Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,6881
Dolar
Arrow
38,3463
İngiliz Sterlini
Arrow
51,1742
Altın
Arrow
4128,0000
BIST
Arrow
9.490

Özgür basın, özgür yarınlar…

Basın emekçilerinin özgürlük mücadelesinde önemli bir görev üstlenen Basın Konseyi kuruluşunun 37. yıldönümünü geçtiğimiz günlerde kutladı. Basın Konseyi’nin tarihçesini kısaca özetlemek gerekirse, Konseyin kuruluş hazırlığı Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi’nin basında öz denetimi sağlanacak bir yapının tekrar kurulması ve yaşaması üzerine olgunlaştırdığı düşüncelerini taslağa dökmesi ve 1986 Mayıs’ında 28 gazetecinin katıldığı bir toplantıda tartışmaya açmasıyla başlıyor. Ardından Hasan Cemal, Güneri Civaoğlu, Yalçın Doğan, Oktay Ekşi, Teoman Erel, Orhan Erinç, Yurdakul Fincancı, Güngör Mengi ve Rauf Tamer gibi tecrübeli gazetecilerden oluşan çalışma grubu farklı basın kuruluşları ve gazetecilerle temas kurarak Basın Konseyi kurma fikri üzerine önerileri topluyor ve yapının olgunlaşmasını sağlıyorlar. Böylesine yoğun ve kollektif çabalarla Basın Konseyi Şubat 1988’de kuruluyor.

Dile kolay 37 yıl… Türk siyasi tarihinin yakın geçmişine de şahitlik etmiş böylesi önemli bir kurumun başkanı Pınar Türenç cumartesi günü gerçekleşen kuruluş yemeğinde onur ödülünü Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e takdim etti. Basın Konseyi’nin kurucusu Oktay Ekşi’nin, eski milletvekili Güldal Mumcu’nun, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce‘nin, İzmir ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanlarının, hukukçuların, akademisyenlerin, duayen gazetecilerin ve Basın Konseyinin yüksek kurul üyelerinin katıldığı toplantıda Büyükerşen önemli bir konuşma yaptı. Demokrat Parti döneminde yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Sakarya Gazetesinde İsmet Paşa’nın bir demecini yayınlaması yasaklanınca “Patlıcan Dolması Nasıl Yapılır” manşetini atmak zorunda kaldıklarını anlattı. 

Yanlış okumadınız, bundan 65 yıl önce iktidarın basına uyguladığı sansür yüzünden “Patlıcan Dolması Nasıl Yapılır” diye manşet atmak zorunda kalmıştı Büyükerşen Hoca…

Büyükerşen’in konuşmasından sonra usta gazetecilerden geçmişten bugüne örneklerle basın mensuplarının yaşadığı sıkıntıları dinleme şansına sahip olduk. Tüm bu konuşmalar esnasında aklıma Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ali Sirmen‘in kaleme aldığı “Bir Eski Cumhuriyet için” kitabında 12 Eylül döneminde Barış Derneği davasından yargılanmasını anlatırken söylediği şu sözler geldi: 

“Ben 12 Eylül’ün 12 Mart’ın hapishanelerini de, mahkemelerini de gördüm. Her ikisi de bugünün sivil mahkemelerinden ve sivil hapishanelerinden daha az kötüydü. Daha iyiydi diyemeyeceğim…”

Evet, her dönemin kendine özgü koşulları olsa da içinden geçtiğimiz dönem basın özgürlüğü açısından gazetecilerin büyük sıkıntılar yaşadığı, medya mensuplarının ayakta durmakta zorlandığı, baskılara, hapis ve gözaltılara maruz kaldığı benzeri olmayan bir dönem olarak tarihe geçecek. 

“Patlıcan Dolması Nasıl Yapılır” demişken, atılan ya da atılamayan manşetlerin aynı zamanda siyasi tarihimizdeki iktidarların basın özgürlüğü anlayışının bir yansıması olduğunu da söyleyebiliriz. Bakınız, Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi Tufan Türenç’in -bugün de vefatının yıl dönümü usta gazeteci Türenç’i anmış olalım-  Sefa Kaplan‘la birlikte hazırladığı “O Manşetler-Yazanların Kaleminden Manşetlerin Öyküsü” kitabında 1948’den 2006 yılına kadar dönemin amiral gemisi Hürriyet Gazetesinde atılan kimi manşetlerin hikayelerini, o manşeti atan gazetecilerin kaleminden tarihe not düşmüşler. 

Bu yazıyı yazarken kitaba şöyle bir göz atma ihtiyacı duydum da 1965’te Cüneyt Arcayürek’in ABD Başkanı Johnson’ın mektubuna ulaşma hikayesi ve “Johnson’un Mektubu Meclisi Karıştırdı” manşeti, 1992’de Saygı Öztürk’ün  Anadolu Lisesi sınavlarının satıldığı bilgisine ve basılan soru kitapçığına ulaştığı “Müthiş Skandal İddiası” manşeti, 1993’de Yıldırım Çavlı’nın İSKİ’ye dair yolsuzluk iddialarını haberleştirdiği “İnanılmaz Dosya” manşeti, 1994’de Vahap Munyar’ın Süleyman Mercümek’in topladığı paraları haberleştirdiği “Kayıp Bosna parası batık bankada çıktı” manşeti, 1994’de Erdal İzgi’nin dönemin başbakanı Tansu Çiller’in özel danışmanı Suna Gönül Pelister’in Kuşadası’nda aldığı imarsız araziyi haberleştirdiği “Gönül Hanım’ın müthiş arazisi” manşeti ve diğerleri… Elbette her dönem gazeteciler siyasi baskılarla mücadele etmiş ve çeşitli zamanlarda sansüre maruz kalmışlar, fakat bu manşetleri arşivleyen “O Manşetler” kitabı gösteriyor ki iktidar hangi görüşten olursa olsun gazeteciler iktidara yönelik eleştirel haberleri her dönem manşete taşıyabilmişler. 

İçinden geçtiğimiz zamanlar ise çok düşündürücü… O yüzden bu dönemdeki basına yönelik baskıların “benzersiz” olduğunu söyleyebiliriz.

Yazıp, çizmekten, düşünüp, üretmekten ve en önemlisi dayanışmadan başka çare yok gibi… Bugün, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlayacağımız, 23 Nisan 1920’in, ilk Meclisin açılışının yıldönümünde, çocuklarımıza ve gençlerimize bırakabileceğimiz bağımsız ve özgür yarınlar diliyorum. Her şeye rağmen umudumuzu koruyalım.