Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,7146
Dolar
Arrow
34,8403
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5397
Altın
Arrow
3015,0000
BIST
Arrow
10.057

15 Temmuz ve Cumhurbaşkanına hakaret...

Bayramdan sonra Meclis'in ilk gündemi 9. yargı paketi olacakmış.

Paket paket düzenleme yapılıyor, ama nedense ülkeye bir türlü adalet gelmiyor.

Geçenlerde Birgün'den Mustafa Bildircin Adalet Bakanlığı verilerinden güzel bir haber derleyip 2023 yılında da yine “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle yaşlı genç çocuk binlerce kişinin hakim karşısına çıkarıldığını ortaya koydu.

“Cumhurbaşkanına hakaret” denilerek nelere ve kimlere dava açılmıyor ki?!

Bunlardan çok ilginç olan birisini anlatalım.

AKP-CEMAAT İLİŞKİLERİNİ HATIRLATINCA

Yıl 2020.

Sincan'da görülen 15 Temmuz darbe davalarından birisinde bir avukat, “FETÖ”cülükle suçlanan müvekkilinin savunmasını yaparken şunları söyler:

"... Peki, şimdi müvekkilim hani basında çıkan, sonrasında pişman olan eski cemaat bağlantısı olan kişiler var ya hani işte aynı yollarda yürüdüler, aynı yağmurda ıslandılar, işte FETÖ'nün gittiler ellerini, eteklerini, ayaklarını öptüler; müvekkilime bakıyorsunuz hiçbiri yok. Şimdi diyeceksiniz ki, kripto FETÖ'cü. Yani attığınız her adım suç, çünkü bir şekilde haksız yere tutuklanmışsınız ve darbeci yaftasıyla tutuklusunuz. Bütün suçunuz bu. Ondan sonra ne gelirse, 'vur abalıya' dedikleri var ya, aynen o. Ben hiç kendimden bir şey katmadan, hiç yorum yapmadan size Atatürk'ün bir sözünü okuyacağım, şimdi gerçi kemikleri sızlıyordur da yattığı yerden. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, 9 Kasım 1933 yılında bir konuşmasında; 'Aldanmak gaflettir. Hususiyeten aldandığını beyan etmek, apaçık itimadı yitirmektir, ahmaklıktır. Samimiyet ile ahmaklık münasebetini birbirinden ayıran yegâne unsur ise haysiyettir. Haysiyeti olmayan yanılmaya, aldanmaya ve aldatmaya ilelebet mecbur kalacaktır.'”

Avukat, savunmasının bir yerinde, “Hani Cumhurbaşkanımız yoğunluktan mıdır, artık hani kafasında başka düşünceler mi var, yaşlılıktan mı; saatleri çok fazla birebir hatırlayamıyor...” şeklinde ifadeler de kullanır.

İşte bu sözler üzerine mahkeme, “Cumhurbaşkanına alenen hakaret” iddiasıyla o avukat hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunur.

Başsavcılık, avukat olduğu için Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma ve kovuşturma izni ister.

Adalet Bakanlığı izin verince de “mağdurun” Recep Tayyip Erdoğan olarak gözüktüğü iddianame düzenlenip avukata şu suçlamalar yöneltilir:

“Şüphelinin savunmada bulunmadığı, sarf ettiği sözlerle somut bir fiil ve olgu isnat etmek suretiyle şeref, onur ve saygınlığını rencide ederek Cumhurbaşkanına hakarette bulunduğu, müsnet sözlerin ifade özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşarak Cumhurbaşkanının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğu yönünde hukuka aykırı somut bir fiil ve olgu isnadı niteliğinde olduğu, atılı isnadın mağdurun şeref onur ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğu, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun yasal unsurlarını taşıdığı, şüphelinin objektif olarak herkes tarafından algılanabilir aleni bir mahalde duruşma sırasında müsnet eylemini gerçekleştirmesi sebebiyle aleniyet koşulunun gerçekleştiği, böylece şüphelinin Cumhurbaşkanına alenen hakaret suçunu işlediği anlaşılmakla...”

KES-KOPYALA İLE SUÇLAMA

Bu iddianame sonrasında avukat hakkında ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılır. Yargılama öncesinde avukatın 2020 yılındaki duruşmada yaptığı o savunmanın çözüm tutanakları dosyaya getirtilir.

Geçtiğimiz Aralık'ta da davanın ilk celsesi görülür. Bu celsede Erdoğan'ın avukatı, “Şikâyetçiyiz, kamu davasına katılmak istiyoruz.” der. Katılım talebinin Mahkeme tarafından kabul edilmesinin ardından sanık avukat özetle şöyle savunma yapar:

“Müdafii olarak son savunmamda mahkeme başkanının takdir ettiği 1 saatlik savunma süresinde suça konu edilen beyanlarda bulundum. Müvekkilimin FETÖ'cü olduğu için darbeci olduğu iddiası vardı. Darbeye ilişkin savunmalarımı yaptıktan sonra müvekkilimin neden FETÖ'cü olmadığını, gösterdiğim belgeler ve izlettiğim videolar ile ortaya koymaya çalıştım. Suça konu edilen beyanlarım tamamen savunma kapsamındadır. Mahkemenizde CD ortamında gönderilen tüm kayıtlar incelediğinde görüleceği üzere, aşamalardaki herhangi bir beyan ya da savunmamızda sayın Cumhurbaşkanı ya da diğer siyasi liderler veyahut belediye başkanları hakkında herhangi bir isnatta bulunmadım. Savunmalarımda sunduğum belgeler ve izlettiğim videolarda, Fetullah Gülen'i öven siyasi liderlerin söylemleri açıkça gözükmektedir. Benim müvekkilimin ise böyle benzer bir herhangi bir eylem ya da söylemi söz konusu değildir. Suça konu edilen, Mustafa Kemal Atatürk'e ait olduğunu belirttiğim beyanları da hiçbir yorum yapmadan, aynen alıntılayıp okudum. Hiçbir isim de zikretmedim. Yargılama sürecindeki savunmalarımızdan dolayı mahkeme heyeti rahatsız oldu. Birden fazla kez mikrofonun sesi kısılarak ya da polis marifeti ile dışarı çıkartılarak savunma yapmamız engellendi. Heyete yönelik HSK'ya şikayetlerde bulunmuştuk. Bu sebeple heyetin ve başkanın şahsi husumeti de olabileceğini değerlendiriyorum.”

Sanık avukat, savunmasının sonunda, beraat talebinde bulunup üzerine atılı suçun sübutu halinde ise “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını” istemediğini bildirirken, kendisinin avukatı da şunlara dikkat çeker:

“İddianamede ve son soruşturmanın açılması kararında suça konu edilen söylemler aynen alıntılanmamış, kayıtlar kesip kopyalanarak bir araya getirilmiştir. Örneğin müvekkil, Atatürk'ün sözlerini okuduktan sonra herhangi bir yorumda bulunmadığı halde bunun hemen arkasına Cumhurbaşkanının beyanlarında belirttiği sözler eklenerek sanki Cumhurbaşkanına karşı bir isnatta bulunmuşçasına bir algı oluşturulmuştur.”

ERDOĞAN MAĞDUR MU?

Savunmaların ardından esas hakkında mütalaasını veren Savcı, sözkonusu beyanların “savunma dokunulmazlığı” kapsamında kaldığının anlaşıldığını belirterek sanığın beraatını ister.

Mahkeme de bu ilk celsede, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin hakaret suçuna ilişkin kararlarına atıfta bulunup, “sanığın, doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını hedef aldığını gösterir bir beyanının bulunmadığı, suça konu savunmanın yer aldığı duruşma zaptının tamamının tetkikinde Cumhurbaşkanının ya da makamının işaret edildiği doğrudan ya da dolaylı bir söylemin bulunmadığı, mağdurun belirlenebilir olmadığı; sanığın hakaret niteliğinde olduğu iddia edilen sözleri, müdafi sıfatı ile müvekkili sanığın savunması amacıyla yargılama aşamasında sarf ettiği, müdafiliğini üstlendiği failin yargılandığı suç ile bağlantılı olarak yer verilen sözlerin iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı; suça konu edilen sözlerin bizatihi kamuoyu ile paylaşılması veyahut başka bir mecrada sarf edilmesinin de mevzu bahis olmadığı” değerlendirmesini yaparak avukatın beraatına karar verir.

“Cumhurbaşkanına hakaret” davalarında rekora koşulmasının bir sebebi de, “durumdan vazife çıkaranlar” veya “kraldan çok kralcılık yapanlar” olmasın?!