Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,3466
Altın
Arrow
3019,0000
BIST
Arrow
9.549

Reis Şansölyeyi “Dövdü” de; Sonuç?!

Erdoğan'ın Cuma günü gittiği Almanya'da Başbakan Olaf Scholz'la ortak basın toplantısında söyledikleri medyamızın manşetlerini salladı.

Kimi, “Dünyayı silkeledi” manşeti attı... Kimi, “Başbakan Olaf nasıl dayak yedi?” diye sordu... Kimi, Reis'e “Eyvallah” etti... Kimi de Almanya ziyaretinde hepimizin sözcülüğünü yapıp dünya egemenlerine hadlerini bildirdiği için muhalifleri Erdoğan'a sahip çıkmaya, “Helal olsun Tayyip Erdoğan” demeye çağırdı.

“Helâl olsun” diyelim de; sonuç?

Erdoğan, emperyalizmin sözcülerinden Şansölye Scholz'a haddini bildirdi de;

Gazze'de ateşkes mi sağlandı?.. Rehineler mi kurtarıldı?.. İsrail katliamlarından vazgeçti mi?..

Veya Erdoğan, “İsrail yanlısı politikalarınızdan vazgeçmezseniz, Kürecik ve İncirlik'i kapatırız. İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeyiz. Suriyeli sığınmacılara bakmaktan vazgeçeriz.” resti çekti de Scholz, “Aman!.. Biz ettik, sen etme.” diyerek İsrail'in hamiliğini bırakacaklarını mı açıkladı?

Yo, bunların hiçbirisi yaşanmadı. Erdoğan AKP Meclis Grubu'nda konuşur gibi konuştu; Şansölye de -göçmenler başta olmak üzere- Türkiye üzerinden yürüttükleri, yürütecekleri projeler sebebiyle Erdoğan'ın dayağına (!) katlandı!..

Bize de bununla göğsümüzün kabarması düştü!..

Filistin-İsrail meselesi bir yana; Erdoğan'ın ziyareti sebebiyle AB'nin lokomotif ülkesi Almanya ile ilişkilerimizde bir düzelme veya gelişme oldu mu; buna bakalım.

Batı emperyalizmin Erdoğan'ın gözünün içine bakmasının ana sebebi olan Suriyeli sığınmacılardan başlayalım.

İki ay önceydi; Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Dimitris Kairidis, AB ile Türkiye arasında yeni bir mülteci anlaşması imzalanması gerektiğini söylerken bunun için Berlin'in araya girmesini istemişti.

Tesadüf bu ya; Erdoğan'dan üç gün önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis Almanya'da idi. Başbakan Scholz'la diğer konuların yanı sıra hem sığınmacılar hem Doğu Akdeniz hem de Kıbrıs'ı konuştular.

Erdoğan-Scholz buluşmasında da düzensiz göçün ele alındığı bildirildi.

Sonuç? Almanya, Türkiye'nin taşıdığı ağır yükü paylaşmayı mı kabul etti, yoksa Yunanistan ve AB adına yeni bir anlaşmanın pazarlığını mı yaptı?

Bunu bilmiyoruz; ama Almanya Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Michael Roth'un açık açık, “Erdoğan da çok şey istiyor. Ülkeyi ekonomik olarak tamamen duvara toslatmış durumda. Türkiye'de enflasyon çok yüksek ve genç işsizliği son derece yüksek... Ekonomisini yeniden rayına oturtmak için Avrupa ekonomisine ihtiyacı var.” dediğini biliyoruz.

Bir başka konu; ABD, F-35'ler için verdiğimiz paranın üstüne yattı. F-16'lardan da ümit kesilmiş olacak ki, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Eurofighter'lar alacağımızı açıkladı. Bu alımın önündeki en büyük engel Almanya'ydı. Peki bizzat Erdoğan, “Şansölye bu konuya hiç girmedi. Yani Eurofighter’ı veririz vermeyiz noktasında yorum yapmadı.” demedi mi?

KIBRIS ARZ-I MEVUD'UN HEDEFİNDEYSE

Asıl üzerinde durmak istediğimiz, Kıbrıs'a ilişkin gelişmeler.

7 Ekim'de başlayan HAMAS-İsrail savaşının ardından ülkemiz yöneticileri peş peşe “Büyük İsrail” projesinin hedeflerinden birisinin de Türkiye olduğunu hatırladı.

Son 15 gündür ise Kıbrıs'ın da bu proje kapsamında olduğu işlenip parsel parsel arazi alarak -Filistin'i silah zoruyla yok eden- İsrail'in KKTC'de de aynı oyunu oynadığı, Ada’da koloniler kurup Ukrayna savaşından kaçan binlerce Yahudi'yi buraya yerleştirdiği anlatılıyor. “KKTC'nin sonu Filistin olmasın” uyarıları yapılıyor.

Konunun Almanya'yla ilgisi ne mi?

1 ay kadar önce Alman özel kuvvet birliklerine bağlı askerler Rum kesimine yerleşti. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar buna şöyle tepki gösterdi:

"Kıbrıs’ın genelinde askeri her gelişmeden mutlak surette Türkiye’ye bilgi verilmesi gerekir... Kıbrıs Cumhuriyeti'nin garantörü olan Türkiye ve bizim iznimiz ve onayımız olmadan yabancı askeri kuvvetlerin Ada'ya gelmesi uluslararası anlaşmalara aykırıdır. Bunun Almanya veya başka bir ülke olması fark etmez. Kıbrıs'ın garantörleri Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'dır. Buna dikkat edilmesi gerekir... Yakın bir coğrafyada olan Kıbrıs’ı böyle bir trajediye bulaştırmamaları lâzım.”

Alman askerleri Kıbrıs'a gönderilirken garantör olan Türkiye'den izin alınmasından vazgeçtik; acaba Erdoğan, Başbakan Scholz'a, “Bu ne iş? Askerleriniz Kıbrıs'ta ne arıyor?” diye sordu mu? Sorduysa ne cevap aldı?

Biraz geriye gidelim; ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Ankara'ya lütfen gelmeden önce Rum kesimini ziyaret edip Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis'le neyi görüştü?

“Gazze'deki sivillere destek amaçlı insani operasyonlarda Kıbrıs'ın liderliğini de içeren, geniş bir kapsamdaki konularda ortak çabaları...”

Peki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ABD'li mevkidaşına Kıbrıs'ı bu işe niye karıştırdıklarını sordu mu?

Sorulmadı ki, iktidarı destekleyen medya şimdi bir yandan Erdoğan'ı yere göğe sığdıramazken bir yandan da şunları yazıyor:

“Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Gazze’deki katliamın lojistiğini sağlayan üs haline geldi. İngiltere, İsrail’e buradan silah taşırken Amerikalı ve Alman askerler olası müdahale için adada 'hazır kıta' bekliyor. Güney Kıbrıs, Netanyahu’nun 'Orduya katılın' çağrısına uyup İsrail’e dönmek isteyen Yahudilerin de aktarma merkezi oldu.”

“ABD, Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden İsrail’e silah taşıdı... ABD’nin İsrail’e silah ulaştırmasında Güney Kıbrıs’taki İngiliz Agratur üssü uluslararası bir merkez haline getirildi. ABD ve İngiltere uçakları Almanya, Türkiye ve İspanya’daki üslerinden Agratur’a, oradan da İsrail’e nakliye uçuşları yapıyor.”

Doğruysa; KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın ifadesiyle, “Kıbrıs'ın da bu trajediye bulaştırıldığının” resmidir!..

Anladık; İncirlik ve Kürecik'i kapatamıyorlar... İsrail'le savunma anlaşmalarını askıya alamıyor, petrol sevkiyatını durdurup ticareti sonlandırmıyorlar...

Bari, gelinen şu aşamada; Rum kesimini tüm Kıbrıs'ın temsilcisi sayan Filistin yönetimi başta olmak üzere “iki devlet tek millet” olduğumuz Azerbaycan, “kardeş” sayılan Katar ve Pakistan ya da -Büyükelçimiz Muhammet Mücahit Küçükyılmaz'ın, “İki devlet, tek ümmetiz” dediği- Cezayir'in KKTC'yi acilen tanıması sağlansa...

Almanya ve diğer ülkelerin hızlandırılmasını istediği İsveç’in NATO üyeliğine karşılık, İsrail'in NATO'daki temsilciliğinin kapatılması şartı koşulsa...

Biz de kuru nutuklarla değil, bu icraatlarla gururlansak daha güzel olmaz mı?!