Suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Bora Kaplan davasındaki gizli tanık “M7”nin ifşaatlarıyla başlayan skandal dallanıp budaklanarak büyüyor. Baksanıza, Adalet Bakanı Akın Gürlek'in izlenip fotoğrafının çekildiği öne sürülüyor... Ünlü bir savcı ve bazı avukatların da “oltaya takıldığı” konuşuluyor... Son gelişme; beş gün önce ifadesini geri çeken ikinci gizli tanık “Ü5”'in de gözaltına alındığı ve kimliğinin deşifre edildiği şüphesi!..
Bu son gelişmeleri tek tek anlatalım.
Yurtdışına kaçtıktan sonra kimliğini açıklayan davanın hem iki numaralı sanığı hem de en önemli gizli tanığı olan “M7” Serdar Sertçelik, soruşturmayı yapan polislerin dosyaya bazı AKP’lilerin ismini dahil etmeye çalıştığını öne sürünce ortalık adeta toz dumana büründü. Siyasi cenahta olaya ilişkin çok farklı değerlendirmeler yapılırken, ilk etapta Bora Kaplan operasyonuna imza atan polis müdürleri ile kimi siviller gözaltına alındı. Şimdilerde gizli tanık Sertçelik’in yurtdışına gidişi ön plana çıkarılıp kaçmasına polislerin yardım ettiği anlatılıyor.
Çelişki şurada; iddiaya göre, polisler kimi AKP’lilerin ismini vermesini istemiş, ama o kabul etmemiş. Nitekim 19 sayfalık resmi ifadesinde de bahse konu AKP’lilerin ismi geçmiyor. Öyleyse istediğini alamayan polis, Sertçelik’i niye koruyup kaçırsın ki? Davanın iki numaralı sanığı olarak en fazla onu da tutuklayıp hapse atarlardı, değil mi?!..
Diyeceğimiz; Bora Kaplan vakasının şimdilik tamamen sabıkalı ve firari bu şahsın iddiaları üzerinden yürütülmesi, bir delinin kuyuya taş atması misâline döndü.
Geçenlerde belirttik; Bora Kaplan da duruşmada, polislerin önüne 40-50 kişilik liste koyduğunu, ama kabul etmediğini anlattı. Bora Kaplan’ın önemli bir iddiası daha oldu; polisin kendisine 15 Temmuz darbe teşebbüsünde TRT’nin önündeki kalaşnikoflu fotoğrafını sorup devlet birimlerini suçlamasını istediğini söyledi.
İlginçtir Mahkeme de, o 40-50 kişilik liste iddiasının üzerinde durmazken, kalaşnikofları nereden bulduğunu sordu. Kaplan ise, “Burada söyleyemem. Size özel söylerim.” karşılığını verdi.
Ya o silahları nereden bulduğunu açıklasaydı; şimdi bambaşka şeyler konuşuyor olmaz mıydık?!
POLİSTE SORUN VAR DA YARGIDA YOK MU?
Dikkat ettiniz mi; skandalda hep polisin yaptıkları konuşuluyor, yargı boyutu ise gözardı ediliyor.
Oysa Eylül’deki gözaltı operasyonundan sonra daha çok yargı boyutu tartışılmış ve geçmiş yıllarda Kaplan hakkında açılan ve “takipsizlikle” sonuçlandırılan 7 dosyanın kapatıldığı konuşulmuştu.
İddialara göre; burada işaret edilen isimlerin başında, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, şimdinin Yargıtay Üyesi Yüksel Kocaman geliyordu. Operasyonu yapan polisler Kaplan’a “kayıt dışı ifadesinde” Kocaman’la ilişkisini sormuş, o da Kocaman’a villa ve otomobil aldığını anlatmıştı. Tabii Kocaman bunları yalanladı; ama beraberinde dikkat çekici ifadeler de kullandı. Şimdi yaşanan tartışmalar bağlamında Kocaman’ın, Halk TV’den Seyhan Avşar’a yaptığı bu değerlendirmeleri hatırlatalım.
Bora Kaplan’ın Esenboğa’da yakalanma görüntülerinin servis edilmesi için, “Baştan itibaren burada bir operasyon var. Belki hoşunuza gitmeyecek, ama burada Süleyman Soylu'ya bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Soruşturmanın da bir usulü var. Emniyet'in bu tarzına şaşırdım. Bu yapılanlar birilerinin hoşuna gidebilir. Ama burası bir hukuk devleti. Bugün ona yarın başkasına bu uygulamalar kabul edilemez. Duygularla hareket edemeyiz.” diyen Kocaman şunları da ekledi:
“Ancak görünüyor ki, Emniyet'te halen kripto FETÖ'cüler var ve soruşturma aşamasında bilgi sızdırarak süreci yıpratmaya çalışıyorlar. Öyle anlıyorum.”
Sözkonusu iddialar bir yana; sonuçta açık olan iki soruşturma dosyası üzerinden iddianame düzenlenerek dava açılıp Kaplan ve diğer sanıklar, geçmişte “takipsizlik” kararı verilmiş suçlamalardan da yargılanmaya başlandı.
Peki en azından o “takipsizlik” kararlarını verenlere de bakılması gerekmez miydi? Ama yapılmadı. Acaba neden? İki ihtimal var:
Birincisi; “takipsizlik” kararları doğruydu, ama doğru olduğu halde bu kararlar kaldırılıp yeniden yargılama konusu yapıldı!..
İkincisi; “takipsizlik” kararları yanlıştı, ama buna imza atanların üzerine gidilmesi istenmedi!..
Bugüne gelelim. Çelişkiye bakın ki; iktidar medyasının bir kanadı, gizli tanık Serdar Sertçelik’in yayınladığı ses kayıtlarından hareketle, “Yüksel Kocaman’a da kumpas kurulmak istendiğini” bildiriyor...
Bir diğer kanadı ise; önceki emniyet yetkililerinin Kaplan ile ilgili eksiksiz dosya hazırladığını, ancak bunlardan “yargı içindeki ilişkileri sayesinde kurtulduğunu” savunuyor...
Hangisine inanalım?!
Gizli tanık Serdar Sertçelik’le ilgili bir başka ayrıntı:
Tecrübeli savcılar, davanın iki numaralı sanığı da olan Sertçelik’in hukuken “gizli tanık” yapılamayacağını, en fazla etkin pişmanlıktan yararlandırılabileceğini söylüyor. Peki bu garabetin sebebi nedir ve sorumlusu kimlerdir?
İKİNCİ GİZLİ TANIK “Ü5”E NE OLDU?
İkinci gizli tanık “Ü5”e geçelim. Geçen ayki duruşmalar sırasında bazı sanıklar, soruşturma sürecinde “Ü5”in Emniyet'te dolaşıp şüphelileri yönlendirdiğini öne sürdü.
Duruşmanın son gününde ise Mahkeme Başkanı, Emniyet Tanık Koruma Şube Müdürlüğü'nün “Ü5”in kimliğinin deşifre edilmesi girişiminde bulunulduğu uyarısı üzerine onu celse arasında özel bir duruşmada dinlediklerini açıklayıp isteyen avukatlara o ifade alma görüntülerinin verileceğini, soruları varsa bunları yazılı olarak bildirmeleri halinde “Ü5”i celse arasında yine dinleyebileceklerini kaydetti.
Öğrendiğimiz kadarıyla, Mahkeme’de Ocak veya Şubat ayında sesi ve görüntüsü değiştirilerek dinlenen “Ü5”e en başta “doğru söyleyeceğine” dair yemin ettirildi. 1 saat süren tanıklığı sırasında Mahkeme Başkanı’nın tüm sorularını cevaplayıp tanıdığı sanıklar hakkında tek tek bilgi veren “Ü5”e en sonunda Savcılık ifadesinin doğru olup olmadığı soruldu. “Ü5”, “Doğrudur.” dedi.
Şimdi öğreniyoruz ki, “Ü5” beş gün önce Mahkeme’ye, “Mahkemenizde bulunan daha önceki ifadem gerçeği yansıtmamaktadır. Cebir ve tehdit altında verdim. Doğru değildir.” şeklinde dilekçe vermiş.
Savcılık ifadesini geri çektiği anlaşılıyor. İyi, ama Mahkeme’nin o gizli celsesinde de aynı şeyleri tekrarladığını biliyoruz. Peki bu ifadesi ne olacak? Birkaç ay önce bunları kimler söyletti, şimdi kimler geri aldırdı? Anlayan varsa beri gelsin!..
Önceki gün bir son dakika gelişmesi daha oldu. Gizli tanık Serdar Sertçelik'in polis şefi Şevket Demircan arasındaki bağlantıyı sağlayan N.Ö.K.'nin gözaltına alındığı bildirilirken, iktidarın gazetesi Sabah ismi açıkça yazdı. Sabah'ın haberinde şu detaylar da yer aldı:
“K.'nin Sertçelik ile Demircan'ın görüşmelerini kendi telefonu ve sosyal medya hesabı üzerinden sağladığı, dosya kapsamında ifade verdiği, Organize Şube Müdürlüğünde şüphelilerle dışarıdan görüştüğü belirlendi. K.'nin şüphelileri ifade vermeleri yönünde yönlendirdiği, şube müdürü dahil personellerin, K.'yi özel ekibin komiseri olarak bildiği tespit edildi.”
Haberdeki bu bilgilerle sanıkların, duruşmada “Ü5” için, “Emniyet'te dolaşıp şüphelileri yönlendirdi” şeklindeki söyleminin uyuşmasının tesadüf olduğunu varsayalım.
Peki arandığı bir dönemde KKTC'de olan Serdar Sertçelik'in KOM'la görüşmesine aracılık edip Türkiye'ye gelmeye ikna eden kimdi? N.K.
Aradaki “Ö” olmasa, akıllara bu gizli tanığın da gözaltına alındığı ve kimliğinin resmen deşifre edildiği gelmez mi?!
SAVCI AVUKATLAR VE FOTOĞRAF
Meslektaşımız İsmail Saymaz geçenlerde çarpıcı bir habere daha imza attı. Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek'in de doğruladığı olay şu:
Geçtiğimiz 11 Mart-9 Nisan arasındaki Ramazan ayında Gürlek, Ankara Adliyesi'nde görevli Başsavcı ve sulh ceza hakimlerinin düzenlediği, bazı avukatların da davetli olduğu bir iftara katılıyor. İftardan sonra Gürlek'i iki hakim ve iki avukat uğurluyor. Bu arada bir fotoğraf çekiliyor. Ama fotoğraftaki hakimler kesilip sadece iki avukatla berabermiş gibi görüntü veriliyor. Sonra da bu fotoğraf Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç'in önüne konuyor.
İşte bunu öğrenen Bakan Yardımcısı Gürlek, Dinç'i arayıp, “Beni izleyip fotoğrafımı çekmişsiniz. Fotoğrafım masanızın üzerindeymiş. Doğru mu?” diye soruyor, Dinç de yeminler ederek, “Böyle bir şey yok.” cevabını veriyor.
İşin aslına gelince; burada takip edilen Gürlek değil, o iki avukattan biri. İsmail Saymaz, bu avukat hakkında, “Adı Fatih Atalay. Serdar Sertçelik onun için örgütün sorunlarını para karşılığı çözdüğünü biliyorum iddiasında bulunuyor. Ancak Atalay davanın sanıkları arasında yer almıyor.” bilgisini verdikten sonra Gürlek'in şu açıklamasını da aktardı:
“Atalay'ın dosyasıyla ilgili bir görüşmemiz yok. Kendisini özel olarak çağırmamışım. Diyaloğum yok. Bu arkadaşla ilgili sıkıntı var mı? Yok. Uygunsuz fotoğrafım var mı? Yok.”
Av. Atalay'la ilgili “sıkıntı”nın ne olduğuna gelmeden önce, AKP eski milletvekili Şamil Tayyar'ın önceki gün Bora Kaplan davasıyla ilgili yaptığı paylaşımın şu bölümlerinin de altını çizelim:
“Bazı örgüt üyeleri takip edilirken oltaya takılanlar var elbette. Özellikle Ankara’nın çok yakından tanıdığı bir savcı ve bazı avukatlar. Bu taife telefon görüşmelerinde kendilerini güçlü göstermek için isim zikrederek bazı siyasi ve bürokratlarla samimi olduğunu anlatıp umut dağıtıyor. Dinleme kayıtlarına takılan bu mesnetsiz iddialar da soruşturmada ayıklanıyor. Gizli tanık üzerinden darbe senaryosu yazılınca dava dosyasına eklenmemiş mesnetsiz iddialar da gündeme getirilerek senaryoya malzeme yapılıyor. Akın Gürlek hadisesinde olduğu gibi. Orada Gürlek’in şahsını doğrudan hedef alan bir takip yok.”
O AVUKAT HAKKINDA SORUŞTURMA İZNİ İSTENDİ Mİ?
Şamil Tayyar'ın kastettiği “Ankara'nın çok yakından tanıdığı bir savcı ve bazı avukatlar” kimdir, bilmiyoruz; ama Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek'le fotoğrafı olduğu öne sürülen Av. Fatih Atalay'ı kısaca hatırlatalım.
Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in on yıllardır avukatlığını yapan, Gökçek'le “özdeşleştirilmiş” bir isim. Öyle ki, Gökçek'in belediye lojmanını kanuna aykırı şekilde satın almasında, bu işlemi üstüne yaptığı isimlerden birisinin de Av. Atalay olduğu ortaya çıktı.
AKP'ye yakınlığının yanı sıra geçmişte Fetullah Gülen'e yazdığı övgü dolu mesajlarıyla bilinen Av. Atalay son olarak 2019'da Meral Akşener'in eşiyle fotoğrafını montajlayıp, “Fetullah Gülen'le fotoğrafı var” diye canlı yayında paylaşmasıyla gündeme oturmuştu.
Sadede gelelim; 15 Nisan'da başlayan Bora Kaplan davasından 11 gün önce medyada dikkat çekici bir haber yer aldı.
Habere göre; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Bora Kaplan'ın tutuklandığı dönemde onun avukatlığını yapan Fatih Atalay'ın o dönem yargıdaki nüfuzunu kullanarak Kaplan soruşturmasına müdahale ettiği ve yargıyı etkilemeye çalıştığı yönünde bulgulara ulaşmış, incelemesini tamamladıktan sonra da Atalay hakkında soruşturma başlatmak için harekete geçip -avukat olduğu için- Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni istemişti.
Ancak Adalet Bakanlığı, Savcılığın bu talebine cevap vermemişti.
Takip ettiğimiz kadarıyla o süreçte bu gelişmeyi yalanlayan da olmadı.
Bora Kaplan davasının ilk celseleri oldu bitti... Dosya günlerdir tartıştığımız şu hallere geldi...
Ama Savcılığın Av. Atalay hakkında gerçekten Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni isteyip istemediğini, istediyse bakanlığın cevap verip vermediğini, verdiyse nasıl bir cevap geldiğini hâlâ bilmiyoruz, iyi mi?!
Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek'in peşine düştüğü o fotoğrafın anlam ve önemi anlaşılıyor, değil mi?
Bora Kaplan davasına bugün devam edilecek. Bakalım neler olacak!..
Müyesser YILDIZ
20 Mayıs 2024
Çok Okunanlar
Fatih'teki vahşette yeni ayrıntı ortaya çıktı
Katil Semih Çelik'in babasının ifadesi ortaya çıktı
Narin Güran cinayetinin şifresi Arif Güran'dan mı geçiyor?
Semih Çelik'le gündeme gelmişti
Narin Güran cinayetinde rapordan DNA çıktı
İkbal Uzuner ile Semih Çelik’in son görüntüleri ortaya çıktı
Dünya Sağlık Örgütü'nden Türkiye için korkutan rapor
'Altı kurbanın vücudundan farklı parçaları kesen bir seri katil...'
Planı görmek için 'kâhin' olmaya gerek yok da BOP’a tamam mı devam mı?!
Herkes onun güzelliğini konuşuyor