Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti, yaptığı ziyaretler ve konuşmalarla hayli tartışmalı geçti. Papa, 200 yıl süren Haçlı Seferleri’ni başlatan konuşmanın 930. yıldönümünde ülkemize geldi. Fatih Kaymakamlığı’na bağlı Fener’deki Ortodoks Patrikhanesi’ni ısrarla “ekümenik” olarak niteledi. Bu ziyaret sırasında, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için hangi temasların yapıldığını, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin, okulun açılmasına ilişkin tarih de vererek yaptığı açıklamalardan öğrendi Türk Milleti.
Görünen o ki, ziyaret öncesinde pek çok konuda söz verildiği gibi, ziyaret sırasında da Papa, istediği pek çok sözü aldı. İktidara yakın medya organlarının sessizliği de bunu gösteriyor zaten. Türkiye’nin ne tür kazanımlar elde ettiğini ise bilmiyoruz henüz.
Vatikan; dini bir kurum olması yanında, devlet, üstelik dünya siyasetinde ağırlığı olan, mali yapısı çok güçlü bir devlet.
Osmanlı Devleti’nin parçalandığı, azınlıkların isyan edip, kendi devletlerini kurduğu süreçte, kilisenin nasıl aktif rol aldığını hatırlıyoruz. O nedenle, 18. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl başına dek dünya siyasetinin öncelikli gündem maddelerinden olan Şark Meselesi’nin, yani Doğu Sorunu’nun, emperyalist batının hafızasındaki yerine dikkat çekmekte yarar var. Biliyoruz; 19. yüzyılın en önemli sorunlarından olan Şark Meselesi kapsamında çok önemli bir aşama olan Birinci Dünya Savaşı’nın (1914 – 1918) temel nedeni, son kertede, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasıydı.
Dönem, Osmanlı topraklarında isyanların, terör eylemlerinin dış destekle yoğunlaştığı dönemdir. Balkanlar üzerinde öncelikle Avusturya ve Rusya’nın; Boğazlar üzerinde özellikle İngiltere ve Rusya’nın hesabı vardır. İngiltere; Hindistan’a giden Yakındoğu yollarını güvende tutmanın hesabını yaparken, Fransa; Suriye üzerinde hesap yapmaktadır.
Harbi Umumi, bir terör eylemiyle başlamıştır. Avusturya Veliahdı 1914’te öldürülünce, Avusturya Sırbistan’a savaş açmıştır. Sırbistan’ı destekleyen Rusya; bu duruma sessiz kalmamış, genel seferberlik ilan etmiştir. Rusya’nın kararı üzerine Almanya; hem Rusya’ya hem Fransa’ya savaş açmıştır. Dahası, Belçika’nın tarafsızlığına saygı duymayıp, bu ülkeyi işgal etmiştir. Bunun üzerine İngiltere de Almanya’ya savaş açmıştır. Almanya’nın en büyük endişesi; aynı anda birden fazla cephede savaşmaktır. Sonuçta korktuğu başına gelmiş, birden çok cephede savaşmak zorunda kalmıştır.
EMPERYALİZMİN TÜRK DÜŞMANLIĞI
Yineleyelim, Şark Meselesi’nin kökeni, Orta Asya’dan batıya göçüp, burayı yurt edinen ve güçlü devletler kuran Müslüman Türklere karşı, Hristiyan Avrupalının güttüğü kine, Türkleri geriletme, mümkünse yeniden Orta Asya bozkırlarına sürme siyasetine dayanır. Böylelikle batı bir taşla birkaç kuş vurmayı amaçlamaktadır. Bu hesaba göre; emperyalist emellerinin önündeki bir engeli kaldıracak, Haçlı Seferleri’nin öcünü alacak, doğunun zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına daha kolay ulaşacaktır.
Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak ve parçalamak isteyen dönemin büyük güçlerinin uyguladığı yöntemler, kullandığı araçlar günümüzde emperyalist merkezler tarafından Türkiye’ye karşı da kullanılmaktadır. O dönemde, 1789 Fransız Devrimi’nin de estirdiği güçlü rüzgârla, Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar kullanılmıştı. Milliyetçilik akımı; Balkanlar’dan başlayarak imparatorluğun çözülmesinde çok etkili olmuştu. Önce Hristiyan tebaa, sonra Araplar kopmuştu. Ayrıca, ilk dış borcunu Kırım Savaşı (1853 – 1856) sırasında, 1854 yılında alan devletin, ekonomik olarak sürekli borçlandırılması, batılı borç veren ülkelere bağımlı hale getirilmesi amaçlanmıştı. Kapitülasyonlar ülkenin çöküşünü hızlandırmıştı. Sömürge kapma mücadelesi veren; hammadde, pazar, ucuz emek için aralarında kapışan batılı emperyalistlerin Osmanlı Devleti’ne ilişkin tutumları aynıydı. Osmanlı’yı bir an önce tasfiye edip, topraklarını ve kaynaklarını paylaşmak istiyorlardı.
ŞARK MESELESİNİN ÖNCESİNDEKİ DURUM
Şark Meselesi’nin çıktığı dönemin yüzyıllar öncesine uzanalım biraz da. Avrupa’nın Şark – Doğu – Orient dediği yerlerde, Araplar, Türkler, Acemler yaşıyordu. Avrupalılar Türkleri, ilk kez Haçlı Seferleriyle tanıdılar. Orta Asya’dan gelen Türkler, pek çok açıdan diğer şarklılardan farklıydılar Avrupalıların gözünde. Zamanla Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişki de, çelişki de arttı, gelişti, çeşitlendi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun doruğu sayılan 16. yüzyılda, Türkler; bir yandan İslam medeniyetine sahip çıkıp onu batıya karşı koruyor, bir yandan en güçlü İslam devleti olarak öne çıkarak, Avrupa içlerine, Viyana kapılarına dayanıyorlardı. Devlet-i Aliyye’nin yüksek nüfuzu, 14 milyona varan nüfusu, 3 kıtada 11 milyon kilometrekareye ulaşan toprakları vardı. Bu, Roma İmparatorluğu’ndan daha geniş bir alan demekti. O dönem İspanya 5, İngiltere 2.5 milyon nüfusu olan devletlerdi. Payitaht İstanbul; yarım milyonu bulan nüfusuyla Avrupa’nın en büyük şehriydi.
16. yüzyılda Avrupa’da kilise de görkemli günlerini yaşıyordu. Osmanlı’ya yönelik siyasi tepkiye, dinsel, kültürel bir boyut da katıyordu. Parasal olarak da çok güçlüydü. Almanya’da toplam servetin yarısına, Fransa’da dörtte üçüne, İtalya’da ise toprakların üçte birine sahipti. Kilise; parayla o denli iç içe geçmiş, öylesine yozlaşmıştı ki, papa seçimlerinde dönen rüşvet, saraylarda dönen rüşvetten çok daha fazlaydı.
Sonrasını biliyoruz. Osmanlı’nın çöküşünde kilisenin yanı sıra misyoner mektepleri de çok çalıştılar. Osmanlı azınlıklarını teşvik ve tahrik ettiler, örgütlediler.
O nedenle hiç unutmuyoruz; uluslararası ilişkilerde jeopolitik konuşulurken, ekonomi politik üzerine kafa yorulurken, teopolitik de mutlaka hesaba katılır.
Çok Okunanlar
Kasım ayının son anketinde iktidar yine üzülecek
Hani silah bırakmışlardı! Bölücü terör örgütünden geri adım geldi
Erdoğan’ın '86 Milyon + 10 Milyonlar' hesabı!..
Dilovası’ndaki fabrika patlaması davasında tutuklanmıştı
'İkinci Habur' görüntülerine ilk tepki geldi
Özgür Özel'in anahtar listesi belli oldu!
Son tahmini tutmuştu: Ünlü ekonomistten asgari ücret tahmini
Şamil Tayyar'dan Mehmet Metiner'e sert sözler
KAIROS gemisindeki yangın tamamen söndürüldü
AKP'li eski milletvekili hayatını kaybetti