Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,8234
Dolar
Arrow
34,6841
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3604
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
10.058

Devletin ekonomide yeni rolü ne olmalı? Liberalizm ve sosyalizm arasında yeni arayışlar

Önceki yazımızda; Türkiye ekonomisinin, yurtdışından sermaye girişleri sağlandığında büyüyen; ancak sermaye girişleri yavaşladığında durağanlaşan, daha kırılgan bir ekonomi haline geldiğini, gerek iç gerekse dış konjonktürün de etkisiyle krizlere sürüklenen, üretimden ziyade tüketime dayanan HORMONLU bir ekonomi durumunda olduğunu vurgulamıştık. 

Diğer taraftan ise Türkiye ekonomisinin her ne pahasına olursa olsun kısa dönem ekonomik büyümeyi hedefleyen, birey ve firmaların ahlâksız büyüme ağına kısa dönem kazançlar nedeniyle dâhil olduğu, bu ağın toplumun farklı kesimlerini kapsayacak şekilde genişleyip bireysel davranışları etkileyerek çıkara odaklı bir anlayışa hizmet ettiği bir yapıya dönüştüğünden bahisle, ahlâksızlığın kültürel, sosyal ve ekonomik yapının bir parçası haline gelerek hem iş yaşamında hem de gündelik yaşamımızda önce içselleştirilip sonra da meşrulaştırılması, bunun yanında dış faktörlerin baskısı, karşılıklı çıkar ilişkilerinin zedelenmesi ve sistemin yarattığı olumsuzlukların sürdürülemez hale gelmesi nedeniyle karşımızda kaçınılmaz olarak çökmesi muhtemel AHLÂKSIZ BÜYÜYEN bir ekonominin olduğunu, İktisadi çöküntüden daha önemlisinin ahlaki çöküntüyle mücadele etmek olduğunu ortaya koymuştuk. 

Yazımızda son olarak ise; toplumu dönüştürmeden ve etik ilkeleri benimsemeden devletin düzelmesinin, refah ve bölüşüm ilkelerinin adil bir şekilde gerçekleştirmesini beklemenin rasyonel bir beklenti olmayacağını, bu noktada ahlaksız büyüyen, piyasaların bu sorunları çözmede başarısız olduğu hormonlu ekonomide devlete yeniden önemli roller düştüğünü vurgulamıştık. 

Önceki yazımızdaki yukarıdaki tespitler ışığında; ahlaksız ve hormonlu büyüyen ekonomi modelinden vazgeçerek, sosyal devletin de gereği olarak sosyo-ekonomik dışlanmanın önlenmesi için korunmasız grupların durumlarını iyileştirme çabalarını arttıracak ve ekonominin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir hala getirecek politikalar bu çerçevede uygulanabilecektir. Liberalizm ve sosyalizm arasında, devletin kısmi müdahalesine izin veren bir de “Üçüncü Yol” yaklaşımı vardır. 

Yukarıda devletin piyasalara bakışı ve yeni rolleri hususundaki önerilerimiz, özellikle İngiliz (Yeni) İşçi Partisi’nin 1990’lerdeki uygulamaları ışığında ön plana çıkan ve merkez ve merkez sol ilerici hareketler içindeki siyasi politikaların yeniden değerlendirmesini içeren Üçüncü Yol yaklaşımından farklıdır. Bu yaklaşımda Keynesci düşünce ile popüler hale gelen ve ekonomide istikrarı sağlamak amacıyla devletin müdahaleci politikalara başvurmasını gerekli gören düşünceler bulunmaktaydı.

Bizim önerdiğimiz ve dünyada da kabul görmeye başlayan yeni yaklaşımda; devlet düzenleyici ve denetleyici rolü dışında, sosyal devlet ilkesi gereğince konjonktüre bağlı olarak piyasada yönetici ve yol gösterici olacak ve gerektiğinde başta stratejik sektörler olmak üzere, temel bir oyuncu (üretici, istihdam sağlayan, hizmet sağlayıcı) da olacaktır.

Devlet piyasanın başarısız olduğu alanlarda (yoksulluk, çevre, gıda güvenliği, eğitim, sağlık, eksik rekabet piyasaları, alt-yapı yatırımları, dışsallıklar, gelir dağılımındaki bozukluklar, işsizlik, enflasyon gibi makroekonomik dengesizlikler) sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirerek piyasanın yetersizliklerini giderecektir.

Daha iyi işleyen, etkin, teşvik eden, yol gösterici ve ülkenin ekonomik ve toplumsal kaynaklarını iyi yönetişim ilkeleri çerçevesine yöneten piyasa mekanizmasını dışlamayan, demokratik, sosyal, kalkınmacı, gerektiği kadar ve gereken zamanda müdahale eden, uluslararası hukuk standartlarını benimseyen bir anlayışla DEVLET özel sektörün öncülüğünde büyüme için uygun koşulları hazırlayacaktır. Bu anlayışta devlet sadece iktisadi büyümeye-gelir artışına odaklanmayacak yoksul, kırılgan, dezavantajlı, korunmasız nüfusu da kapsayan, sürdürülebilir kalkınma ve insani gelişme hedeflerini de ıskalamayacak yeni bir anlayışa sahip olacaktır.

“Devlet mi başarısız yoksa piyasalar mı?” sorusuna mutlak veya ideolojik bir yaklaşım yerine rasyonel bir bakış açısıyla yaklaşmak, kurumsal yönetişim ilkelerine bağlı sosyal devlet anlayışı çerçevesinde kamu ve özel sektörün birbirinin karşıtı, rakibi ve alternatifi değil aksine tamamlayıcısı olduğunu benimsemek başarıyı getirecektir. Bu tür bir paradigma değişikliği tüm ulusal kaynaklarımızı ülkemizin öncelikleri ve uzun vadeli stratejilerine uygun şekilde ekonomik, verimli ve etkin bir şekilde kullanma olanağı da sağlayacaktır.

Devam Edecek…