Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,1666
Dolar
Arrow
36,4475
İngiliz Sterlini
Arrow
46,0756
Altın
Arrow
3441,0000
BIST
Arrow
9.602

Hangisi daha büyük suç: İktidarı eleştirmek mi Cumhuriyete savaş açmak mı?!

İktidar ve medyası tam 10 gündür TÜSİAD’ı evire çevire dövüyor.

Suçları?

Genel Kurul toplantısında; demokrasiden ülkede yaşanan felaketlere, yargıdan ekonomiye “yeni Türkiye”nin fotoğrafını çekip, “Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz... [Bunun nedeni] Çöken bir sistemdir.” demeleri.

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras hakkında daha kürsüden inmeden değil, ama bir gün sonra “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.

Beraberinde iktidarın kaşları kalktı, medyanın kalemleri gülleye döndü.

“Türkiye eski Türkiye değildir”den girip, “vesayet artıklarından” çıktılar...

“Milli iradeye müdahaleden” dem vurup “hükümete muhtıra veriyorsunuz”a vardılar...

TÜSİAD’ın “kirli geçmişini” ortaya döküp, savcılara “vurun kelepçeyi” ricasında bulundular...

Erdoğan ise dört gün sonra konuştu. Konuşur konuşmaz da Ömer Aras’ın yanı sıra TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan hakkında da soruşturma başlatıldı ve her iki isim polis “refakatinde” Savcılıkta hazır edildi!..

Sonuçta; “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla, Türkiye'nin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bilgileri kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yaydıkları ve yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu işlediklerine” karar verilip yurtdışı çıkış yasağıyla serbest bırakıldılar.

Erdoğan’ın tepkisine bakalım.

“Konuşan Türkiye olgusunu gerçekleştiren... demokrasimizin standartlarını yükselten, baskılara son veren, yasakları kaldıranın” kendi iktidarları olduğunu belirtip, “provokasyon... Eski Türkiye... Milletin muazzez iradesi” sözleriyle TÜSİAD’a “haddini” bildirip, “Siyaset yapmaya çok hevesliyseniz ya parti kurarsınız ya da ağzınızdan çıkacak iki çift söze bakan muhalefet partilerinden birini seçersiniz.” çağrısında bulundu.

Demek ki, “yeni Türkiye”de siyaset yapmak, sadece siyasi partilerin hakkı olmuş!..

Erdoğan dün partisinin 8’inci Olağan Büyük Kongresi’nde de TÜSİAD’ı “kaos baronları” ilân ederken, “yeni Türkiye’de kayıt dışı siyasete yer olmadığını” söyledi.

“Eski Türkiye”yi, “Her 10 yılda bir işletilen darbe mekaniğiyle milli irade çalındı... Bizi yıllarca üçüncü sınıf demokrasiye, üçüncü sınıf ekonomiye mahkûm ve mecbur ettiler.” diye anlatıp, “AK Parti’ye düşmanlık edenlerin 14 Ağustos 2001’den beri AK Parti’nin zayıflamasını beklediğini, onları bekletmeye devam edeceklerini” vurguladı.

24 YIL ÖNCEKİ VAATLERİ 

Erdoğan’ın bu sözlerinden hareketle; AKP’nin kuruluşunda hazırlanan parti programında, “demokrasi, hukuk-adalet, sivil toplum ve medya” konularında verilen vaatleri hatırlatıp, devr-i iktidarlarında kaçıncı sınıf demokrasiye vasıl olduğumuzu düşünelim.

“En önemli tarafı eyleme dönüştürülemeyecek söylemlere yer verilmemiş olmasıdır. Sözümüzle özümüzün bir olduğunu en iyi halkımız bilmektedir. Allah’ın yardımıyla her şey bizimle daha iyi olacak” ifadeleriyle takdim edilen o program ana başlıklarıyla şöyleydi:

- “Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.”

- “Medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmayan yasak ve cezalar kaldırılacaktır. Yazılı ve görsel medyanın özgürlükleri, titizlikle korunacak ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacaktır... Sansür ve benzeri kavramların tanımı, şüpheye mahal bırakılmaksızın ve tamamen sivil inisiyatif tarafından belirlenecek ve önlemler de yine siyasi iradenin dışında alınacaktır.”

- “Anayasanın ve kanunların herkesi bağlayıcılığına dair ilke titizlikle uygulanacaktır... Yargıç tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanacak, yargıç güvenceleri korunacaktır.”

- “Farklı tercihlerin rekabeti, sağlıklı bir demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu yarışta çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler. Ancak yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz.”

- “Vatandaşların kamuya ait karar mekanizmalarına katılım hakkı, demokratik rejimin tek yönlü bir rejim olmadığına, yönetenler ile yönetilenler arasında iki yönlü bir etkileşimde bulunduğuna işaret eder. Bu yönüyle katılım hakkı sadece vatandaşların seçimlerde oy vermesi değil, kamu ile ilgili kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesine katkıda bulunma yollarının açık olmasını ifade eder.”

- “Dayatan, direten, rant dağıtan bir devlet değil; düzenleyen, denetleyen, fırsat yaratan, teşvik eden ve yol gösteren bir devlet, yirmi birinci yüzyılın hakim demokratik anlayışının bir gereğidir. Ülkemizi dünya sahnesinde hak ettiği yere getirecek olan da budur... AK Parti, ideoloji dayatan veya rant dağıtan bir parti değildir, olmayacaktır.”

''ARKAMDA HALK DESTEĞİ VAR ÇEKİLİN''

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli de hasta yatağında TÜSİAD’a, “Vesayetçi sancıları tekrar nüksetmiştir... TÜSİAD’ın hükümeti devirme, değilse bile yıpratma; dahası muhalefete ön açma operasyonunun çatı kuruluşu haline dönüşmesi hukuksuz, anti demokratik ve gayrı ahlâki bir savrulmadır.” sözleriyle yüklendi.

Bu vesileyle AKP’ye muhalif olduğu dönemde Bahçeli’nin, Erdoğan’ın “milli irade” söylemi hakkında yaptığı yorumu da hatırlatalım. Dedi ki;

“Milletvekili dokunulmazlığını bugüne kadar arkasına saklanacağı bir koruma zırhı olarak gören Sayın Başbakan, şimdi de aynı amaçla milli irade kalkanına sığınmaya çalışmaktadır. ‘Arkamda halk desteği var, önümden çekilin’ diyen Başbakan, meşruiyet sınırlarını tanımama ve her istediğini yapma konusunda açık çek istemekte ve bunun hakkı olduğunu iddia edebilmektedir.”

Son olarak TÜSİAD örneğinde görüldüğü üzere, gelinen nokta tam da bu değil mi?

DİYARBAKIR SESSİZLİĞİ  

TÜSİAD’ın Genel Kurul’ndan iki gün sonra bu ülkede bir şey daha yaşandı.

Cumhur İttifakı’nın ortaklarından HÜDA-PAR Diyarbakır’da “Kürt meselesine insanı çözüm” başlıklı bir çalıştay düzenledi.

Cumhuriyet düşmanı Seyit Rıza, Şeyh Sait, Saidi Kürdi’nin fotoğraflarının asıldığı, çok sayıda AKP’linin de katıldığı toplantının sonunda yayımlanan bildiride; “yüz yıllık Kürt meselesinin çözümü” için şu önerilerde bulunuldu:

“Kürtlerin varlığı ve Kürtçe Anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalı... Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalı... Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmeli... Kürt alimlere yapılanlar başta olmak üzere bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli.”

Bu hezeyanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş ilânından başka bir şey değildi.

Ama gördünüz; ne TÜSİAD’ı evire çevire dövenlerden ses çıktı ne Cumhuriyet savcıları parmağını oynattı.

Demek ki iktidarı eleştirmek, Cumhuriyetin yıkılmasını istemekten daha büyük bir suçmuş!..

Saray’ın Başdanışmanlarından Mehmet Uçum’un çalıştay için “ihanet” demesini saymazsak AKP’nin sessizliğini anlıyoruz da MHP’nin tek kelâm etmemesini neye yormalı?!

Müyesser YILDIZ

24 Şubat 2025