Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,1306
Dolar
Arrow
37,9898
İngiliz Sterlini
Arrow
49,1971
Altın
Arrow
3768,0000
BIST
Arrow
9.659

Bundan sonra ne yapılmalı? İktidarın ve ideolojisiz sermayenin korkulu rüyası boykot

Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, ardından gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan süreç, Türkiye'de derin bir adalet krizinin göstergesi oldu. 

Gelişmelerin yankıları sürerken, AKP iktidarı ve sermaye çevrelerince asıl rahatsız edici konu, yükselen boykot çağrıları oldu.

Özellikle sosyal medyada büyük yankı uyandıran bir fotoğraf karesi, bu sürecin ne denli trajik ve ironik bir hâl aldığını gözler önüne serdi. (Bilgi notu: Fidan'ın fotoğrafı ilk olarak 6 Mayıs 2024 tarihinde paylaşılmış)

Fotoğrafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, boykot edilen Espressolab adlı kahve zincirinde görülüyor ve gülümsüyor. Bir sosyal medya kullanıcısının bu görüntüye yaptığı yorum hayli manidardı: “Devletin bin yıllık aklı dedikleri kişi bakın nelerle uğraşıyor.”

Oysa Hakan Fidan’ın karizmasını sarsan süreç daha önce başlamıştı. 

Yerel seçim sürecinde AKP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı ile birlikte esnaf ziyaretlerine çıktığı an itibarıyla, onun zihinlerdeki ‘güçlü devlet adamı’ imajı zedelenmişti. 

Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizler düşünüldüğünde, Fidan’ın yıpranan imajı pek de önemli değil.

Bu arada Hakan Fidan'ın Espressolab'ta çekilen görüntüsü yeni değil, bunun onlarca hesap tarafından servis edilmesi ve vermek istediği mesaj yeni. 

EKONOMİK KRİZE KARŞI AKP KAYITSIZLIĞI 

Bağımsız akademisyenler ve ekonomi uzmanları, Türkiye’yi çok daha sert bir ekonomik buhranın beklediğini söylüyor. AKP içinse bu durum pek de önem arz etmiyor. Zira Erdoğan için iktidar artık bir yönetme aracı olmaktan çıktı. Bir saplantıya dönüşmüş durumda. Etrafını saran ve onun gücüne bağımlı olan çıkar çevreleri, bu büyüyü korumak için elinden geleni yapıyor.

Erdoğan’ı bu noktaya sürükleyen şey yalnızca kendi hırsı değil. Onu çevreleyen devasa güç sistemi, konvoylar, uçaklar, helikopterler, binlerce kişilik koruma ordusu ve olağanüstü imtiyazlar… İktidarın etrafına kurduğu bu çember, onu sıradan bir emekli cumhurbaşkanı olarak hayal etmesini imkânsız hâle getiriyor.

AKP, 25 yıllık iktidarı boyunca milyonlarca insanı ekonomik bağımlılıkla kontrol altında tutan bir sistem kurdu. Kimine milyar dolarlık ihaleler, kimine yardım paketleri, kimine ise doğrudan maddi destekler sundu. İktidar ile oy verenlerinin büyük kısmıyla arasındaki ilişki, hiçbir zaman bir ‘gönül bağı’ olmadı; bu, tamamen bir çıkar ilişkisiydi. Ve bu çıkar düzenini korumak için her yolu denemekten çekinmiyorlar. 

PROVOKASYON ÇABASI ÇOK NET 

İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı yapılan Saraçhane protestolarında yaşananlar, AKP’nin toplumu kutuplaştırma politikasını bir kez daha gözler önüne serdi. Yüz binlerce insan hak, hukuk ve adalet talebiyle bir araya gelirken, Şehzadebaşı Camii’nde kılınan teravih namazının sesinin hoparlörle dışarı verilmesi açık bir provokasyondu. Amaç, kalabalıktan gelecek en ufak bir tepkiyi ‘din düşmanlığı’ şeklinde lanse etmekti. 

Öte yandan, Saraçhane’de elinde Türk bayraklarıyla demokratik protesto hakkını kullanan insanlara sert müdahalede bulunulurken, gerici grupların polisle samimi pozlar vermesi, güven içinde hareket etmesi, acı bir çelişkiyi ortaya koydu. Sosyal medyada yayılan görüntülerde, polisin Şehzadebaşı Camii’nde İBDA-C üyeleriyle neşe içinde futbol oynadığı görüldü. Bir polis, İBDA-C üyesinin sarığının bezini şefkatle sardı. 

DEVLETİ ELE GEÇİRME ARZUSU, KENDİNİ DEVLET YERİNE KOYMA DELİLİĞİ

AKP’nin kendisini doğrudan devletin yerine koyma çabası artık kabul edilemez bir boyuta ulaştı. Siyasal İslam, tarih boyunca olduğu gibi, yine sinsice toplumun inançlarını, değerlerini ve duygularını sömürerek, gerçekleri çarpıtarak iktidarını korumaya çalışıyor. Bu düzen sürdürülebilir değil.

Ekonomik kriz derinleşirken, uluslararası alandaki yalnızlık büyürken ve içeride toplumsal öfke artarken, iktidarın baskı yöntemleri de giderek sertleşiyor. İmamoğlu’nun tutuklanması bu sürecin bir parçası. Ama unuttukları bir şey var: Baskı ve zorbalık, sadece kısa vadeli çözümler sunar. Ve tarihin öğrettiği bir diğer gerçek de; hiçbir otoriter düzenin sonsuza kadar sürmediği... 

Peki, Ne Yapacağız?

İçinde bulunduğumuz kriz ortamında en büyük sorunlardan biri, muhalefetin örgütlü ve kararlı bir yol haritası oluşturamaması. 

Cumhuriyet Halk Partisi, kendi içindeki karmaşa, çatışma ve plansızlıkla süreci çok iyi yönetemese de halkın dirayeti ve öncülüğü sayesinde ayakta kalabiliyor. Ancak bu da sürdürülebilir bir durum değil. CHP, daha organize ve stratejik bir mücadele anlayışı benimsemek zorunda.

Bu noktada, halka yine büyük bir görev düşüyor. Çünkü Türkiye’de otoriterleşen iktidarların en büyük korkusu, halkın bilinçlenmesi ve örgütlü bir şekilde tepki vermesi. 

BOYKOT PANİKLETTİ

Bir ideolojisi olmayan, tek derdi rant ve çıkar olan siyasal İslamcı güç odaklarıyla mücadelenin en etkili yollarından biri şüphesiz ki boykot. Sermayenin de tek ideoljisinin para olduğunu biliyoruz. Bu süreç, kararlı ve kesintisiz bir şekilde devam etmeli, hatta daha da genişletilmelidir. Ekonomik olarak iktidara bağlı sermaye grupları, doğrudan hükümetin finansal ve siyasi desteğiyle ayakta kalıyor. Bu nedenle, onların en büyük güç kaynağı olan ekonomik düzeni sarsmak, en etkili direniş yöntemlerinden biri. Nasıl da paniklediklerini açıkça görüyoruz. 

Mide bulandıran bir iki yüzlülükle yine Atatürk posterlerine sığınıyor, "Bizim siyasetle işimiz yok" açıklamaları yapıyorlar. 

O sırada eski bakan Mustafa Varank ve beraberindekiler boykot edilen yerlerde poz verip alışveriş çağrısı yapıyor. İlkokul düzeyinde, samimiyetten uzak ve hatta komik kurgusal videolar çekip servis ediyorlar. 

Boykot yalnızca belirli markaları tüketmemekle sınırlı kalmamalı, en çok da siyasal İslam’ın propagandasını yapan medya kuruluşlarına yönelmeli. 

İktidarın yıllardır toplumu dizayn etmek için kullandığı bu medya organları, ne kadar izlenmese de varlıklarını sürdürerek kamuoyunu manipüle etmeye devam ediyor. 

Bu nedenle, siyasal İslamcı propagandanın en büyük araçlarından biri olan bu medya kanallarına karşı güçlü bir ekonomik ve sosyal boykot uygulanmalı. 

Türkiye’nin geleceği, gençlerin bilinçli bir şekilde yönlendirilmesine bağlı. Bugünün genç kuşağı, yeni çağın dinamiklerine daha hızlı uyum sağlayabiliyor. Onların enerjisini ve potansiyelini doğru kanallara yönlendirmek, bu mücadelede kritik bir rol oynayacaktır. 

Adaletsiz bir Türkiye’de yaşamak istemeyen gençlerin özgürlük talepleri ve demokrasi mücadelesi, güçlü bir halk hareketinin temel taşlarından biri olabilir. 

SİYASAL İSLAMCILIĞIN İKİ YÜZLÜLÜĞÜNÜ UNUTTURMAYIN

Siyasal İslam’ın iktidara geldiği günden bu yana ortaya koyduğu adaletsizlikler ve hukuksuzluklar, sürekli gündemde tutulmalı. Dertlerinin din ya da inanç değil, sadece kendi çıkarlarını korumak olduğu her platformda dile getirilmelİ. Toplumu inanç üzerinden kutuplaştıran, dini bir araç olarak kullanan bu anlayış, gerçek yüzünü her fırsatta göstermekte. İşte tam da bu yüzden, onların sahte söylemleri ve adaletsiz uygulamaları teşhir edilmeli.

CUMHURİYET DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKIN

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve onun Cumhuriyet ilkeleri, bu mücadelenin temel dayanak noktasıdır. Cumhuriyet’in laik, demokratik ve özgürlükçü yapısını korumak, bugünkü kuşakların en büyük sorumluluğudur.

Bugün yaşananlar, yalnızca bir siyasal mücadele değil, aynı zamanda bir varoluş mücadelesi. Türkiye, ya Atatürk’ün çizdiği çağdaş, özgürlükçü ve hukuk temelli yolda ilerleyecek ya da otoriter bir yönetimin karanlığında kaybolacaktır.

Bu yüzden; boykot, örgütlü mücadele ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkma üç temel strateji olarak benimsenmeli ve ısrarla uygulanmalıdır. Unutmayın, tarih boyunca hiçbir baskıcı düzen sonsuza kadar sürmedi.

Direnenler kazandı, kazanacak.