Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,0377
Dolar
Arrow
34,0303
İngiliz Sterlini
Arrow
45,3604
Altın
Arrow
2830,0000
BIST
Arrow
9.900

AKP iktidarının aklında asgari ücret artışı yok mu?

Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde asgari ücret artışı ocak ve temmuz aylarında yapılırdı. Enflasyonun görece düşmesi ile beraber asgari ücret artışları sadece ocak aylarında yapılmaya başlanmıştı ta ki 2022 yılı temmuz ayına kadar. Enflasyonun tekrar yükselişe geçtiği 2022 yılının yarısına gelindiğinde, asgari ücretlilerin reel gelirlerinde ciddi bir düşüş yaşanmış ve vatandaşın isyanı sonucunda yıllar sonra ilk defa temmuz ayında asgari ücret artırılmıştır. 2023 yılında da temmuz ayında asgari ücret artırılmıştı ancak mevcut durumda görüyoruz ki 2024 yılı temmuz ayında asgari ücrete herhangi bir artış yapılmayacak.

Ancak TÜİK rakamlarına baktığımızda çok net görüyoruz ki, asgari ücrete ocak 2024’te yapılan zammın mayıs 2024 itibariyle %22’si erimiş durumda. Beş ayda %22 enflasyon demek asgari ücretlinin maaşının ayda ortalama %4 reel olarak azalması demek. Merkez Bankasının bu ay içinde açıkladığı Piyasa Katılımcıları Anketinde 2024 yıl sonu beklentisi %43 olarak saptanmış. Bu beklenti gerçekleşirse, asgari ücretli bir daha zam alana kadar reel geliri %43 oranında azalmış olacak. 

Halbuki, 2024 temmuz ayında asgari ücrete artış yapılsa, asgari ücretlinin reel kaybı çok daha düşük olacak, toplumun zaten çalışarak en az para kazanan kesimi olan asgari ücretlinin sene başına kadar bir nebze de olsa rahatlaması sağlanabilir. Hele ki çalışan kesimin en az %65’inin asgari ücretle çalıştığı göz önüne alındığında, temmuzda yapılacak bir ücret artışının tüm ülke refahı için çok önemli olduğu son derece açıktır.

Kaldı ki, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarının isabetliliğinin sorgulandığı bu dönemde ister yılda bir ister yılda iki isterse her ay asgari ücret yeniden değerlensin, asgari ücretin insanları reel olarak yoksulluğa mahkum ettiği herkesin malumudur. 2024 yılı ocak ayında net 17.002,12 TL olarak belirlenen asgari ücret şu an itibarıyla Türk-İş’in açıkladığı yoksulluk sınırının (57.736,78 TL) üçte birinden daha az; yoksulluk sınırının dahi (17.725,19 TL) altında bir tutardır. 

Ülkemizde yaşayan, asgari ücretli, özel sektör çalışanı, memur, emekli gibi tüm ücretli çalışanların ortak sorunu aslında TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarının ücretlerin alım gücünü korumaktan uzak kalmasıdır. Ücretli çalışanların gelirleri her geçen gün reel olarak azalmakta, enflasyon oranında yapılan artışlar bu azalmayı durduramamaktadır. Bunun en önemli sebebi, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının vatandaşın alım gücüne göre ölçülmemesidir. TÜİK’in resmi internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, Türkiye geneli için tahmin veren TÜFE’de 2024 yılında 81 ilin tamamı ve 227 ilçe kapsamında, 28.852 işyeri ve 5.246 konuttan (kira) 406 madde, 913 madde çeşidi için her ay yaklaşık 608.594 fiyat derlenmektedir. 

Peki bu kadar fazla ürünün takibi yapılmasına rağmen neden enflasyon oranında yapılan ücret artışları vatandaşın reel olarak gelir kaybına neden olmaktadır? Bunun cevabı tabi ki yine TÜİK’te. TÜİK enflasyon sepetine ilişkin detayları açıklarsa o zaman neden enflasyon rakamlarının gerçekten uzak olduğunu tam olarak görebiliriz. Ancak TÜİK bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmayı tercih etmiyor, hatta yargı kararlarını dahi uygulamıyor. DİSK tarafından enflasyon hesabına ilişkin detayların açıklanması talebiyle açılan davayı kaybeden TÜİK davayı temyize taşımış ve temyizde de kaybetmişti. Ancak davayı kaybetmesine ve dava sonucunun kesinleşmesine rağmen TÜİK hesaplama detaylarını açıklamayarak mahkeme kararını yerine getirmemektedir. 

Hükümet de TÜİK rakamlarının ücretlilerinin refahını korumakta yetersiz olduğunun farkında ki geçtiğimiz iki yılda refah payı veya cumhurbaşkanının takdiri gibi gerekçelerle ücretlerde enflasyon rakamlarının üstünde artışlar yapıldı. Yapıldı yapılmasına ama o artışlarda ücretlinin refahını koruyamadı ve ücretli kesimin reel gelir kaybı tüm hızıyla devam etti.

Kaldı ki, cumhurbaşkanı tarafından yapılan ücret artışları üslup ve devlet ciddiyeti açısından son derece tehlikelidir. Adeta vatandaşa hediye verir bir üslupla yapılan bu artışlar bir yandan alının teriyle ekmeğinin kazanan vatandaşı rencide etmekte, diğer taraftan devlet ciddiyeti ile çelişki içermektedir. Devlet vatandaşının menfaatini ve refahını ne surette olursa olsun korumakla mükelleftir ve bunu bir ciddiyet içinde yapması gerekir. Milyonlarca insanın refahını bir insanın iki dudağı arasından çıkacak kelimelere bırakmak hiçbir büyük devlete yakışmayacak bir tarzdır. 

Ücretlilere ilişkin bir diğer önemli konu da vergi oranlarıdır. Diğer gelir türlerinden gelir elde eden mükellefler pek çok harcamalarının gider yazabilmekte, indirim, istisna ve muafiyetlerden faydalanabilmekteyken ücretlilerin gelirlerinden yapabilecekleri indirimler son derece kısıtlı hatta yok denecek kadar azdır. Diğer gelir sahiplerin elde ettikleri gelirin vergisini ertesi yıl öderken ücretliler daha geliri elde etmeden vergileri kesilir. Ülkemizde her yıl vergi kanunlarında değişiklikler yapılmasına ve sermaye sınıfına çeşit çeşit vergi avantajı sağlanmasına rağmen ücretliler lehine herhangi bir vergi düzenlemesi yapılmamaktadır. Mevcut Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergiyi tabana yayma adı altında dar gelirli vatandaşın harcamaları içinde önemli yer tutan her kalemden daha fazla vergi almayı öngören (özellikle KDV oranını artırılması) uygulamaları da ücretliler için hayatı daha da zor hale getirmektedir.

Özetle, devletin açıkladığı enflasyon rakamları üzerinden ücretlere yapılan artışlar ücretlinin refahını azaltmakta, gelirini reel olarak düşürmektedir. Ücretlilerin reel gelir kayıplarını azaltmak ve geçmiş kayıplarının telafi etmek için gelirleri üzerinden yapılabilecek indirim, istisna ve muafiyetler artırılmalı, vergi oranı artan oranlı olarak değil, sene boyunca %10 oranında uygulanmalıdır.