Peşin belirteyim. Hekim olmayanların hekimlik hizmetlerine karışmalarını pek sevmem. Buradan giderek iktisatçılar, iş adamları, sanayiciler ve tabii politikacıların diyeceklerime burun kıvırmalarını olabildiğince hoşgörüyle karşılamaya hazırım. Diyorum da altını çizmeden edemiyorum. Hayatın normal akışında düzgün hekimlik hizmetlerine ancak zaman zaman gerek duyarız ancak ekonomik koşulların etkilemediği günümüz yoktur. Bu da hoş görülme dileğimi pekiştiriyor.
Robert Reich ABD’de Clinton yönetimi sırasında çalışma bakanlığı da yapmış bir hukukçu. Uzun yıllar Berkeley Üniversitesinde kamu politikası profesörlüğü yapmış. Bu yıl bir otobiyografi yayımladı, Coming Up Short: A Memoir of My America. Başlıktaki short sözcüğü, bir yerde, kendinle dalga geçme. Doğuştan bir hastalık nedeniyle yazarın boyu çok kısa kalmış.
Kitabını hemen bir solukta, bittiğine üzülerek okudum. Yazar, açık seçik, kapitalist olduğunu belirtiyor. Ancak hemen altını çiziyor ve hissedar kapitalizmi ile paydaş kapitalizminin farkları üzerinde duruyor. Anladığım kadarıyla hissedar kapitalizmi esasında bizim bildiğimiz, filmlerini, karikatürlerini gördüğümüz, isterseniz susamlı, kapitalizm. Bu görüşe göre paraya kazanmaya soyunmuş herhangi bir sermaye kuruluşunun tek amacı, doğal olarak yasalara uygun ve genel ahlak kuralları içinde kalıp, kârını arttırarak hissedarını memnun etmek. Diğer deyişle hissedar kapitalizminin öncelikle kolladığı hissedarları. Paydaş kapitalizmi ise hissedarları yanında, başta o sermaye kuruluşun çalışanları ve yakınları olmak üzere kendini çevre ve hatta tüm topluma karşı sorumlu görüyor. Daha da ileri giderek bir kuruluşun sürekli kârlılığının ancak o kuruluşun çalışanlarının bulunduğu toplumun çıkarıyla doğru orantılı olduğunu savunuyor. Burada da bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler geçerli. Ancak bu yapıp geçmenin yolu yordamı değişik. Söz ettiğim paydaş kollamasının önemli yöntemlerinden birinin çalışanlarına hisse senedi dağıtmak olduğunu öğreniyorum. Yazar, işçi dedesinin emekli olurken, zamanın parasıyla bir milyon dolara yakın bir birikiminden söz ediyor.
Kitapta çok sık söz edilen bir olgu ABD’nin II.Dünya Savaşı sonrası çok hızlı olarak kalkınmasının nedenleri. ABD toplumunun bu yıllarda yaşam düzeyi çok belirgin olarak yükselip, o güne dek fakir kalmış toplum katmanları hızla, refah içinde bir orta sınıfa dönüşüyor. Yine o yılların bilimsel buluşları ve teknolojik yaratıcılığı eklenince adeta bir altın çağ yaşanıyor.
Yazar bu altın çağı iki ana nedene bağlıyor:
1.Toplumun en zenginlerine %70’e kadar ulaşan bir gelir vergisi salınıyor;
2. Savaş sırasında eğitimine ara veren gençlere devlet desteğiyle, hem de çok iyi üniversitelerde yüksek öğrenim sağlanıyor (ünlü GI-Bill düzenlemesi). Hemen işaret edeyim. Söz ettiğim %70’lik vergi dilimi Reagan’ın başkanlığa seçildiği 1981 yılına ait. Esasında 1960’larda %90’ların üzerinde değerler bile var.
Reagan devri ile işler değişmeye başlıyor. Birkaç on yıldır, hem de büyük başarıyla, toplumun gelir uçurumunu kapatmayı başaran devlet yönetimi birden çark ediyor ve özellikle vergisini azaltmak yoluyla zengini daha zengin yapmaya dönüyor. Reagan başkan olarak daha ilk konuşmasında bu planı açığa vuruyor. Ekonomik bakımdan çok sorunlu bir ülkenin başına geçtiğini vurguladıktan sonra hemen altını çiziyor: “Sorunun çözümü için devletten medet ummayın, çünkü sorunun esas nedeni devlettir!” diyor. İşte kimilerinin, yine zamanın İngiliz başbakanı Thatcher’i de katarak, Reaganism- Thatcherism dedikleri yıllar böyle başlıyor. Bu ikili esasında teorik özellikleri yüzyılın ortasında M. Friedman gibi ekonomistler tarafından tanımlanmış neoliberalizm akımının aynı yüzyılın en sadık uygulayıcıları olarak anılıyorlar.
İzninizle burada biraz Reich’ın kitabından ayrılıp kendi düşüncelerimi belirteyim. Neoliberalizm deyimini bunu çağdaş uygarlığın temelinde olan bireyi ve onun aklını en üst değer olarak gören liberal düşünceye bir hakaret olarak düşünüyorum. Hemen ekleyeyim, liboş lafından da hiç hoşlanmıyorum. Yani ünlü felsefeci S. Mill’e de mi liboş diyelim? Dediğim, sosyal haydutlukla eş tuttuğum neoliberalizmi sözcük yapısından giderek, yeni bir liberalizm şekli olarak düşünmeye şiddetle karşıyım.
Reich hakkında, kitabında konu ettikleri dışında bir şey daha öğrendim. Kendisi 1994 yılında çalışma bakanı. Ülkesinde halâ Reagan’la başlayan ekonomik düzen süregeliyor. Hoca bundan hiç hoşnut değil ve özetle şöyle diyor: “Böyle giderse bir 30 yıl sonra ABD’de orta sınıfın ortadan kalkıp toplumun çok zenginler ve fakirler olarak ikiye bölüneceğinden korkuyorum.” Ne isabetli bir öngörü değil mi?
Kitapta ABD başkanı Trump’ın öz geçmişi hakkında da çok ilginç şeyler okudum. Meğer 1950’ler ABD’sinin çirkin ve gülünç komünist avcısı ünlü senatör McCarthy’nin sağ kolu ve avukatı New York’lu Roy Cohn sonraki yıllarda Trump aile şirketine de akıl verip genç Trump’a yol gösterici olmuş.
Yıllar içinde görüp, yaşadığım kadarıyla rahatça diyebilirim ki paydaş kapitalizmi denilen sistem ülkeme hiç uğramamış. Şimdi, TÜSİAD’ı hiç meşgul etmeden, muhalefet partilerimize sorayım. En kaba hatlarıyla paydaş kapitalizmi hakkında düşünceleri ne? Daha doğrusu ne kadar bu yolu güncel ekonomik açmazı açar bir yol olarak görüyorlar? Yani, adı ne olursa olsun, şöyle en azından işleyen anti-tröst yasaları, işçi sendikaları ile çevreye saygılı, zenginlerinin çok, fakirlerinin az vergi verdiği bir kapitalizm? İsterseniz, kulağınıza daha hoş geliyorsa, Anadolu kaplanları yerine Anadolu modeli kapitalizm de diyebilirsiniz.
Ülkeyi yönetenlere de bir sorum var. Son günlerde Bay Trump ile muhabbetimiz çok ilerledi. Bu muhabbette ekonomik dürtülerin rol oynadığını hekim aklımla bile anlayabiliyorum. Aynı bağlamda sorum şu: İnönü’nün ünlü “Büyük devletlerle ilişkiye girmek, ayıyla yatağa girmeye benzer.” demesi hiç aklınıza geliyor mu? Nihayet, rahmetli İnönü Trump’a yetişseydi cümlesini tam nasıl kurardı diye de kendime sormuyor değilim.
Çok Okunanlar

Fatih Ürek'in kalp krizinden önceki sözleri ortaya çıktı

Özlem Çerçioğlu'nu öfkelendiren pankart!

80 gram et dönerin fiyatı şok etti, sosyal medyada fırtına koptu

İç Anadolu anketinde AKP ile CHP arasında dikkat çeken fark

Açılım komisyonunda Mehmetçik'e yönelik skandal sözler!

Talepler ertelendi, kılıçlar çekildi!

Dünyanın en güçlü pasaportları açıklandı: Türkiye kaçıncı sırada?

Türkiye'nin en mutsuz meslek grupları belli oldu

İşte Trump'ın planı: Alkışlarla sahneye çık, fotoğraf çektir, Gazze'ye çöreklen

'Daltonlar'ın İstanbul’daki karanlık ağı