Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Türk Kürt kardeş mi?

Bu sorunun cevabını bilen var, bilmeyen var.

Hamasi nutuklar atan, et- tırnak diyen, Kürt Cumhurbaşkanı-Akademisyen-General var daha ne olsun gibi algoritmasının pek belli olmayan kavramlar, 50 yıldır kafamızı zonklatıyor.

Daha öncesi de elbette vardır bu itiş kakışın ama ben yaşım itibari ile son 30-40 yılı daha net biliyorum.

Okuduklarımızdan da son 150-200 yıllık kavganın elbette farkındayız.

Ben işin orasında değilim.

Yıllardır süren sorun, emperyallerin istediği evreye bir türlü evrilmiyor, istenilen kıvama gelmiyor.

Onlar da hayret ediyor, neden büyük bomba hala patlamadı diye. 

Halbuki ellerindeki manuele göre, çoktan insanların birbirini boğazlamış olması lazımdı.

Başka coğrafyalarda başarılı olmuşlardı da neden Anadoluyu karıştıramadılar.

Mezopotamyanın güneyini ateş çemberine dönüştüren beyaz adam, kuzeyinde başarılı neden olamadı?

Hala cevabını arıyor, pes etmiş değil.

Kendine göre kıvılcım çıkarmaya devam ediyor.

“Ha oldu ha olacak” diye, elinden geleni yapıyor.

İnsanları cenaze törenlerinde bir araya getiriyor, belki kargaşa çıkarırım diye,

Ama her şehit cenazesinde atılan 

“Türk Kürt Kardeş pekaka Kalleş”

Sloganı, umutlarını yerle bir ediyor.

Türk ve Kürt gerçekten kardeş mi?

Burada anlatacağım gerçek hikayenin ardından daha kolay karar verirsiniz, kim kardeş kim değil.

2014 yılıydı.

Çözüm süreçleri felan, işler karışıktı.

Fetö sisteme sızmış, devleti ve hükümeti ele geçirmiş, ilk yüz yılını henüz doldurmuş Modern Türkiye’yi, gavura kılçıksız bir şekilde sunmak için son hazırlıklarını yapıyordu.

Güneydoğu tamamen terörize edilmiş, uzaktan kumandalı bombalarla güçlendirilmiş barikatlarla ortama benzin döküyor.

Tam da bu arada, Açıköğretim sınavı için Şırnak iline görevlendirildim.

Ben dahil 6 kişilik bir ekiple gerekli sınav evraklarını aldık ve Cizre havalimanına doğru uçmaya başladık.

Havalimanına indiğimizde hava anında değişmişti.

Ortalık askeri helikopterler ile doluydu.

İntikal hat safhadaydı.

Amerikan filmlerinde izlediğimiz Vietnam-Saygon’a benzer bir ortam vardı.

Aklıma, “burda sınav mı olur” sorusu geldi ama yeni profesör olmuşuz, hemen arıza çıkarmak istemedim.

Havalimanından çıkışta, Şırnak Üniversitesinden gelen aracı bulduk.

Bir saatlik yolumuz var dedi, üniversitenin şöförü.

İyi dedim, polis koruması da gelsin gidelim diye de ekledim.

Çünkü gittiğim neredeyse yüzlerce sınav görevinde hem bizim hem de soruların güvenliği için polis koruması verilirdi sınav ekibine.

Nedense Cizre Şırnak için bu organizasyonu yapmamış yeni atanan, sonradan kamudan atılacak olan yöneticiler.

Olayı büyütmeden, korumasız şekilde Şırnak’a ulaştık.

4-5 günlük sınav görevinin ardından, geri dönüş zamanı gelmişti.

Görev süreci boyunca bize mihmandarlık eden üniversitenin şöförü, geri dönüş yolunda da refakatçimiz oldu sağolsun.

Rektör de güzel bir ev sahipliğinin ardından, minibüsümüzün peşinden su döktü.

Allah rahmet eylesin, geçenlerde hakkın rahmetine kavuşmuş.

Cizre’ye yaklaştığımızda ortalık yine karışıktı.

Sınav görevi sırasında kontrole gittiğim okullardaki barikatlar, piknik tüpleri, kablolar ve yerinden sökülmüş kaldırım taşları burada da gözüme çarptı.

Derken polis yolu kesti.

Kimlik kontrolünün ardından, bekleyin dedi polis.

İlerde patırdı varmış.

Bir saat bekledikten sonra yol açıldı.

Polis çevre yolunun güvenli olmadığıdını, şehir içi yolundan gitmemizi söyledi.

Konvoy halinde polis noktasından yüzlerce araç ile birlikte hareket ettik. 

Tam şehir içine girdik ki, teröristin biri elinde kalaşnikofuyla konvoyun yolunu kesti.

Durdurduğu konvoyun araç anahtarlarını, otuz saniye içinde adamına toplattı.

Bizim minibüsü ise konvoyun içinden ayırdılar.

Hepimizi araçtan indirip arka sokaklardaki dehlizlere götürdüler.

Bizden başka kimseyi alıkoymadılar.

Demek ki nokta atışı olmuş.

Alıkonduğumuz yerde, kötü bir muamele yapmadılar.

Teröristin birine, Cizreli bir öğrencim olduğunu, onu aramasını rica ettim ki Şırnak görevi çıktığında aramıştım, bölge hakkında bilgi almıştım.

Hocam, sıkıntı olursa beni ara demişti.

Sıkıntı oldu ve aradım.

1-2 dakika konuştular.

Ben saf bir şekilde eski öğrencimin gelip bizi alacağını düşünmedim değil.

Ama öyle olmadı.

Telefon kapandı ve geri verdi telefonumu.

Terörist, hocam senin öğrenci bir işe yaramaz diye de ekledi.

Telefonlarımızı almadılar.

Ekipte korkan, ağlayanlar oldu.

Ben ekip başı olduğum için korksam da pek belli etmedim.

Rektörü aradım, durumu anlattım.

Rektör, hocam sadece senin telefonun açık kalsın, endişe etmeyin, birazdan arıyacağım dedi.

Şöförümüz de gayet sakindi.

Bizi pekakanın eline bırakmayacağı belliydi.

Bölgenin mert bir insanıydı.

Hala görüşürüz.

Ben de sakinliğimi korumaya çalışıyordum.

Rektörün tavrı rahatlamamı sağladı.

Beklerken, teröriste Demirtaş’ı arayacağımı söyledim.

Tanıyor musun? Diye sordu.

Tanırım dedim, belki işe yarar diye.

Yaradı da,

Gardı düştü, silahının namlusunu kafamdan yere doğru çevirdi.

Bu arada, 2-3 kişi geldi tutulduğumuz metruk binaya.

Hadi gidiyoruz dedi bana.

Kalbim durdu.

Şöförün de geleceğini söyleyince korkum biraz azaldı.

Tekrar nabız aldım.

Canlandım.

Pekaka mahkemesine gittik.

Meğersem gıyabımızda hakkımızda iddianame düzenlenmiş ve tutuklanmamıza karar verilmiş.

Dağa kaldırılacakmışız.

Rektör araya girmiş.

Epey bir müzakere olmuş.

Rahmetli Rektör kelleyi koymuş, bizim canımız için.

Görev sırasında Rektör ile epeyce vakit geçirmiştik. 

Akademik konuların yanında bölgesel gündemi de değerlendirmiştik. Bir sıcaklık, ahbaplık oluşmuştu aramızda. Hiç bırakmadı bizi. Yemekleri sürekli birlikte yedik.

Akşamları özel kebap partileri bile yapmıştık.

Neyse, itiraz üstüne üst mahkeme serbest bırakılmamıza ancak minibüsün “müsadere” edilmesine karar vermiş.

Metruk binadan ayrıldık.

Yürüyerek Cizre’nin dışına, Şırnak yoluna çıktık.

Bir köyün yanında bulduğumuz otobüs durağında, yeni gelecek olan aracı beklemeye başladık.

Beklerken, köyün muhtarı bizi köye aldı.

Su, ayran ikram ettiler.

Para vermek istedi muhtar,

 Sağol, paramız var dedik.

Misafirperverlik üst seviyedeydi.

Aracımız geldi, vedalaştık ama muhtar bizi bırakmadı.

Korktuğumuzu anladı, biz her ne kadar belli etmesekte.

Şırnak’a kadar bizim yeni gelen minibüsümüze bindi, refakat etti.

Özel aracı, şöförü ve koruması da arkamızdan Şırnak’a kadar geldi.

Bu arada çalıştığımız kurumun, soradan fetöden atılacak olan ilgili yöneticilerinden ne arayan ne de soran oldu.

Eskişehir’e dönüşte bile geçmiş olsun demediler.

Tabi ki bu sebeple atılmadılar kamudan.

Artık kim kiminle kardeş, kim değil siz karar verin.