Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Kamu görevlisine, görevi nedeniyle…

Hukuk sistemi çöktü. Yargıya güven kalmadı. Muhalif düşüncelerini açıklayanlar, bir anda kendini cezaevinde bulurken, insanları gasp eden, malını mülkünü yağmalayan, daha ileri gidip ağır yaralayan kişiler hiç tutuklanmadan serbest kalıyor ya da kamuoyunda oluşan infial sonucunda “lütfen, bir zahmet” türünden tutuklama kararları çıkıyor.  Çıkan tutuklama kararlarının gerekçeleri ise ilginç. 

Son bir hafta içinde polise yönelik iki saldırı girişimi oldu. Bu iki olayda verilen tutuklama kararlarına bir göz atalım. 

İlk olayda, gencecik bir polis kızımız Şeyda Yılmaz hayatını kaybetti. Genç polis kızımızı öldüren kişinin 26 değişik suç kaydının olmasına rağmen elini kolunu sallayarak dolaşması, suç işlemeye devam etmesi, hukuk sistemimizin ve asayiş sistemimizin umurunda değil. Bir yığın ihmal sonucunda genç bir kadın artık hayatta değil. Fakat polis memurunu öldürmekle suçlanan sanığın tutuklanma kararındaki gerekçe, kamu düzenini sağlamak ve suçların caydırıcılığı bakımından şaşırtıcı… Gazetelerden kararı aktarıyorum:

 “Kamu görevlisini görevinden dolayı, kasten öldürme” suçundan tutuklanması…

Ne demek “Kamu görevlisini görevinden dolayı kasten öldürme?”

Ölen kamu görevlisi olmasa tutuklanmayıp serbest mi kalacaktı?

Kadın polisimiz Şeyda Yılmaz’ın acısı tazeyken, hemen arkasından, Kastamonu Cide’den bir başka haber geldi. Bir genç ile babası trafikte drift atarken polisin dur uyarısından kaçıyorlar. Polis takip sonucu yakalıyor. Zanlılar polise silah çekiyor, ölümle tehdit ediyor, üstelik de darp ediyorlar. Hakim adli kontrol şartıyla serbest bırakıyor. Üstelik suç dosyaları ve sabıkaları kabarık…

 Savcı itiraz ediyor. Bu kez başka bir hakim tutukluyor. Tutuklama kararı, yapılan eylemin suç olduğunu ifade etmiyor. Kararın merkezinde suç değil,  eylemin kime yönelik yapıldığı yer alıyor.

“Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kemik kırığı oluşacak şekilde, kasten yaralama suçundan…”

Tutuklama kararındaki bu ifadeye göre, herhangi bir kişiye tabanca çekmek, ölümle tehdit etmek, darp etmek, kemiğini kırmak suç değil. Bu eylemin suç olabilmesi için mağdurların kamu görevlisi olması gerekiyor. Bir de “kemik kırığı oluşacak şekilde” vurgusu var.

Burada da şu soru ortaya çıkıyor: “Polise silah çekilmesi, darp edilmesi kemik kırığı olmasa tutuklanma gerekçesi olmayacak mı?” Hakim bu vurguyu yaparak neyi kast ediyor? 

Zaten bu vurgular nedeniyle; insanların malına çökenler, darp edenler, parası ve malını gasp edenler, ağır yaralayanlar, trafikte insan öldürenler cesaret buluyor. 

Bu tür kararlar, devlet koruması altında olması gereken en temel haklarının yasal korumadan çıkartılması anlamına gelmiyor mu? Kamu görevlisi değilse, gasp et, darp et, döv, yarala öldür… 

Ben mi abartıyorum? Yoksa sorun sadece yeterli hukuk eğitimi almayan, Türkçe ifade ve yazım yeteneği kısıtlı liyakatsiz kadro meselesi mi?

KAMU GÖREVİ NEDENİYLE HAKARET

Cumhurbaşkanına yönelik eleştiriler Cumhurbaşkanına hakaret sayılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret kabul edilemez bir şey. Ama Cumhurbaşkanın kendisi de rakiplerine ve halka hakaret ediyor. Hem Cumhurbaşkanı hem de parti başkanı olunca işler karışıyor. Cumhurbaşkanına hakaret bu yazının konusu değil. Ben, “görevi nedeniyle kamu görevlisine hakaret” suçlamalarına değinmek istiyorum.  

Bu “Kamu görevi nedeniyle” diye başlayarak yapılmış yasalar ve kurulan hükümler herhalde dünyanın en saçma yasalarından ya da yaptırımlarından olmalı.

Kamu görevlisi… Mesela Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası üst yönetimindeki kişiler, ya da geçtiğimiz hafta yaptığı düğünle gündeme gelen BDDK Başkan Yardımcısı… Ben bu kişilerin hiç birini tanımam, sadece isimlerini bilirim. Bir kere bile karşılaşmadım. Durduk yerde onlara niye hakaret edeyim ki… Buradaki köşemde, çıktığım televizyon kanallarında, kendi Youtube Kanalımda hiç tanımadığım bu kişileri “kamu görevini iyi yapamadıkları” için eleştiriyorum.  

Mesela enflasyon konusundaki teşhislerini, mücadelelerini eksik ve yanlış buluyorum. Uyguladıkları politikaların, yoksulu daha da yoksullaştırdığını, tarımı bitirdiğini, toplumu sefalete sürüklediğini, yine devletin açıkladığı istatistiklere, çarşı pazardaki fiyatlara bakarak, ekonomik verileri analiz ederek, “ekonomi bilimi disiplini” içinde yazıyorum, anlatıyorum. Ve bütün bunları kamuoyuna açık mecralarda, buradaki köşemde, Youtube kanalımda, katıldığım televizyon programlarında, hiç hakaret etmeden olabildiğince kibar bir üslupla dile getiriyorum.

Yanı sıra, bir emekli olarak yaşadığım gelir kaybını hem hissedip hem de ölçünce (ki emeklilerde reel gelir kaybı yüzde 80’e vardı) halka açık olmayan ortamlarda, tanımadığım ama isimlerini bildiğim kamu görevlileri için pek de hoş olmayan ifadeler kullanıyorum.  Hele hele çarşı pazar dolaşırken, halkın hiç tanımadıkları ama isimlerini bildikleri bu kamu görevlileri için, kamu görevleri nedeniyle söylediklerini ve beddualarını bir duysanız…

Mesela onaylamadığım bir örnek vereyim. Bir statta toplanmış on binlerce kişi, birden bire hiç tanımadığı hakem hakkında cinsel kimliğini ve ailesini hedef alan hakarette bulunuyor. Hakem ve ailesi için üzülüyorum ama toplumda insanların, tanımadıkları bir kişiye üstlendikleri kamu görevi nedeniyle hakaret etmesi, bu işin fıtratında var. 

İnsanlar tanımadıkları birine durduk yerde hakaret etmezler. Üstlendikleri kamu görevini doğru dürüst yapmayanlar için eleştirirler doğaldır. Bu eleştirilerin ve hoşnutsuzluğun sonucunda kamu görevlisi icraatını değiştiriyorsa, ya da görevi kötüye kullanım için hesap veriyorsa, eleştiriler orada kalır. Sorun da olmaz, aksine işler düzelir.

Ama kamuoyu tepkileri görmezden geliniyorsa, kamu görevlisi ya da iktidar tepkileri umursamıyor, bildiğini okuyorsa, görevi kötüye kullananlara bağımsız yargı önünde hesap sorulamıyorsa, eleştiriler yerini hakarete bırakır. Güngörmüş kişiler, düzeltemedikleri olaylar karşısında “küfret rahatla” derler ya… 

Bu vesile ile toplum psikolojisi ve sosyoloji uzmanlarına bir soru yönelteyim. “Eleştirilerin ve tepkilerin görmezden gelinmesi ve/veya hesap vermemezliğin sonucu ortaya çıkan hakaretlerin, tepkiyi azaltıp toplumsal olayların tetiklenmesini engellemesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi?”

KAMU GÖREVİ NEDENİYLE RÜŞVET, NÜFUZ TİCARETİ

Kamu görevi nedeniyle hakarete uğrayanları koruyorsunuz da kamu görevi nedeniyle rüşvet alanları, nüfuz ticareti yapanları, haksız servet edenleri neden görmezden geliyorsunuz?

Gizli saklı başlayan rüşvet ilişkileri artık gizlenmeye, saklanmaya bile gerek duymuyor. Turgut Özal’ın, ay sonunu zor getiren kamu görevlileri için söylediği “Benim memurum işini bilir” anlayışından, hemen her kademede aleni “yağma ve haraca” kadar vardı iş.

Son örnek yine geçtiğimiz haftadan… Nüfuz ticareti yoluyla haraç alma… 

BDDK Başkan Yardımcısı evlenirken nikah törenine, “Kamu görevi nedeniyle denetlediği bankacılar ve finans şirketlerinin” sahip ve yöneticilerini davet etti. Çok uzun takı kuyruğu oluştu. Bir hesaba göre 1 milyon doların üzerinde (35 milyon lira dolayında) takı takıldığı söyleniyor. Artık bunun takı mı yoksa “Kamu görevi nedeniyle haraç” mı olduğuna yargıçlar karar vermese de kamu vicdanı karar verecektir. Benzer bir olayı Ekonomiden Sorumlu Bakan olduğu dönemde oğlunun sünnetini Spor Sergi Sarayında yapan Ali Babacan’ın da yaptığını hatırlatalım.

KAMU GÖREVİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARI

Değerli bir dostumun tazminat davaları ile ilgili herkesi ters köşe yapacak ve son derece hak verdiğim bir yorumunu aktarmak istiyorum. Raif Şaşmaz. Doğru Parti İzmir İl Başkanı… Söylediklerini aktarıyorum:

“Cumhurbaşkanına hakaret davaları sonucunda tazminat ödeme kararları çıkıyor. Davayı kaybeden de parayı, Cumhurbaşkanının özel hesabına ödüyor. Oysa açılan hakaret davası bir kişi olarak Recep Tayyip Erdoğan’a açılmamış ki… Cumhurbaşkanına hakaret olarak açılmış. Bu durumda ödemenin şahsa değil, Cumhurbaşkanlığı makamı adına Hazineye yapılması gerekir.”

Aynı şekilde kumpas davaları öncesinde çıkartılan bir yasa ile hakimler, verdikleri kararlar nedeniyle tazminat davalarından kurtulmuşlardı. Yargıçlar, “kamu görevleri nedeniyle hatalı kararlar” verip kişiyi mağdur ederse, mağdura yapılacak tazminat ödemeleri Hazineden karşılanıyor. Birçok AYM, AİHM kararlarında olduğu gibi… Ama “Kamu görevleri nedeniyle kendisine hakaret edilirse”, doğan tazminat kişisel hesaba…  Neden?

KAMU GÖREVLİSİ YORUMU İLE OTORİTERLİK İNŞAA EDİLİYOR

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ile başladılar, tutuklamalarda mağdurun insan olduğunu yok sayıp kamu görevlisi olma şartına kadar vardılar. Suçun mağdurunda insan olmayı devre dışı bıraktılar. İstatistik veriler de gösteriyor ki, cezaevleri suçlularla doldu taştı, sokaklarda çeteler ve suçlular cirit atıyor. 

AKP iktidarı bütçede artırdığı asayiş harcamalarına rağmen, asayişi sağlayamıyor, artan harcamalar, daha otoriter bir rejim kurmak için kullanılıyor. Konunun bu tarafını da bir başka yazıda ele alırız.