“Erdemin birleştirdiklerini ölüm ayıramaz.”
Bir zamanlar bu söz, bir mezar taşında, bir dostluk hikâyesinin sonunda ya da bir kahramanın ardında kalan bir anıtta yer alırdı. Ölümün gücüne karşı erdemin kalıcılığına inanılırdı. Fakat artık ölüm yalnızca biyolojik bir son değil; dijital bir geçiş. Erdemin izleri artık mermere değil, veri tabanlarına kazınıyor.
Dijital çağda her eylem, her söz, her paylaşım bir etik iz bırakıyor. Bir tweet, bir dayanışma mesajı ya da bir yardım kampanyası paylaşımı, hepsi ağın belleğine kazınmış birer dijital davranış formu. İyilik artık kulaktan kulağa değil, algoritmadan algoritmaya yayılıyor. Böylece klasik anlamda erdemin dijital biçimi ortaya çıkıyor: Etik iz.
Bu izler, ölümün bile silemediği yeni bir ahlaki belleğe dönüşüyor. Bir insanın empati, adalet ya da dayanışma yönelimleri artık yalnızca hatıralarda değil; arşivlerde, hashtaglerde, dijital hafızalarda yaşıyor. Ölüm bu bağı ayıramıyor çünkü ağ unutmuyor. Eskiden erdem bir karakter meselesiydi; şimdi ise bir veri nesnesi. Sosyal medyada bağış kampanyaları, çevre hareketleri, adalet çağrılarının tümü etik davranışların sayısallaşmış izleri haline geliyor. Dijital kültür, insanın ahlaki varlığını kaydedilebilir hale getirdi. Fakat bu ölümsüzlük ironik bir biçimde teknolojiye bağlı. Erdemin kalıcılığı artık vicdana değil, sunucu kapasitesine ve algoritmik önceliklere bağlı. Platformlar unutmuyor, ama hatırladıklarını kimin için ve hangi ekonomik mantıkla sakladıkları belirsiz.
Bugün iyiliğin bile bir gösterge değeri var. “İyilik yapmak” bir içerik türüne, “dayanışma göstermek” bir trend haline geldi. Platformlar erdemi bile tıklanabilir bir performansa dönüştürdü.
Bu yeni durum, adeta bir formül gibi işliyor:
Etik İz Ekonomisi = Görünürlük + Duygusal Sermaye + Veri Değeri
Erdem artık sessiz bir vicdan meselesi değil; paylaşılabilir bir etkileşim birimi. İnsanlar sadece iyi olmakla kalmıyor, iyiliklerinin görünürlüğünü de yönetiyor. Bu, erdemin özünü değil belki ama temsillerini kökten değiştiriyor. Erdemin dijital izleri, ölümden sonra bile dolaşımda kalıyor. Bir gazetecinin arşivi, bir akademisyenin çevrim içi dersleri, makaleleri, kitapları, bir sanatçının dijital eserleri… Hepsi, bedensel varlık bittiğinde bile toplumsal varlığı sürdüren bir etik yankı oluşturuyor. Erdem artık bir kişinin değil, ağın ortak mülkü haline geliyor.
Fakat bu kalıcılık çift yönlü bir olgu: Bir yandan erdemin unutulmasını engelliyor, diğer yandan erdemi bir performans ekonomisine indirgeme riski taşıyor. Bizler artık yalnızca iyi insanlar değiliz; iz bırakan insanlar olmak istiyoruz. Ahlaki sorumluluk, yerini algoritmik sorumluluğa bırakıyor. “Nasıl görünürüm?”, “Ne kadar paylaşılırım?”, “İzimin anlamı nedir?” gibi sorular, etik refleksin yeni biçimlerine dönüşüyor.
Erdemin birleştirdiklerini ölüm ayıramaz, evet. Ama dijital çağda bu birliğin kalıcılığı, artık bir sunucu, bir format, bir ağ politikası meselesi. Artık iyilik, kalpte değil bulutta saklanıyor.
Ve belki de dijital çağın en keskin ahlak dersi şudur:
Erdemin birleştirdiklerini ölüm değil, algoritma ayırır.
Çok Okunanlar
Etnik ayrılıkçılığı meşrulaştırmanın derin aymazlığı
Herkes Cumhur'daki krizi konuşurken AKP ittifakı genişletiyor
Ricardo Şanghay’da, Marx New York’ta: 'Stratejik ticaret uzlaşısı'
Aziz İhsan Aktaş kovuldu! Adı silindi
Ali Şen'in oğlu Adnan Şen'den endişe veren haber
'Suç işlenmiştir, AYM Başkanı istifa ederek mesaj vermelidir'
Berat Albayrak Bilecik'ten çıktı
'Bunları söylüyoruz diye bize yine küfredecekler, gizli AKP'li diyecekler'
Ali Yerlikaya'nın yerine mi hazırlanıyor?
Etik iz ekonomisi