Başöğretmen, Atatürk’ün kimliği, kişiliği, idealleri, yaptıkları ve yapmak istedikleriyle birebir örtüşen en anlamlı ünvandır. O, Mehmetlere emir verirken, subaylarla konuşurken, harp oyunlarını izlerken, başkomutan olduğu kadar başöğretmendir. Çankaya’da, dönemin tanınmış bilim insanlarının katıldığı Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu toplantılarına başkanlık ederken, başöğretmendir. Yazı tahtası başında halka Yeni Türk Alfabesini öğretirken, Millet Mekteplerinde ders verirken, başöğretmendir.
O, kurucusu oldukları devleti yaşatmak için her türlü özveriyi gösteren, gerektiğinde canını veren, ama sürekli horlanan, dışlanan, ihmal edilen millete; “Büyük Türk Milleti” diye seslenen başöğretmendir. O, çağdaş, laik, Ortaçağ’a sırt dönmüş, uygar bir toplum yaratma projesi olan Türk Devriminin, teorisyeni ve uygulayıcısı, başöğretmendir.
Yukarıdaki iki paragraf, Cumhuriyet’in kuruluş, devrimlerin uygulanış sürecinin özetidir. Sözü, yakın geçmişten günümüze, cümle alemin gözü önünde yaşanan yıkım sürecine getirmenin zamanıdır. Saltanatın tasfiyesine, Hilafet kurumunun kaldırılmasına, Ortaçağ kalıntılarının tasfiyesine engel olamayan Medrese geleneğinin gecikmiş intikamından bahsediyoruz. İntikamın muhatabı hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Kullanılan sözler, kavramlar, tarihler üzerinden verilen mesajlar, içinden geldikleri camianın, yetiştikleri siyasal atmosferin, siyasal dinci odakların 100 yıllık rövanş beklentisini karşılayan anlamlar içermektedir. 31 Mart, 10 Ağustos, 23 Nisan 1920, 29 Ekim, 14 Mayıs, 27 Mayıs’ın kendileri açısından kronolojik/tarihsel anlamları, toplumun genelinin bu tarihlere verdiği kronolojik anlamlarla örtüşmemektedir. Cumhuriyet’i içselleştirememiş, 29 Ekim 1923’ün antitezi siyasal dinci geleneğin temsilcileri açısından nihai hedefin, Saltanat ve hilafete son veren Atatürk Cumhuriyeti’nin tasfiyesi olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Atatürk, öğretmenlerden; “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirmelerini istemişti. Başöğretmen, Türk devriminin, bu devrimi benimsemiş, içselleştirmiş, Cumhuriyetçi kuşaklarla yaşayabileceğini biliyordu. Bunun için, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından her derecedeki örgün ve yaygın eğitim için geliştirilen programlar, uygar, özgür, laik düşünceli, Cumhuriyetçi kuşaklar/yurttaşlar yetiştirmeyi esas almıştı.
Milli Eğitim Bakanlığının, Maarif Nezaretine dönüştürülmesi amaçlı düzenlemeler ve değişiklikler, bilimsel düşünce/bilimsel kuşku/ araştırıcı/soruşturucu/eleştirel bakış yerine, düşünmeden inanmaya, sorgulamadan kabullenmeye, eleştirmeden itaate koşullanmış, fikri, vicdanı, irfanı tutsak kuşaklar yetiştirme programı olarak adlandırılmalıdır.
Holdingleşen cemaatler, Medreseleşen Üniversiteler, edilgen bir onay kurumuna dönüşerek, milli iradenin somutlaştığı Gazi Meclis özelliğini kaybeden TBMM, Millet olmaktan çıkarılıp reisin tebaası yapılmaya çalışılan halk, yerli ve milli demagojisiyle dayatılan kimliksizleşme, Yeni Türkiye’nin acı ve düşündürücü fotoğrafı olarak karşımızdadır.
Sessizce boyun eğerek yok olmaya sürüklenmek ile inadına var olmak için direniş, iki seçenek, iki yol olarak önümüzdedir. Türk Milleti, 1919’’larda yok olmayı değil, direnerek var olmayı seçmişti! Tarihin yeniden tekerrür ettiği bir süreçte, 100 yıl önce Türkleri yok olmaktan kurtarıp, kurtuluşa götüren seçeneği bir kez daha denemekten başka çıkar yol görünmüyor.
Çok Okunanlar
Serdar Ortaç: Sol kolumu kaybettim, artık ölmek istiyorum
Gelinim Mutfakta bugün kim elendi? 13 Aralık Cuma 10 altın bileziği kim aldı?
Arif Güran'ın yüz yüze görüşme tutanağı ortaya çıktı
Kararsız seçmen oranı yüzde 30'u aştı
Reyting sonuçları açıklandı! 12 Aralık 2024 Perşembe birincisi kim oldu?
Narin Güran cinayetinde şok edici iddialar: Uygunsuz şekilde mi gördü?
Bugün hangi maçlar var? 13 Aralık Cuma hangi takımların maçı var?
Rusya'ya kaçan Beşar Esad'ın evinin içinin son hali görüntülendi
İstanbul’da restoranlarda 'harcama limiti'
2024 The Game Awards ödülleri sahiplerini buldu