygın olmadıkları bilinir. Mesela, dış politikadaki bir durum karşısında tedbir almayan, alamayan, tedbir alsa da bundan istediği sonucu alamayan ülkelerin, o gelişmeyi önleyemediği gibi, sonrasında da yaptırımları (müeyyideleri) işe yaramayan iktidarların, iç siyasete yönelik sözlerinin, dışarıda ciddiye alınmadığı bilinir. 

Çünkü elin oğlu da sizin ülkenizin iç siyaseti hakkında bilgi sahibidir. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk hakkında bilgi sahibidir. İç ve dış borçlarınız hakkında bilgi sahibidir. O yüzden yüksek perdeden konuşan ama sözünün gereğini yapacak gücü olmayan dış politikaya ilişkin şu deyim kullanılır; “diplomacy without teeth”. Yani, dişsiz diplomasi, yani yaptırım gücü olmayan diplomasi. 

O nedenle dış politika yaparken, akılcı ve gerçekçi olmak, gücünüzün sınırlarını bilmek, hırslı, hınçlı, hırçın tavırlardan, maceracı hamlelerden uzak durmak zorunludur. Ve elbette kimsenin zekâsıyla alay da etmemek gerekir.