Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Demokrasi nedir?

Demokrasi üzerine çok laf edilmiştir ve edilmektedir. Sokrat, Plato ve Aristo  kendi ülkelerinin icadı olan bu yönetim biçimini pek sevmezler ve aydınlanmamış halk kendisine yönetici olarak demagogları seçer derlerdi. 12 Eylül’ün Evren Paşası da konuşmalarında, ülkesine yapıp ettiğine kılıf olarak, zaman zaman Plato’ya gönderme yapardı. 

Demokrasiye ders kitaplarında yapılan en sık gönderme ise Abraham Lincoln’ün ünlü halkın, halk tarafından, halk için yönetimi deyişidir. Laf aramızda, bu halk arasında siyah Amerikalılar uzun yıllar pek yoktu.  Öte yandan günümüz ABD yönetimi için, yüzdebirlerin, yüzdebirler tarafından, yüzdebirler için yönetimidir diyenler de vardır. Kastedilen yüzdebirler, hemen anladınız, ülkenin en zenginleridir. 

Demokrasi hakkında yine çok ünlü bir söz Winston Churchill’e aittir. “Demokrasi, ancak diğer tüm devlet yöntemlerini dışladığımızda, gerçekten çok kötü bir yönetim yoludur.” Esasında, bu alaycı tanım, Churchill’e ait olmayıp bir alıntıdır. Bunu kendisi de doğrulamış ancak kime ait olduğunu unuttuğunu belirtmiştir. 

Ülkem tarihinde, demokrasi hakkında en güzel söz ise kanımca İsmet İnönü tarafından söylenmiştir fakat her nedense pek tekrarlanmaz. 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldiğinde, seçim sonuçlarını kabullenmemek, ülkenin yönetimini seçimi kazananlara teslim etmemek gibi tümüyle demokrasi dışı görüşler vardır. İnönü bunlara kesinlikler karşı durur ve yıllar sonra  CHP’nin 1950 yenilgisine gönderme yaparak “Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir." der. 

S. Levitsky ve D. Ziblatt D. Harvard Üniversitesinde siyaset bilimi profesörleri. 2018 yılında Demokrasiler Nasıl Ölür (How Democracies Die) diye bir kitap yazmışlar.  Anladığım kadarıyla  esas esin kaynakları Trump’ın birinci ABD başkanlığı ve kabaca bir yıl içinde bu ülkenin nasıl ve ne denli demokrasiden uzaklaşmaya başladığı. Tabii tarihten de çarpıcı örnekler veriyorlar. O sık dile getrilen toplumun karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi ve o yönde benzetmeler kitapta bolca var. Ancak benim sizle paylaşmak istediğim başka. Yazarlar kitaplarının sonuna bugüne dek hiç duymadığım bir demokrasi tanımı koymuşlar. Çok sevinerek, umutlanarak okuduğum bir tanım ve o nedenle sizlerin de duymasını istedim.

Öğreniyorum. E.B.White ünlü bir Amerikan gazetecisi ve yazarı. Yine ünlü Amerkan dergisi The New Yorker’da da yazıyor. II. Dünya Savaşı sırasında ABD’de devlet desteğiyle, bir Yazarların Savaş Kurulu (Writers’s War Board) kuruluyor. Amacı, kuşkusuz, ülke yararına savaş propagandası. Işte savaşın tam ortasında The New Yorker’a, bu kuruldan, Demokrasi Nedir konulu bir yazı hazırlanması isteği geliyor. Bunu üzerine de E. B. White aşağıdaki kısa yazıyı kaleme alıyor:  

“Kurul, demokrasinin ne olduğunu eminim bilir. Demokrasi doğruyu bulmak için sıraya girmektir. Beni öyle itip kakmasana!  uyarısıdır. Kendini beğenmişin fiyakasının bozulması, silindir şapkasındaki buruşukluktur.  Halkın yarısının, yarıdan fazla kez doğruyu görebilecği görüşünde ısrarcı olmasıdır.Oy kulübesinde rahatsız edilmeme, kitaplıklarda birliktelik, her yerde bir yaşam coşkusudur. Demokrasi editöre mektup yazmaktır. Maçın son dakikalarında, tabeladaki skordur.  Öyle bir görüş ki şimdiye kadar yanlışlanamamış, o şarkı ki sözleri günümüze dek anlamlarını yitirmemiştir. Sosisli sandöviçin üzerine koyduğumuz hardal, ancak karneyle erişebildiğimiz kahvemize eklediğimiz kremadır. Demokrasi, gün gelip bir savaş sabahı, bir Savaş Kurulunun bizden demokrasinin ne olduğunu sormasıdır (Temmuz, 1943).” 

Alıntının iki yerine, izninizle biraz da bencilce, değineyim. Önce, oy kulübesinde rahatsız edilmeme. 1982 Anayasası oylamasında zamanın Kadıköy Sular İdaresi’nin bir odasında sandık kurulu başkanıydım. Diğer dört üye Kadıköy’ün çeşitli okullarında öğretmendiler. O sabah ilk gözüme çarpan oyların renk ve kalınlıklarındaki farktı. Kısaca evet oyları beyaz ve ince, hayır (ret) oyları ise daha kalın ve maviydi. Özetle, diyelim 100 hayır oyunu üst üste koyunca oluşan kümenin yüksekliği 20 cm, buna karşın 100 beyaz oy kümesinin yüksekliği ise 10 cm. oluyordu. Günlerdir rivayetler dolaşıyordu. Asker yönetimi bir yöntem bulup milletin mavi oy kullanımını en aza indirecek. Yaygın varsayım ise şuydu. Oylar sandığa atılmadan bir zarfa konuyor ya, işte o zarf geçirgen olacak ve oy sandıklarının büyük çoğunluğu da geçirgen olduğundan oy kulübesine giren vatandaş mavi oyların pek popüler olmadığını görüp, o da beyaz oy kullanacak. Ancak o sabah anlamıştım, bu varsayım yanlıştı. Önce oy zarfları geçirgen değildi. Kanımca vatandaşı yönlendirmek için daha cin bir yöntem bulunmuştu. Vatandaş oyunu seçmek için mavi ve beyaz kümelere baktığında, oyların kalınlığındaki değindiğim fark nedeniyle, ilk izlenimi kendinden evvel oy kullananların büyük çoğunlukla beyaz oy kullandığıydı ve o da öyle yapmaya yönelecekti. Bu gerçekten tatsız, cin yöntemli oylamanın sonuçları ise daha da tatsız çıktı.  O gün bizim sandıkta galiba 150 civarında vatandaş oy kullandıydı. Gün sonunda oyların sadece 11 tanesi mavi çıktıydı. Bunlar arasında biz sandık kurulunun verdiği 5 oy da vardı. Ha bir de bir hanım, oyunun hayırlı olacağını açıkça söyleyip oy kullanmıştı. Özetle bizim sandıkta, yani ülkemin kuşkusuz en okur yazar nüfusunun bulunduğu bir yörede, bir dikta rejiiminin hazırladığı anayasa büyük rağbet görmüştü. Hem de, izlediğim üzere, oy kulübesinde doğrudan, hiç de rahatsız edilmeden. Hani içimden komşularıma “Oh oldu.” demek gelmiyor değildi ama dilim varmadıydı.   

Alıntıda ikinci ve daha bencilce değineceğim yer ise Demokrasi editöre mektuptur. cümlesi. Bu cümleyi neden bu kadar çok sevdiğim ise, izninizle, öğrencilerimle benim aramda kalsın. 

Demokrasiler Nasıl Ölürler’in yazarları söz edip durduğum alıntıyı kitaplarının sonuna doğru koyduktan sonra şöyle demişler: “İşte bu eşitlikçi, nezaketli davranış, bu özgürlük ruhu ve ortak amaçlar Amerika’nın 20. Yüzyıl ortalarında kavuşabildiği demokrasinin temeliydi. İşte bugün bu tehlikededir.” Ben ise tümüyle onlardan esinlenerek yazımı şöyle bitireyim: İşte bu eşitlikçi, nezaketli davranış, bu özgürlük ruhu ve ortak amaçlar ülkem için de demokrasinin temeli olmalıdır.