Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8183
Dolar
Arrow
39,8230
İngiliz Sterlini
Arrow
54,3469
Altın
Arrow
4258,0000
BIST
Arrow
10.233

Ekonomi politik, iç siyaset ve dış politika

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk; İzmir İktisat Kongresi’nden hemen önce, İzmit’te, İstanbul’dan gelen gazetecilerle sohbet ederken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet-i iktisadiye yani ekonomi devleti olacağını söylemiştir.

Yaygın olarak Atatürk İzmir İktisat Kongresi olarak bilinen Birinci İktisat Kongresi’nin açılışında da, 17 Şubat 1923’te, şöyle demiştir: 

“Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasi, askeri, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim milli yaşamımızda ve milli tarihimizde de tamamen belirmiş bulunmaktadır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya mağlubiyetler, yokluk ve felâketler, bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiyemizi layık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir”

Cumhuriyetin iktisadi tercihlerini, planlamaya verdiği önemi, kamuculuk ve devletçilik konularındaki hassasiyetini biliyoruz. Atatürk sonrasında bu siyasi tercihlerden nasıl ödün verildiğini, hatta nasıl tam tersi adımlar atıldığını da biliyoruz elbette. 

Gelelim bugüne... Bugünün sorunlarına, çözüm önerilerine, ekonomi politik tercihlerine…

Hepimizin malumudur; bağımsız bir iktisat, bağımsız bir siyaset, bağımsız bir dış politika izleyebilmek için gereken şartlar bellidir. İktisat ve siyaset arasındaki doğrudan, sarsılmaz, kopmaz ilişkide, başat olan, belirleyici olan iktisattır. İktisat politikasının bağımsız, güçlü ve milli olması, iç ve dış siyaset açısından da yaşamsaldır. 

Bu şekilde bir iktisat politikası için de yapılacaklar üç aşağı beş yukarı bellidir elbette. Ekonomi; üretken, verimli olmalıdır. Kaynaklar; doğru, akılcı, üretken biçimde kullanılmalıdır. Dışa bağımlılıktan özenle kaçınılmalıdır. Bu kapsamda ithal ikameci politikalar benimsenmelidir. Temel girdilerin, tüketim mallarının yurtiçinde üretilmesi tercih edilmelidir. Yatırım ve harcamalarda, kamu yararı gözetilmelidir. Gerektiğinde devlet bizzat üretici, yatırımcı olmalıdır. Dış borç almaktan olabildiğince uzak durulmalıdır. Zorunlu olarak dış borç alınırsa da, akılcı yatırımlarda kullanılmalıdır. 

Kalkınmanın dengeli, sağlıklı, sürdürülebilir olması için öncelikle planlama esastır. Bu kapsamda yine öncelikle iç kaynaklar kullanılmalıdır. Sürekli dış borç alarak kalkınmak ve bağımsız olmak, bağımsız dış politika izlemek mümkün değildir.

İç piyasanın ardına kadar yabancı sermayeye açılması ve bunun özendirilmesi yanlıştır. Sınırsız, denetimsiz bir serbest ticaret politikasını savunmak, liberal ezberlere teslim olmaktır. Yabancı sermayeye sınırsız alan açılmasını savunanlara, özelleştirmelere, sınırsız ithalata, üretmek yerine ithal etmeye, devletin denetim görevinin devre dışı bırakılmasına, her alanın, her sektörün ardına kadar yabancı sermayeye açılmasına, gümrüklerin sıfırlanmasına, sürekli dış borç alınmasına karşı çıkmak gerekir. Aksi takdirde bağımsız bir iktisat politikası da bağımsız bir dış politika da hayata geçirilemez. 

Nasıl ki iktisat ve siyaset bir bütündür, birbirinin olmazsa olmazıdır, aralarında doğrudan ve ayrılmaz bir ilişki vardır, aynı ilişki iç siyaset ve dış siyaset arasında, dış siyaset ve iktisat arasında da vardır. Bir devletin dış politikası da, aynen iç politikası gibi, ekonomik gücünden bağımsız değildir. 

Nasıl ki dış siyaset, iç siyasetin devamı olarak nitelenir, izlenen iktisat politikaları da, dış politikayı doğrudan etkiler. Güçlü ve bağımsız bir dış politika izleyebilmek için, güçlü ve bağımsız bir ekonomiye sahip olmak gerekir. 

Mali açıdan, dış kaynaklara bağımlı olmak, önünde sonunda, dış politikada da bağımlılık doğurur. Kendi tarihimizden örnek vermek gerekirse, Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bunalım ve çöküş, bu yalın ve acı gerçeğin kanıtıdır. Dış borçlara bağımlı oluşu, yarı sömürge durumuna düşüşü ve tarih sahnesinden silinişi arasında doğrudan ilişki vardır. 1980’de hayata geçirilen 24 Ocak kararlarından bu yana Türkiye’nin izlediği iktisat politikaları, IMF ve Dünya Bankası reçetelerinin ve programlarının sonuçları da, ekonomik bağımsızlığın ve kaçınılmaz olarak siyasi bağımsızlığın nasıl tahrip edildiğinin kanıtları arasındadır. 

Bu acı tablo, iç siyasette, toplumsal yaşamda da derin izler bırakmıştır. Örneğin, siyaset konuşulduğu zaman kaçınılmaz olarak gündeme gelen siyasetin finansmanı sorunu, siyasette paranın tahakkümü meselesi, sadece siyasal partiler açısından değil, çok daha ötesinde demokratik rejim açısından çok temel bir meseledir. Bu durum, siyasette sadece belediye rantıyla, delege ağalarıyla izah edilemez. Çok daha geniş ölçekte çetelerin, mafya gruplarının, organize suç örgütlerinin siyasete müdahalesinin de önünü açar. Açmaktadır da. Böyle bir düzende çevreye, doğaya, yeşile, tarihsel ve kültürel mirasa sahip çıkılması olanaksızdır. Orman yangınlarının önüne geçilmesi imkânsızdır. 

Sözün özü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk; iktisatsız istiklal olamayacağını belirterek, milli egemenlik için mali egemenliğin zorunlu olduğunu vurgulayarak, askeri ve siyasi zaferlerin kalıcı olması için, iktisadi zaferlerle tamamlanmaları gerektiğini söyleyerek, bu konuda Türk Milleti’ni uyarmıştır, hem de Cumhuriyetin ilanından evvel. Erken Cumhuriyet döneminin çizdiği yoldan ayrılmak ise çok ağır sonuçlar doğurmuştur.