Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Sosyal Karşılaştırma Teorisi ve Sosyal Medya

İnsan bir şeyi ölçebiliyorsa onu biliyor demektir. Karşılaştırma yapmak veya kıyaslamak bilinen en basit ve yaygın ölçme yöntemidir. Genellikle başka bir araç gerekmez. Gözümüzle görür aklımızla karar veririz. Bir şeye bakarız, sonra dönüp diğerine bakarız ve ilki daha iyiymiş veya daha kötüymüş deriz. Bu karara o şeyleri birbiri ile karşılaştırdıktan sonra varırız. Eğer biri bize “bu daha iyidir” derse ve biz bunu kendi karşılaştırmamızı yapmadan sırf o kişi dedi diye kabul edersek henüz “aydınlanmamışız” demektir. Çünkü Yavuz Unat’ın da bahsettiği gibi “aydınlanma, insanın kendi aklına dayanarak, dünyayı ve yaşamını anlama çabasıdır. İnsan aklının özerk olduğu düşüncesine dayanır ve burada esas olan inanmak değil, bilmektir.”

Bize kendimizi başkalarıyla kıyaslamamamız gerektiği sürekli söylenir. Peki bunu yapabiliyor muyuz? Yapmalı mı yoksa yapmamalı mıyız?

Sosyal karşılaştırma teorisi, sosyal psikolog Leon Festinger tarafından 1954 yılında önerilen bir kavramdır. Festinger, insanların sürekli olarak kendilerine dair doğru değerlendirmeler yapma arayışında olduklarını belirtir. Kim oldukları, yetkinlikleri ve eksiklikleri konusunda net bir algıya sahip olmayı amaçlarlar. Bunu “kendini değerlendirme” olarak tanımlar.

Sosyal karşılaştırma, bir veya daha fazla kişiyle ilgili bilgileri kendimizle ilişkilendirerek düşünme süreci olarak tanımlanabilir. Bu kıyaslama, benliğin çeşitli yönleri hakkında kesin bilgi edinmek (kendini geliştirme) ve bu yönler üzerinde çalışarak onları iyileştirmek için yapılır. Kendini başkalarıyla kıyaslama, toplumsal olarak yaygın bir olgudur. Bu davranış, bir kişinin benlik kavramı, beklenti düzeyi gibi sonuçlar doğurur. Bu, bir tür kendini geliştirme olarak kabul edilebilir; örneğin bir birey kendisini sevilmeye değer ve dürüst biri olarak görüyorsa, bu düşünce onun çevresindeki insanlar arasında daha çok tercih edilen biri olmasını motive eder.

SOSYAL KARŞILAŞTIRMA TEORİSİNİN HİPOTEZLERİ

Festinger, sosyal karşılaştırma teorisinde 8 önemli hipotez öne sürmüştür. Bu hipotezler bir araya gelerek teoriyi tamamlar.

1. İnsanların görüşlerini ve yeteneklerini değerlendirme yönünde doğuştan gelen bir eğilimleri vardır. Bu hipotez, teorinin temelini oluşturur. İnsanlar, kendileri hakkında doğru bir anlayış elde etmek için kendilerini başkalarıyla kıyaslama eğilimindedirler. Bu bilginin eksikliği bazen tehlikeli hatta ölümcül olabilir. Örneğin, araba kullanmayı öğrenen bir kişi, performans düzeyini anlamalıdır. Bu bilginin eksikliği ciddi sonuçlara yol açabilir.

2. İnsanlar yeteneklerini kendi başlarına değerlendiremediklerinde, dışarıda bir ölçüt ararlar; yani, kendilerini diğer eşit yetkin muadilleriyle kıyaslayarak bunu yapar. Örneğin, bir kişi ne kadar zeki olduğunu öğrenmek istiyorsa, ancak bunu kendi başına ölçebileceği araçları bulamıyorsa, zekâ seviyesini başkalarıyla kıyaslayarak sonuca varabileceği sosyal yollar arar.

3. Kişinin kendisini başkalarıyla kıyaslama eğilimi, zamanla kendisiyle başkalarının görüşleri veya yetenekleri büyük ölçüde farklılaştığında azalacaktır. Festinger, insanların kendilerine benzer buldukları kişilerle kıyaslama yapma olasılığının daha yüksek olduğunu belirtir. Çünkü bu, daha doğru değerlendirmeler yapmada daha faydalıdır. Örneğin, siz ne kadar iyi bir yüzücü olduğunuzu bilmek istiyorsunuz. Diyelim ki havuzda sizden başka yüzmeyi öğrenen iki kişi daha var. Biri yüzmeye ilk gün başlayan 6 yaşında bir çocuk, diğeri ise sizin yaşınız civarında, yüzme derslerine aşağı yukarı sizinle aynı zamanda başlamış biri olsun. Bu durumda kendinizi kiminle kıyaslamaya daha yatkın olacaksınız?

4. İnsanların doğuştan gelen bir dürtüsü, fikirlerinden ziyade yeteneklerini geliştirmektir. Bunun nedeni, yeteneklerin her zaman (örneğin hayatta kalmak için) önemli olması; fikirlerin ise yalnızca sosyal durumlarda değerli olmasıdır. Örneğin, siz, bir futbol takımının abartıldığı ve oyunu fazla sergilemediği, başarılarının ise sadece şans eseri olduğu yönünde bir görüşe sahipsiniz. Eğer bu görüşü kıyaslayabileceğiniz kimse olmazsa, bu görüşü sorgulamayı hiç denemeyebilirsiniz.

5. Bazı sosyal olmayan ya da kişisel engeller, bir kişinin yeteneklerini geliştirmesini zorlaştırır ya da neredeyse imkânsız hale getirir. Ancak, bu tür bir engel fikirler söz konusu olduğunda mevcut değildir. Örneğin, fikirler bağlamında, bir kişi yalnızca onu sınırlayan inançlar, kavramlar ve diğer görüşlerle tutarlılık sağlama gereği hissettiği için değişim konusunda çekingen kalabilir. Bunun dışında, herhangi bir sosyal olmayan kısıtlayıcı unsur mevcut değildir. Öte yandan, bir kişi daha hızlı koşmak ya da yüzmek isterse, bunu gerçekleştirmek için çeşitli engellerin aşılması gerekmektedir.

6. Kişinin kendini başka biriyle karşılaştırması, bu karşılaştırmanın olumsuz sonuçlara yol açacağını fark ettiğinde sona erer. Ancak bu durum yalnızca görüşler için geçerlidir. Eğer kişi, diğer kişinin görüşlerinin kendi görüşlerinden çok farklı olduğunu anlarsa, o tartışmaya girmek için zaman harcamaz. Örneğin, siz, iş yerinizdeki bir meslektaşınızın siyasi görüşlerinin kendi görüşünüzden tamamen farklı olduğunu fark ettiğinizde, aranızda gergin bir tartışma yaşanacağını bildiğiniz için bu tartışmadan kaçınırsınız. Yetenekler söz konusu olduğunda ise insanlar, başka birinin yeteneğinin kendi yeteneklerinden çok farklı olduğunu anladıklarında kıyaslamayı bırakırlar. Örneğin, bir mahalle bakkalı, kendi pazar payını pek çok şubesi olan bir süpermarketin pazar payı ile kıyaslama eğiliminde olmayacaktır.

7. Bir grup insan arasında sosyal karşılaştırma yapıldığında, grup üyelerinin yetenek düzeylerinde bir tutarlılık olmalıdır. Tutarlılık olmaması durumunda kıyaslama anlamsız hale gelir. Örneğin, müzisyenler için bir karşılaştırma grubu oluşturulmuşsa, karşılaştırma ancak tüm müzisyenlerin benzer düzeyde uzmanlık, deneyim yılı ve diğer birçok faktör açısından birbirine yakın olması durumunda gerçekleşecektir.

8. Bir kişi, kendisi ile başkaları arasındaki farkın farkında olduğunda, kendini diğer kişiyle kıyaslama konusunda daha az motive olur. Örneğin, bir yazar, kendi yazı yazma uzmanlık seviyesinin ve 8 yaşında bir çocuğun seviyesinin farkındaysa, aralarındaki karşılaştırmayı yapma olasılığı en düşük seviyede olacaktır. Benzer şekilde kendini Orhan Pamuk ile de karşılaştırmak istemeyecektir. 

SOSYAL KARŞILAŞTIRMADA SOSYAL MEDYANIN ROLÜ 

Sosyal medya sosyal karşılaştırmada önemli bir rol oynamaktadır. Teknolojinin dünyayı hızla ele geçirmesiyle, insanlar sosyal medya aracılığıyla çevrimiçi iletişime oldukça yoğun bir şekilde dâhil olmuştur. Sosyal medyanın bir nimet mi yoksa bir tehlike mi olduğu konusundaki tartışmalar sürse de, sosyal karşılaştırmalar için güçlü bir zemin oluşturduğu açıktır.

Vogel ve Erin A. Rose ile diğer araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışmada, Facebook’u sık kullanan kişilerin daha düşük benlik saygısına sahip oldukları ve bu etkinin yukarıya doğru sosyal karşılaştırma yoluyla oluştuğu bulunmuştur. Başka bir çalışmada da kadınların ince ve idealize edilmiş model görüntülerinden oluşan iletilere maruz kaldıklarında beden memnuniyetsizliği yaşadıkları sonucuna varılmıştır. Bu durum erkekler için de benzerdir. Erkeklere zenginlik ve statü gösteren görüntüler izletilen benzer bir çalışmada, deneklerin daha düşük seviyelerde benlik saygısı ve beden memnuniyeti hissettikleri görülmüştür.

Sosyal medya insanların aşırı ileti bombardımanına tutulduğu bir ortam olduğu için sosyal karşılaştırma yapmaları da yine aşırı derecede görülen bir davranış şekli olmaktadır. Bu da hem davranış bozukluklarına hem de zihinsel çöküntülere zemin hazırlamaktadır. Çözüm ise gün içinde aldıkları ileti miktarını azaltmak ve gördükleri iletilerde karşılaştırma yapmalarına sebep olacak unsurlar konusunda temkinli olmaları, diğer bir deyişle, kendi benliklerinin, düşünce ve yeteneklerinin bilincinde olmalarıdır. 

İlim ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsin,

Ya nice okumaktır?

Bu dörtlükte Yunus Emre, gerçek bilginin insanın kendisini tanımasından geçtiğini vurguluyor. İnsanın kendi özünü bilmesi, dışarıdan aldığı iletilerden daha değerli ve anlamlıdır.