Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Mülakatsız Liyakat ve Liyakatsiz Mülakat

Aralarında bulunduğum ülkenin gidişinden hiç hoşnut olmayanlar, son zamanlarda, ikisi de Arapçadan Osmanlıcaya oradan da günlük dilimize geçmiş mülakat ve liyakat sözcüklerini dillerinden hiç düşürmüyorlar. Çok özetle, mülakat gider de liyakat gelirse çok sorunumuz düzelecek diyorlar. Kusura kalmasınlar, gidişattan hoşnutsuzlar grubuna bu konuda pek katılamıyorum.

Önce sözcüklerin sözlük anlamları ve kullanış yerlerine bakalım. Mülakat, bir araya gelip konuşmak anlamına gelen Arapça bir kökten Osmanlıcaya girmiş oradan da güncel dilimize yerleşmiştir. Sözcük, bir işe aday olanın aynı işe uygunluğunu saptamak amacıyla işveren tarafından bir kez de sözel olarak değerlendirilmesi anlamında kullanılmaktadır. 

Liyakat da yine aynı yollardan geçerek dilimize yerleşmiştir. Kısaca, bir işe uygunluğu, diğer bir deyişle layık olmayı belirtir.  

Şimdi de işlerin doğru düzgün gittiği bir yörede mülakat liyakat ilişkisini biraz açayım. Mülakatın İngilizcesi interview olup bu sözcüğün de tam karşılığı birbirini görüp, konuşup, tanımaktır. Hiç unutulmaması gereken mülakatın, işlerin daha düzgün yürüdüğü yörelerde, salt bir adayın bir işe uygunluğunu değerlendirmekte kullanılmayıp, o adayın başvurduğu işin kendine uygun olup olmadığını anlamasında da işe yaradığıdır. 

Mesleğimden bir örnek vereyim. ABD’de diyelim iç hastalıkları uzmanlığını tamamlamış bir hekim romatoloji yan dalında uzmanlık eğitimi almak isterse bu konuda eğitim veren, çoğu kez birden fazla, kuruluşa baş vurur, oralarda mülakata gider ve böylelikle olabildiğince kendinin istediği ve kendisini isteyen kurumda yan dal uzmanlığını yapar. 

Liyakatin, en yakın İngilizce karşılığı ise merit’dir. Hemen belirteyim liyakat sözcüğü sadece bir işe uygunluğu göstermekten öte bir anlam da taşır. Örneğin işini iyi yapıp, kumarhanesini temiz tutup, düzgün vergi vererek ülkesine iyi para kazandıran bir kumarhane işletmecisine liyakatli bir işletmeci pek denmez. Ayrıca liyakat sahibi olmanın, çoğu kez, sadece verilen işi yapmaktan daha üst bir beceri ve işine bağlılık anlamı vardır. Diğer çok önemli bir nokta da bilgi birikimi ile liyakatin kimi kez aynı doğrultuda olmayabileceğidir. O nedenle de yine kimi kez sadece yazılı veya sözlü sınavda alınan not adayın işinde ne derece liyakatli olabileceğini tam olarak göstermeyebilir. İşte ustaca yapılmış bir mülakat burada oldukça yol göstericidir. Özetle, mülakat liyakate erişebilmekte önemli ve çok denenmiş bir ölçü aletidir. 

Bir zamanlar çok yerinde bir saptama vardı. Etrafında olan biteni görmeyip de ahkam kesenlere “Galiba Japon TRT’sinde çalışıyor.” derlerdi. Hayır, Japon TRT’sinde çalışmıyorum. İşsizliğin kol gezdiği ülkemde işe almakta adam kayırmanın ayyuka çıktığına, çok sayıda yeteneksizin, hiç de layık olmadıkları görevlere getirildiğine, tümüyle katılıyorum.

Bunun yanında diyelim herhangi bir devlet kurumunda 50 kişilik bir kadro açığına 5000 kişinin aday olduğu bir durumda mülakat öncesi yapılan sınavda en yüksek notları almış diyelim 10 kişinin onunun da mülakat sonrası elenebildiği durumlar olabildiğine de katılıyor ve hiddetleniyorum. Ancak katılmadığım ve yine hiddetlendiğim nokta güncel hokkabazlıkların çözümünde sürekli, mülakatı tamamen ortadan kaldırmak gibi, kestirme yollar aramamız. Unuttuğumuz ise uygarlığın kestirmesinin pek olmadığı. 

Tekrarlıyorum. Düzgün işletildiğinde mülakat, liyakatliyi seçmekte esasında vazgeçilemez bir yöntemdir. Peki ne yapalım? 

Buna karar vermeden önce güncel mülakat sorunsalının bambaşka bir boyutunu da bilmek gerek. Tıp fakültelerinde uzun zamandır uygulanıyordu. Yan dal uzmanlığına girişte mülakat, kanımca çok yanlış olarak, uzun zamandır kaldırılmıştı. Yeni öğrendim, aynı uygulama diğer fakültelerde de başlamış. Boş kadrolara başvuran araştırma görevlilerine sınav yapmak serbestmiş, ancak mülakat zinhar yasak edilmiş. Bana durum, maalesef, hem de büyük maalesef, açık gibi geliyor.

Günümüzde mülakat, ana amacın adayın dünya görüşünü anlamak, kılık kıyafetini görmek olduğu bir toplum mühendisliği yöntemi olarak kullanılıyor. Yazıklar olsun. Kime mi? Hem memur atamalarında mülakatı bu hale getiren muktedirlere hem de akademisyen yetiştirmenin ne denli bir usta-çırak işi olduğunu anlayamamış, hocaların yetiştireceklerini seçmek hakkını elinden alan hem yine muktedirler hem de bundan pek de şikayetçi olmayan üniversite yöneticilerine. Tüm bilim tarihinin, bir yerde bir usta çırak öyküsü olduğunu unuttunuz mu, yoksa unutmayı mı yeğliyorsunuz?   

Soruma geri dönüyorum. Ne mi yapalım?

I.Hemen tüm üniversitelerde, özellikle akademik kariyere giden yollara girecek kadrolara başvurular için, kurumun isteğine bağlı olarak, mülakat geri gelsin. Ancak bu mülakatlar kesinlikle videoya, bir kopyası da adaya verilmek üzere, alınsın. 

II.Üniversiteler dışında devlet memuru alımlarında sınava ek bir mülakat yapılması yine kurumun isteğine bırakılsın. Mülakat yapılması durumunda ise bu da benzer şekilde videoya kaydedilsin. 

III.Yine üniversiteler dışında devlet memurlarına söz konusu mülakatlarda ne sorulup ne sorulamayacağı hakkında mecliste grubu bulunan tüm parti temsilcilerinin eşit sayıda bulunacağı bir komisyon tarafından, doğal olarak konunun akademik uzmanlarına da danışılarak hazırlanacak, bir yasa çok acil yürürlüğe girsin.

Son olarak eklemeden edemeyeceğim. Ne olur bana “Hoca, böyle bir yasa üniversiteler için de gerekmez mi?” diye, bir yerde haklı olarak  sorup beni utançtan yerin dibine geçirmeyin.