Toplumun en temel gereksinimlerini bile yerine getiremediği ekonomik krizin varlığında iktidar, iyileştirme politikaları yerine yanlış politikalarla krizi daha da derinleştirmektedir.
Halk ise bu kriz şartlarında hayatta kalabilmek için çocuğundan yaşlısına, emeklisine kadar kötü şartlarda çalışmak mecburiyetine düşmüştür.
Bu yanlış politikaların bedelini halk ödemektedir. Elde avuçta hiçbir şey yokken bile sömürülmektedir. Çözüm ise devletin üzerine düşeni yapmasından geçmektedir. Halkın kapasitesinin üzerinde bir şeyler beklenemez. İktidar, yaptığı hataları halk üzerinden aklamaya çalışmaktadır. Devletin halktan değil halkın devletten beklentisi olması gerekmektedir.”
Emekçiler, işçiler, yoksul kesim sorumlusu olmadığı krizin faturasını ödemektedirler. Oysa krizi kim yarattıysa bedelini de o ödemelidir. Çifti, asgari ücretli, emekli bütün tabakayı yok etmeyi amaçlayan bir sistemi oluşturan iktidardır. Bu ekonomik yıkımı yaratanlar halktan fedakarlık bekleme lüksüne sahip değildir.
İktidar 22 yıldır yaptığı kriz sebebiyle hatayı hep başkalarına atmıştır. Ne acıdır ki her zaman olduğu gibi bu sefer de krizin bedelini işçiler, emekçiler, emekliler ve çiftçiler ödemektedir. Yeni vergi düzenlemeleri de sermaye kesimini yine korumaktadır . Getirilmesi öngörülen Borsada kazanç vergisi, izah edilemeyen servetten alınacak verginin taslaktan çıkarılması da bunun bir örneğidir.
Türkiye’de vergi sistemi zengine ve sermayeye çalışmaktadır.
Türkiye, OECD ülkelerinde en adaletsiz vergi sistemine sahip ülkedir. Türkiye’deki vergi sisteminin adaletsizliği gün geçtikçe derinleşmektedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi diğer ülke ekonomileriyle karşılaştırıldığında, devletin zengin-fakir herkesten tüketimleri üzerinden aldığı KDV ve ÖTV gibi ‘dolaylı’ vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payında Türkiye maalesef ilk sırada yer almaktadır. Bu da Türkiye’nin maliyesinde dolaylı vergilerin baskın olduğunu göstermektedir.
Dolaylı vergilerin hem oransal hem nominal olarak bu kadar baskın oluşu, vergi bilincinin ve vergi adaletinin büyük bir erozyona uğramasına yol açmaktadır” Bunun manası ise, devletin ekonomisindeki zengin kesimden ve sermaye sahibinden çok yoksul kesimin yükünü artırması ve bütçe giderlerinin adaletsiz bir biçimde ülkenin yoksulları ve orta gelirlerinin sırtına bindiriliyor olmasıdır.
Gelir vergisi, kârlar ve sermaye gelirlerinden alınan “doğrudan” vergilerde ise Türkiye çok düşük bir oranla OECD sonuncusudur. Bunun anlamı ise iktidarın, bütçe açıklarını sermayesi ile para kazanan zengin kesim ve şirketlerden değil de, yoksul kesimden aldığı vergilerle kapatmayı tercih ettiğidir. Bir ülkede doğrudan ve dolaylı vergilerin oranı gelişmişlikle orantılıdır. Sürekli hale gelen vergi affı ve vergi harcamaları düzenlemeleri ise vergi sistemini tamamen etkisiz ve adaletsiz hale getiren bir diğer uygulamadır.
Adalet, en basit tanımıyla hakka ve hukuka uygunluk demektir. Vergiler devletlerin en önemli gelir kaynağıdır ve Anayasamızca herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. O halde Devlet vergilerin adil ve dengeli dağılımını sağlamak ve buna göre maliye politikası üretmek mecburiyetindedir.
Ekonomik krizin yükü halkın sırtına bindirilerek; yoksul kesimden alıp zenginlerin rahatını bozmadan bu düzen devam etmez. Bu politikalar sürdürülebilir değildir ve derhal tam manasıyla sosyal devlete geçilmelidir. Siyasi iktidarın bu jandarma devlet anlayışı, adaletsiz vergi dayatmasına dönüşmüştür. Vergi adaletsizse o ülkede demokrasiden ve hukuktan bahsedilemez .
Çok Okunanlar
Arda Güler, 6 gollü maçta Real Madrid tarihine geçti!
AKP'nin en düşük emekli maaşı için düşündüğü rakam kulislerden sızdı!
En hızlı fakirleşen ve zenginleşen illeri belli oldu
Mehmet Uçum'dan anadilde eğitim açıklaması
Şam yakınlarındaki toplu mezarlar görüntülendi!
Athletic Bilbao maçındaki hatanın perde arkası ortaya çıktı!
15 Aralık 2024: Süper Lig'de bugün hangi maçlar var?
AKP'nin asgari ücret zammı için düşündüğü oran ortaya çıktı
Diyanet’in ABD’deki külliyesinde yok yok!
Artık o şifreler kullanılmayacak... Bloke cezası geliyor