Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,5435
Dolar
Arrow
39,6202
İngiliz Sterlini
Arrow
53,4367
Altın
Arrow
4293,0000
BIST
Arrow
9.203

Turizmin çöküşü, istismar görüntüleri ve Bakan Ersoy...

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak ülkemizde birçok sorunla boğuşuyoruz. En temel sorunların başında adalete olan inancımızın çöküşü geliyor.

Çünkü Türkiye'de büyük hukuksuzluklar yaşanıyor.

Ancak milyonlarca sorunumuz arasında adalet sorununun çökmesiyle birlikte ekonomik kriz, eğitim sorunları, yoksullaşma, bunlara bağlı olarak kültürel erozyon ve yozlaşma, güvenlik sorunları, kadına, çocuklara ve hayvanlara yönelik şiddet ve istismar, genel mutsuzluk hali de geliyor.

Tüm bunların sorumlusunu, sorumlularını hepimiz biliyoruz.

Hayatın akışı içerisinde dış etkenler mutlu olmamıza veya içimize kapanmamıza neden olabiliyor. Dünyanın en çok sosyal medya kullanan ülkelerinden biri olarak Türkiye'yi ve dünyayı sosyal medyadan takip ediyoruz. Hatta adalet bile sosyal medyada tecelli ediyor.

Son günlerde toplumun en çok dikkatini çeken gelişmelerden başlıcası, turizm bölgesinde yaşanan ve hangi kelimeyle nasıl tanımlayabileceğimi tam olarak kestiremediğim görüntüler.

"Rezalet" desem karşılamaz, "ahlaksızlık" desem karşılamaz, "yozlaşma, çirkinlik, cehalet" desem karşılamaz... Öylesine utanç verici görüntüler.

Kast ettiğim görüntüler neredeyse hepimizin malumu.

Ege bölgesinin önemli tatil noktalarında eğlence mekânlarında sergilenen akıl almaz anlar. Turist kadınlara yapılan tacizler. Üzeri çıplak erkeklerin çocuk turistlere herkesin gözü önünde yaptığı istismarlar. Bunu bu şekilde ifade ediyorum çünkü birçok kişi yaşananlara sadece görüntü kirliliği ve turizm faciası çerçevesinden bakıyor. Buna katılmakla beraber, konunun bununla sınırlı kalmaması gerektiğini savunuyorum. Mesele basit birer kötü şovdan ibaret değil. Ortada taciz ve istismar da bulunuyor.

Muhakkak medya takip merkezinden takip ettiklerini de öngörerek sormak istiyorum:

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beri yaşadığı en büyük facialardan biri olan Kartalkaya yangınından tereyağından kıl çeker gibi sıyrılıp bakanlığa devam eden, istifa çağrılarını zerre kadar umursamayan, pişkinlikte yeni boyuta geçen Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy sürece ilişkin ne düşünüyor?

Dünyanın en güzel doğasına, dünyanın en güzel koylarına, iklimine sahip ülkesinde böyle bir yozlaşma, böyle bir çirkinleşme ve turizm anlamındaki çöküşle mücadele için ne yapıyor?

Kamuoyu, açık kaynaklardan Bakan Ersoy'un daha çok sahip olduğu turizm şirketinin başarılarına ve yeni otel projelerine odaklandığını görüyor.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki her şey bir bütünden oluşuyor.

"Korkunç kötü" diye nitelendirebileceğimiz turizm stratejisi bir kenara; yaşananlarla ilgili güvenlik sorunları da bulunmakta. Bunlardan elbette İçişleri Bakanlığı da sorumlu.

Anlayacağınız, siyasal İslamcıların emperyalist odaklarla el ele vererek hedef aldığı ülkemizde çok fazla mücadele etmemizi gerektiren alan var.

En başta toplumun ahlak ve vicdan bilincini yukarı çekmeye yönelik bir çalışma ortaya koymak gerekiyor.

Buralara bir günde gelmedik. Herkesin hayatından vereceği örnekler muhakkak vardır ama turizmdeki çöküşe dair benim gözlemlerim en az on yıl önce başlamıştı.

Bugün Türk turistlerin Yunanistan’a akın akın gitmesinin nedenlerini yıllar önce görmüştüm. Polisle, jandarmayla çıkar ilişkilerine giren turizm esnafı, kaliteli işletmecileri kıskanıp hedef alan vizyonsuzlar, uygun fiyata hizmet vermeye çalışan işletmecilere mafyatik yöntemlerle fiyatını artır baskısı kuranlar, denizlerin, koyların hunharca talanı, ailece tatile çıkan insanların uğratıldığı mağduriyetler, gürültü terörü, kalitesiz müzik, aşırı pahalılık, düpedüz kazıklama, taciz, mafyanın her geçen gün artan etkinliği, mekân önlerinde cinayetlere varan olaylar, bıçaklı kavgalar, üç-beş kuruşluk çıkarları için tüm bu saydıklarıma göz yuman işletmeciler, mekân sahipleri, bölge halkı, kolluk güçleri ve daha neler neler...

Dolayısıyla bugünlere bir anda gelmedik. Tüm bu gelişmelerin, vardığımız bu noktanın, çukurlaşmanın sebepleri bulunmakta ve uzun yıllara yayılmakta. Tatil sevinçlerinin bile yok edildiği bir ülkede yaşamak ne kadar mümkün ve bununla nasıl mücadele edeceğiz, hepimizin kendisine sorması gerekiyor.

Yazıyı kahredici bir istatistik bilgiyle sonlandırayım:

2024'te ülkemizde her 100 bin kişiden 5,22'si intihar etti.

Bu veri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek kaba intihar hızı...

Türkiye İstatistik Kurumu kayıtları 1975'e kadar gidiyor. Buna göre 5 değerinin daha önce aşılmadığı görülebiliyor.

2024 yılında toplam 4 bin 460 kişi yaşamına son verdi.

Saymaya kalksanız yorulursunuz, öyle bir sayı... Düşünün; 4 bin 460 tabut... Binlerce yakınını etkileyen bir acı... 4 bin 460 sela... 4 bin 460 kez "Nasıl bilirdiniz?" sorusu...

Belki 4 bin 460 kez, "Nasıl bilirdiniz?" diye sormak yerine, "Kimler, neden, hangi koşullar sebep oldu?" diye sorsak başka bir tablo yaratabilirdik...

Her gün 12 kişinin kendisini yaşamdan kopardığı ülkenin sorumluları belli...

Bunun sorumlusu, çeyrek asırdır Türkiye’yi karanlıktan karanlığa sürükleyen iktidardır.