Ülkemiz son yıllarda, hem siyasi hem ekonomik bir ayrışma yaşamaktadır. Bu ayrışma toplumun sahip olduğu tüm alanlarda kendini gösterirken, demokraside hukuk ve temsil alanında ekonomide ise gelir dağılımında özellikle öne çıkmaktadır.
Ülkemiz uzun zamandır, demokrasiyi ve adaleti tekelinde bulunduran bir yapı tarafından kumarhane kapitalizmi yaşıyor. Üretmeyen istihdam yaratmayan bu yapı, üreteni ve çalışanı cezalandırarak yoluna devam ederken hak etmeyeni de zenginleştirme üzerine kurulu. Bu adaletsizlik bir yandan ekonomiye, diğer yandan siyasete hâkim hale geldi.
Siyasi iktidarın bilinçli bir şekilde sosyal devleti tasfiye ederek yerine ikame ettiği jandarma devlet anlayışından bir türlü vazgeçemiyorlar. M. Friedman’ın; monetarist sıkı para politikasına sarılmış olmalarına rağmen bu anlayışı ekonomide değil de devletin küçülmesinde uyguladıklarını görüyoruz. Ayrıca sıkı para politikası anti enflasyonist olmasına rağmen; enflasyonist para politikasına, yani karşılıksız para basmaya devam ettikleri de bir gerçektir.
İktidar ekonomik anlamda, temel hak ve özgürlükler konusunda devleti küçülttü. Çünkü devletin ekonomide etkin olmasını sanki demokrasinin ve özgürlüğün önünde bir engelmiş gibi sunarak, yurttaşların seçimde oy vermelerini özgür iradelerini yansıtan bir işleyiş olarak görüp, oy verme mekanizmasını anti demokratikleşmede bir araç olarak kullandı. Siyasi iktidar hedefine anti Atatürkçülüğü de koydu. Bir yandan; Atatürk’ün ilke ve devrimlerini birer birer tasfiye ederken diğer yandan ılımlı İslam adı altında emperyalist bir ideoloji olan, kan, gözyaşı, savaş ve yoksulluktan beslenen Neo-liberal politikayı ülkemize dayatarak muhafazakârlık adı altında ayrışmayı hem siyasi hem de ekonomik olarak uyguladı.
Bugün gelinen duruma baktığımızda toplumumuz uzun süredir ekonomik ve siyasi olarak bir ayrışım yaşıyor. Ülkemiz dört sınıflı bir toplum iken üretici bir sınıf olan orta sınıf tasfiye edildi. Çünkü; orta sınıf bir yandan milli burjuvayı oluşturur, diğer yandan, küçük burjuva aydın bir toplum yaratılmasının temel taşıdır. Bu sınıf tasfiye edildiği için bugün hem demokrasi hem siyaset tartışılır haline gelmiştir. Siyasi iktidar adında ve niteliğinde milli olan ne varsa tasfiye etti. Diğer yandan Üniversitelerin temel üretim alanı olan bilimi siyasallaştırıp cemaatlere açtı. Son tahlilde din bilime hâkim kılındı. Ama unutmamak gerekir ki her zaman bilim kazanır. Bugün iki sınıflı bir toplum olduk, azınlıkta zenginler ve çoğunlukta yoksullar. Siyasi olarak ise vatanperverler (yurtseverler) ve yurtsever olmayanlar ya da Lozan’cılar ve Sevr’ciler olarak ikiye ayrılmıştır.
Burada en vahim olan siyasi partilerin; Atatürk dışında Liberal ve Neo-Liberal politikalar konusunda rekabet ederken diğer yandan da Atatürk’ün ekonomi politikalarına karşı bir kardeşlik içindeler. Aslında tüm partiler ekonomik anlamda tek bir politika savunuyorlar, o da Neo-Liberalizm. Bunun açılımı; sen çok sömürüyorsun ben az sömürürüm, sen çok yolsuzluk yapıyorsun ben az yolsuzluk yaparımdır. Bu ayrışmayı yoksulluğu, işsizliği bitirecek tek bir politika ve değer vardır, o da Mustafa Kemal Atatürk ilke ve devrimleridir. Yeniden Atatürk’ün kamucu, planlı, devletçi bir sanayileşme ve tarım politikası ülkemizin kurtuluşu olacaktır. Kurtuluşa giden başka yol yoktur.
Çok Okunanlar
Ankara'da 17 erkek öğrenci, kız öğrenciyi okulda defalarca istismar etti!
Semih Çelik'in odasının fotoğrafları ortaya çıktı
Gelinim Mutfakta bugün kim birinci oldu? 3 Aralık Salı altını hangi gelin aldı?
Microsoft'un yazılım lisansları kırıldı, ömür boyu etkinleştirme
Cemaat yurdunda kalan genç yaşadıklarını anlattı
Yeşilçam'ın Sezercik'i Sezer İnanoğlu ile eşi Seyhan Eyiçalış boşandı
Bora Kaplan: “15 Temmuz’da herkes karısının eteğinin altına saklanırken…”
Bugün TV'de ne var? 3 Aralık 2024 Salı yayın akışı
Seul Büyükelçiliğinden Türk vatandaşlarına önemli uyarı
Engelli araçlarına yeni düzenleme