Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

Türkiye’de Sosyal Çürümüşlük ve Yozlaşma

Son yıllarda Türkiye'de artan sosyal çürümüşlük ve yozlaşma, toplumsal hayatın birçok alanında gözle görülür hale gelmiştir. Ekonomik, siyasal ve kültürel düzlemlerde yaşanan bu erozyon iktidarın yanlış politikalarıyla daha da dayanılmaz hale gelmiştir. 

Türkiye ekonomisinin son dönemde yaşadığı ağır daralma, yüksek enflasyon ve işsizlik oranları, toplumun alt ve orta kesimlerinde ciddi bir yoksullaşmaya neden olmuştur.

Türkiye'de siyaset kurumlarına duyulan güvenin azalması, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının sıklığıyla ilişkilidir. Özellikle belediyeler ve kamu kurumlarında çıkan yolsuzluk skandalları, devlet mekanizmasının adalet ve şeffaflık ilkelerinden uzaklaştığını göstermektedir.

Eğitimde yaşanan sorunlar da Türkiye’nin sosyal çürümesinin bir diğer göstergesidir. Sürekli değişen sınav sistemleri, fırsat eşitsizlikleri ve kalitesiz eğitim, gençlerin geleceğe dair umutlarını azaltmaktadır . Eğitim, yalnızca bilgi edinme süreci değil, aynı zamanda değerlerin, etik ilkelerin ve bilimin aşılandığı bir alan olmalıdır.

Türkiye’de son yıllarda ifade özgürlüğüne yönelik baskılar artarken, bu özgürlüğün kime ve neye karşı kullanılabileceğine dair çifte standartlar da giderek belirgin hale gelmektedir.

Anayasal güvence altında olan ifade özgürlüğü, bireylerin düşüncelerini özgürce dile getirmeleri ve eleştiri yapabilmeleri hakkını içerir. Ancak Türkiye’de bu özgürlüğün uygulanması, son dönemde belirli sınırlar içine hapsedilmiş ve özellikle hükümeti eleştiren bireyler için cezai yaptırımların gündeme geldiği bir ortam yaratılmıştır.

Türkiye'de hükümetin ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlayıcı politikalarını ve özellikle hükümet eleştirilerini susturmaya yönelik uygulamalarını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, bu tür olaylar, hükümetin kendi siyasi gündemine ve çıkarlarına aykırı olan her türlü eleştiriyi susturma girişimlerini göstermektedir.

Türkiye'deki ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların sadece belirli gruplara ya da kişilere uygulandığını, iktidar yanlılarının ise geniş bir serbestlik alanına sahip olduğunu göstermektedir. İktidarı ya da iktidara yakın kesimleri eleştiren bireyler hızla yargı sürecine tabi tutulurken, aynı eleştiriler iktidarın karşıt görüşlerine yöneltildiğinde çoğunlukla bir yaptırım söz konusu olmamaktadır. Medyada, sosyal platformlarda ya da kamusal alanlarda, hükümet karşıtı söylemlerin cezalandırıldığı, ancak hükümet yanlısı saldırgan ve hakaret içeren söylemlerin görmezden gelindiği bir iklim yaratılmıştır. 

Bu çifte standartlı yaklaşım, Türkiye'de hukukun ve adaletin tarafsızlığını sorgulatan bir noktaya getirmiştir. Özellikle hükümete yakın medya organlarının ve figürlerin, muhaliflere yönelik hakaret ve ithamlarında herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşmamaları, ifade özgürlüğünün keyfi olarak uygulandığını göstermektedir. İktidara yönelik eleştirilerin hemen "iktidara hakaret" suçu kapsamında değerlendirilmesi, muhalif seslerin susturulması için bir araç haline gelmişken, hükümet yanlısı kişiler bu suçu işlediğinde herhangi bir soruşturma dahi açılmamaktadır.

Türkiye’de iktidarın yargı üzerindeki etkisini ve baskısını da ortaya koymaktadır. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı, demokrasilerin temel taşlarından biridir. Ancak son yıllarda Türkiye’de yargının bağımsızlığına yönelik ciddi eleştiriler gündeme gelmektedir. İktidar eleştirilerinin yargı aracılığıyla bastırılması, hukuk sisteminin tarafsızlığına duyulan güveni zedelemektedir.

Türkiye’de ifade özgürlüğünün ne denli daraldığını ve bu özgürlüğün uygulanmasında çifte standartların nasıl hüküm sürdüğü bir gerçektir. İktidarın eleştiriye tahammülsüzlüğü, ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı politikalarla birleşince, toplumsal huzur ve demokratik değerler tehlikeye girmektedir. Eleştiri, bir demokrasinin sağlıklı işleyişi için vazgeçilmez bir unsurdur ve bu özgürlüğün sınırlandırılması, toplumun daha fazla kutuplaşmasına ve sosyal gerginliklerin artmasına yol açacaktır. Türkiye’nin demokratik bir gelecek inşa edebilmesi için ifade özgürlüğünün korunması ve çifte standartlardan arındırılmış bir hukuk sisteminin tesisi şarttır.