Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

Kuvvetler ayrılığı mı kuvvetlinin ayrıcalığı mı

Parlamenter sistem, yasama yürütme yargı arasındaki kuvvetler ayrılığına dayanır. Bu sistemde gücün/otoritenin/erkin tek elde toplanmasına izin verilmez. Gücü, üç odak/ayak arasında dağıtıp dengeleyen parlamenter sistem, halkın özgür iradesinin ortaya çıkmasına olanak veren serbest seçime dayanır.

Yakın geçmişe kadar, Türkiye özelinde yasama organı, TBMM, yürütme, siyasi iktidar/hükümet, yargı bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilmekteydi. Eleştirilebilecek birçok yönü, ciddi eksiklikleri olmakla birlikte, Türkiye, parlamentosuyla, anayasal geçmişiyle, yargısıyla, demokrasi liginde kabul edilen bir ülke idi. Bu yönüyle de İslam dünyasında ayrıcalıklı bir konuma sahipti.

Yukarıda anlattıklarımızın, günümüzün değil, yakın geçmişin hikayesi olduğu bilinmelidir. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getiren Anayasa referandumu ve bu doğrultuda TBMM’yi etkisizleştiren, yargı ile yürütmeyi iç içe geçirip tüm dinamikleri Cumhurbaşkanına bağlayan düzenlemeler sonrası artık reis sistemi ile yönetilen, demokrasi liginden düşmüş bir ülke olarak nitelenmektedir.

Türkiye, kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine, bir başka söylemle kuvvetler ayrılığından kuvvetlinin ayrıcalığına geçmekle birlikte demokrasiyle yolunu radikal biçimde ayırmıştır. Yargıtay’da 2 Eylül’de gerçekleştirilen “Yeni Adli Yıl” açılış töreninde yapılan konuşmalar, Türkiye’nin demokrasi liginden reis ligine geçişinin en üst düzeyden ifade edilmesi olarak okunmalıdır.

Cumhurbaşkanının fiili durumunun meşrulaştırılması ve hukuk zırhına kavuşturulması amacıyla dillendirilen “Yeni / Sivil Anayasa” konusunda yürütme ile yargı arasında oluşan mutabakat düşündürücüdür. Yeni adli yılda hukuki söylemin yerini alan, dinsel, medrese kültürüyle örtüşen söylem, yürütmenin gölgesindeki yargının durumunu göstermesi açısından yeterince açıklayıcı olmuştur.

Adli yıl açılışının ardından, yeni seçilen üyenin yemin töreninde Anayasa Mahkemesi Başkanının yaptığı konuşma, yukarıdaki değerlendirmemizi onaylayıcı bir özellik taşımaktadır. Yürütmenin çevresinde ve altında, yani yürütmenin inisiyatifinde şekillenen yargı, Türkiye’nin geçmiş olduğu yeni hukuk düzeninin çarpıcı fotoğrafını vermektedir. 

Kamuoyunda talep yaratılmaya çalışılan, iktidarın tepe noktalarında sürekli dillendirilen “Yeni ve Sivil Anayasa” ile aslında neyin amaçlandığı konusunda kafa karışıklığı olanlar, yaşadığımız sürece bakmalıdırlar. Düşünce ve ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, yargının bağımsız olup olmadığı konusunda yine yaşanılan sürece bakılmalıdır.

Türkiye’nin, kısa zamanda olumsuz sonuçları görülen, sorun azaltma yerine sorunları artıran ve daha karmaşık hale getiren kuvvetler birliğinden bir an önce vazgeçip, yeniden kuvvetler ayrılığına dönmesi tarihsel bir zorunluluktur. Türkiye’nin en önemli ve en yakıcı sorunu olarak önümüzdedir. Türkiye, tam anlamıyla bir rejim krizi, bir rejim kilitlenmesi durumu yaşamaktadır.

Demokrasiyi, hukuku, yargı bağımsızlığını daima ilk gündem maddesi yapması gereken barolarımızın bu konuda iyi bir sınav verdiğini söylemek zordur. Meslek örgütlerinin, özellikle de barolarımızın, üyelerinin mesleki haklarını, çıkarlarını korumak ve savunmak kadar, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak gibi mesleğin doğasından ve onurlu geçmişinden gelen görev ve sorumlulukları olduğunu asla unutmamaları gerekmektedir.

Yaşadığımız süreçte barolarımızın, kuvvetler ayrılığından yana mı kuvvetliden yana mı olmak sorusuna verecekleri yanıt ve sergileyecekleri pratik, hiç kuşkusuz tarihin karnesine not edilecektir!