Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Asgari 'geçimlik' ücretler, 'reel' ücretler ve toplumdaki liyakat

Bugünlerde “tartışılan” asgari ücret, emekçiyi açlık ya da sefalet sınırından geçimlik düzeye çekebilecek mi?

Sanki 19’uncu yüzyıl başındaki geçimlik ücret tartışmasına geri döndük. İşçinin fizyolojik ihtiyaçlarını sağlayarak, kas gücünü yeniden üretmeye yetecek bir “asgari” düzey konuşuluyor. Oysa aradan geçen bir buçuk yüzyılda sermaye kendisini yeterince genişletti. Bu ay yayımlanan 2026 Küresel Eşitsizlik Raporu’na (World Inequality Report) göre ensesi kalınlaşanları ve mahdumlarını oluşturan dünya nüfusunun yüzde1’i (yetişkin) 56 milyon kişi 4 milyar yoksul insanın elde ettiği toplam gelirden 2,5 kat daha fazla gelire sahip.

8 milyar olan dünya nüfusunun yüzde 60-65’ni oluşturan 5 milyarı baz alırsak, bu 56 milyon zengin onların toplam gelirini de geçiyor. Bu durumda serveti tartışmayalım isterseniz, yüzyıllarca sürede oluşan sermayenin etkisini başka bir yazıda ele alırız.

Türkiye’ye dönersek: Asgari ücret tespit komisyonunda 15 kişiden oluşan sandalyede devletin 5 kişilik kontenjanı henüz değiştirilmedi. Bu değişmezse, 5 işveren temsilcisiyle beraber 5 kişilik işçi temsilcisine karşı haksızlık yapılmış olunacak muhtemelen. DİSK’in yasalardan kaynaklanan nedenlerle çoğunluk yetkisi olmadığı için katılamadığı Komisyon’dan Türk-İş çekildi, Hak-İş de çekilmek istediğini belirtti. İş sınıfının temsil kabiliyeti zayıf bir komisyon aracılığıyla ücret belirlenmesi, baştan adil ücret beklentisini aşağıya çekiyor. Yaklaşık 50 yıllık asgari ücret belirlenme sürecinin en antidemokratik “an”larını yaşıyor olabiliriz.

BELİRLEYİCİ OLAN “PİYASA” VE “KÂR”

Devlet-sermaye “işbirliği” asgari ücreti piyasanın “ihtiyacına” yani kâr analizine göre mi yapacak, yoksa bu ücret gerçekten sosyal yaşamın maddi temeli olarak belirlenen bir ücret mi olacak? Görünen şimdilik birincisi, yani yüzde 30 civarı zam bile bu görüntüyü değiştirmiyor ve emekçiyi mağdur ediyor. Zira açlık sınırı, yıl içinde asgari ücretin “geçimlik” kimliğini yok edecek.

Klasik iktisat önce verimliliği artırarak, havuzdan kalanların bölüşülmesini piyasaya bırakırdı. Klasik iktisadın içinde doğan neoliberalizmin arka planındaki “ortodoks iktisadın” ücretleri hem maliyetlerin hem de enflasyonun sorumlusu olmak gördüğünü biliyoruz. 2008 krizinden sonra otistik de denilen bu iktisadın yaklaşımı tamamen piyasa temelli ve ücretleri devletin insiyatifine bırakıyor. Zira piyasaların tekelci yapısı maliyetler üzerinde, “aslanın pençesi” olarak kâr marjlarını belli bir düzeyde tutmaya neden oluyor.

Öte yandan enflasyon için tekelci piyasanın “serbest” mark-up stratejisi enflasyonun esas kaynağı olmaya devam ediyor. Enflasyonun ücretleri daha çok sıkıştırdığı ve reel ücret düşüşüne neden olduğu bir realite.

Böylesi bir ekonomi ortamda komisyonda devletin bir orta yol bulmak yerine emekçinin geçim şartlarını yükseltecek bir oranı belirlemesi gerekir. Zor gözüküyor, çünkü işçi sınıfının kendisinden başka sahibi yok. Son dönem piyasa iktisatçıları tamamen ekonominin büyüsüne kapıldılar, ücretleri adeta ”inayete” bağlıyorlar. Bu iyiliği de devlet sadaka babından sağlayacak, “piyasayı da üzmeyecek biçimde” tabii, derler.

Tam neoliberalizmin “charity” fikrine uygun yaklaşımlar bunlar. Noel pazarında tüketim yapan Batılı işçi yemek sırasına girerken hâlâ tereddütlü oysa, harcamaların altından nasıl kalkarım kaygısı, orada da yaygın. Fakat buralarda yüzde 30’u aşan aşırı yoksulluk, nüfusun neredeyse yüzde 90’nda düşük reel ücretler yaygın bu ara. Kârlar ücretleri fena sıkıştırıyor, ana akım iktisatçılar bu olguyu uzun süredir görmezden geliyorlar.

REEL ÜCRETLER ESAS ALINMALI

Öte yandan hem kira ve ulaştırmaya hem de sektörlere göre kentlerin farklı enflasyonist yapılara sahip olduğu biliniyor. Örneğin TÜİK’in açıkladığı son kasım enflasyonu İstanbul’daki İTO enflasyonuna göre aylık bazda 0,50 puandan fazla düşük çıktı. Bu olgu başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerdeki kira, ulaştırma ve gıda fiyatlarının diğer kentlere göre görece yüksek kalmasından kaynaklanıyor. Kentlerdeki enflasyonun yakıcılığı reel ücret analizini zorunlu kılmaktadır. Reel ücretleri dikkate alırsanız, kentlerdeki yaşam koşullarını ve enflasyon ilişkisini de analiz eder ve gerçekçi bir ücret düzeyine doğru yol alırsınız.

Ayrıca her sektörün iş riski ve çalışma koşulları aynı değil. Dolayısıyla artık değerin oluşma süreci ve farklılığı dikkate alınabilir. Burada bir bölgesel analizden ziyade, sadece kent-taşra ayrımı ve sektörel yapı farklılığına odaklanmak gerekiyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda neler konuşulduğuna vakıf değiliz, ancak bu tür analizler kısa sürede tartışılamaz. Zaten gazeteciler sadece piyasanın ve emekçilerin taleplerini yansıtan değerlendirmeleri iletiyorlar.

Örneğin Fransa’da sektörlerin liyakata göre farklılaşan ücretleri, eğitim düzeyine göre çok büyük bir ücret yelpazesi sunuyor. Bu nedenle, ortalama ücretlerle asgari ücret arasındaki farklar Fransa’da yükseliyor. Oysa Türkiye’de emekçilerin yarıya yakını asgari ücret aldığından, diğer yarısının da önemli bir kısmı 90 bin TL olan asgari yaşam koşullarının altında kaldığından, asgari ücrete yakınsayan ortalama ücretler refah düzeyini aşağıya çekiyor.

Sefalete neden olan ücretler, gençlerin gelecekten umudunu kesmesine neden olduğu gibi, eğitim düzeyinin niteliğini yükseltemiyor ne yazık ki.

Ne demek mi istiyorum? Eğitimdeki nitelik artışı, liyakat aracılığıyla çalışma yaşamına yansır, liyakat olmayınca KPSS sınavına girenlerin sayısı da azalır, eğitimdeki nitelik de. Öyle de oluyor. Örnek mi? Hani devletteki işe alımlarda mülakat kalkacak, sadece KPSS puanı uygulanacaktı? Nafile tabii...

Devlet, toplum ve vatandaşının refahını kâr analizinin önüne koyan bir kurumsal yapıdır. Tarihsel olarak kurumsal yapıyı önceleyen devletlerin ömrü uzar. Rıza üretmekten çok refah üretmek gerekiyor. Bu da yüksek ücretlerle mümkün. Verimliliği artırmak isteyen devlet, piyasa işbirliğinde neden reel ücrete odaklanmıyor? Böylece asgari ücretin kör karanlığından kurtulur, bölüşüm süzgecinden geçen bir üretimi düşleriz.

Taylor Swift’in çalışanlarına yıllık ikramiyeyi yüksek dağıtması da mı piyasanın dikkatini çekmiyor? Verimliliği önceliyorsanız, bölüşümde adalet ve ücret yelpazesi üzerine kafa yormanız gerekir.

Liyakatın eğitimi, eğitimin de liyakatı yükselttiği bir düzeyle ortalama ücretleri analiz edebildiğimiz zamanlar dileğiyle, herkese sağlıklı ve olabildiğince mutlu yıllar...

Prof. Dr. MEHMET ŞİŞMAN