Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.059

Litvanya: Baltık üçüzlerinin en proteinlisi

3 haftalık program kapsamında, ders vermek için Litvanya’nın başkenti Vilnius’dayım.

Bu ziyaret kapsamında Türkiye ile karşılaştırma yapmadan ki mümkün değil, izlenimlerimi yazayım. Zira burası 4 milyonluk nüfusu ile Türkiye’den 20 kat küçük bir ülke.

Tipik bir orta Avrupa şehri. Dindar ve az toleranslı; Yahudi mahallesi var ama kendisi yok, Göbete var Tatar-Türk yok;  bir ülke olmasına rağmen, müşterisiz kiliseler ile donatılmış.

Vandens nehrinin etrafına kurulmuş.

Tepsi gibi dümdüz ve yemyeşil.

Yeşil Konya desek yeridir.

Zaten arazisi de Konya kadar.

Son derece verimli topraklar.

Şehir içi tertemiz.

Yollar ve kaldırımlar son derece güzel tasarlanmış.

Mağazalar ve kafeler insanın içini aydınlatıyor.

Vilnus Teknik ve Dizayn Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde oldukça yoğunlaştırılmış bir program kapsamında, Litvanyalı ögrencilerle vakit geçiriyoruz.

Programa Almanya’dan ve diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerden katılan hocalar da var. Ögrenciler için oldukça faydalı bir program. 

Değişik ülkelerden, farklı hocalarla vakit geçiriyorlar, eğitim alıyorlar.  

Günlük 6 saatlik programın ardından vakit buldukça etrafı gezdim, bölüm hocaları ile gevezelik ettim.

Eski yeni karşılaştırmaları, Ukrayna savaşı gibi güncel konuları konuştuk.

Erkek hoca olmadığından tüm iletişimi kadın hocalar ile kurdum. 

Burada ya erkeklerin üniversitede çalışması yasak ya da erkekler tercih etmiyor.

Ya da Ruslardan kalma erkek neslini itibarsızlaştırma huyu halen devam ediyor. 

Bu kısa zamanda şunları anladım.

Rus dönemine ilişkin hatıraları acı dolu.

Soğuk savaş döneminde yaşadıkları, Rusya’ya karşı oluşan nefretin baş nedeni.

Ruslardan korkmuyorlar ve de nefret ediyorlar. Çocukluk dönemlerine denk gelen yıllara dair hatırladıkları, çürümüşlük, açlık, kıtlık, baskı, korku, adam kayırma, zorbalık.

35-40 yaş civarı hocaları dinleyince aklıma 2006 yapımı, Florian Henckel’in “THE LIFE OF OTHERS“ filmi geldi.

1984 yılı Doğu Almanyasında , devlet tarafından takip edilen bir yazarın ve bir arabanın önüne kendini atarak yaşamına son veren sevgilisinin dramını anlatıyor.

“Allah bir daha yaşatmasın” demek istiyorsunuz.

Çiftlerin birbirinden habersiz muhbirlik yapmasına neden olabilecek bir durumu yaşamışlar.

Soğuk savaş döneminde, biz Türkiye’de o kadar kötüsünü yaşamadık sanırım. Aramızda muhbirler elbette vardı ama aile içi gammazlık yapan yoktu diye düşünüyorum.

O zamanlar vatsap grupları olmadığı için de olabilir. Lakin bir meslektaşımızın, aile içi vatsap grubunda yazdıklarından dolayı, damatlardan birinin şikayeti sonucu ifadeye çağırıldığına dair bir haber de duymadım değil.

Bu ziyaretim sırasında Riga’ya da gittim. Vilnius için ne yazdıysam Riga için de aynısı geçerli ama Vilnius çok daha hareketli, canlı ve gelişmiş.

Riga Vilnius arasında 4 saatlik bir otobüs yolculuğu yaptım. Yollar tır dolu. Anladığım kadarıyla, Ukrayna’ya savaş için lojistik sağlıyorlar.

Vilnius’da balkonlar Ukrayna bayrakları ile donatılmış. Yer yer İsrail bayrakları da görmedim değil.

Haberlerde görmüşsünüzdür.

Litvanyalılar Ukrayna’ya Bayraktar SİHA’sı hediye etmişti savaşın başlarında.

Rus nefreti Ukrayna’ya olan desteği en üst seviyeye çıkartmış.

Tekrar Ruslar ile komşu olmak istemiyorlar.

Ruslar’ın Dinyeper nehrinin batısına geçmesini istemiyorlar.

1989’dan beri Avrupa Birligi desteğiyle kurdukları yeni hayattan son derece memnunlar.

Büyük bir markete girdiğimde, gıda çeşitliliği, teknolojik altyapı ve de hijyeni görünce sistemlerini kurdukları hemen anlaşılıyor.

İngilizce bilmeyen neredeyse yok.

Vilnius Üniversitesi’nde dersleri İngilizce anlattım. 

Hocaların yanında öğrencilerin de İngilizcesi ortalamanın üstünde.

Özellikle soğuk savaş sonrası dönemde yaratılan yeni nesil çok iyi İngilizce konuşuyor.

Enteresandır, Avrupa Birligi üyesi olmalarına rağmen, ne Almanca ne de Fransızca konuşan var.

Rusça zaten tarih olmuş.

Rusça bilen eski gominisler ortalıkta gözükmüyor. Çoğu ya nalları dikmiş gibi ya da kırsala çekilmişler.

Kalanların emekli maaşları da bizdeki gibi çok düşük olduğundan pek merkeze inemiyorlar.

Yok olmayı bekliyorlar.

Müthiş bir turizm noktası olmus burası. Fiyatlar son derece makul. Hem yiyecek-içecek, hem de konaklama fiyatları can yakmıyor. Yemekler son derece lezzetli, çalışanlar dostça, insanlar misafirperver ve yardımsever.

Henüz kazıklanmadım.

İnsanlar son derece sıcak, sakinlik ve dinginlik hakim, itiş kakış yok.

Riga’dan Vilnius’a, diksiyonu ve İngilizcesi son derece düzgün bir gişe görevlisi kızdan 15 yuroya aldığım otobüs bileti ile çok konforlu bir otobüsle gittim.

Merak edecek Türkler için hemen yazayım, benzinin litresi 60 lira.

Sokaktaki insanların kişisel bakım ve kıyafetlerine bakınca sanırsınız ki ortalama gelir seviyesi 50 bin dolar. Ama pek öyle degil. Asgari ücret 600 yuro civarı ama market fiyatlarına bakınca, bunun epey iş göreceği de aşikar. 

Orta gelir seviyesindeler şimdilik.

Göçmen ya da mülteci olmadığından şehir tertemiz. 

Ortalıkta evrimleşmemiş yığınlar yok.

İtalya ya da Fransa gibi işgal edilmemişler henüz.

Belli ki Avrupa Birliği’nden gelen fonlar ile hem altyapıyı hem de üst yapıyı yeniliyorlar. Rus döneminden kalan yapıların yanına, çok güzel binalar yapmışlar. Ertafta gördüğüm iş makinelerine bakınca, temel mühendislik prensiplerine uyulduğu hemen belli oluyor.

Bisiklet yolu konusunda çok hassaslar.

Duraklamanıza bile izin vermiyorlar. O nazik insanlar bir anda sert bir öğretmene dönüşüyor. Dikiz aynanıza sert bir dokunuş yapmadan ilerlemiyorlar.

Kornayı da pek sık kullanıyorlar,

Ya da ben biraz kural ihlali yaptığım için beni çok uyardılar.

Tüm turistlerin gezdiği Trakai isimli bir kasabaları var Vilnius’un hemen yakınında. Karaimler diyorlar.Kırım Karayları. Yahudi Tatarlar. Yahudi Türkler.

1400lü yıllarda yerleşmişler bu bölgeye.

Çevre baskısı nedeniyle eski özellikleri kalmamış ama  hamurla beslendiklerinden anatomik yapıları pek değişmemiş. Bir de Köbete isimli Tatar yemeği hala ismini koruyor.

Ne hakim din Ortodoks olmuşlar ne de Yahudi kalabilmişler.

“inbetween” yani “iki arada bir derede” kalmışlar.

Anlayacağınız “Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmişler”.