Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,0707
Dolar
Arrow
37,8306
İngiliz Sterlini
Arrow
49,0998
Altın
Arrow
3677,0000
BIST
Arrow
9.044

Robespierre

12 Haziran 2007 tarihinde Ergenekon kumpası ile yalnız ve güzel ülkemizin demokrasisinin mezarı kazılmaya başlandı. Toplumun çoğunluğu kimlerin kimlerle beraber olduğunu çözemediği ve öncesindeki Cumhuriyet Mitingleri muhalefeti yankı odasına hapsettiği için 22 Temmuz 2007 seçimlerinde sandıklar erkenden terkedildi ve o malum %50’lik sonuç ortaya çıktı. Devamında Balyoz, Poyrazköy ve Amirallere Suikast kumpaslarıyla demokrasiden ve Atatürk’ten yana kim varsa tutuklandı ve devletten uzaklaştırıldı. Sonuçta Türk demokrasisini koruyabilecek hiçbir güç kalmadı. 12 Eylül 2010 referandumuyla başlayan süreçte önce 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası ilk tarihi fırsat kaçtı. Sonra da 16 Nisan 2017 referandumunda atı alanın Üsküdar’ı geçmesiyle rejim değişti ve ülke bütünüyle Erdoğan’ın tekeline girdi. İkinci ve son tarihi fırsatımızı ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde yitirdik. 

31 Mart 2019’da yapılan ve daha sonra iptal edilen İstanbul’daki ilk yerel seçimleri İmamoğlu 16 bin oy (%0,16) farkla kazandı. Bu oy farkı o tarihte İstanbul’un 963 mahallesinin her birinden 2-3 ailenin oyuna tekabül ediyordu. CHP ve İYİ Parti’nin ortak adayı İmamoğlu adeta soyadı farkıyla kazanmıştı. 31 Mart 2024’te yapılan seçimlerde İmamoğlu 23 Haziran 2019’daki yenilenen seçimlerdeki oyunun bir hayli altında fakat iptal edilen ilk seçimden %2,5 fazla oy aldı. İstanbul’da haritayı kırmızıya boyayan, birçok ilçenin ve İBB Meclisinin CHP’ye geçmesini sağlayan şey esasında küskün AKP seçmeninin seçime katılmamasıydı. 

İBB’ye yöneltilen hırsızlık suçlamalarını öğrendiğimde meclise girdikten birkaç ay sonra Porsche Cayenne ve Rolex’i ile Pir Sultan Abdal anmasına katılan oy hırsızlarını gözaltı listesinde aradım ama bulamadım. Hal böyle olunca İBB’ye yöneltilen suçlamaların doğruluğuna ikna olmam güçleşti. İçimden soruşturmanın siyasi olduğunu Yaren Leylek dahi biliyor, bari 1-2 tane gerçek hırsız da ekleseydiniz diye geçirdim. Ancak bu adli soruşturmaların temeli CHP’lilerin ifadelerine dayanıyor. Eğer bunlar tümüyle iftira değilse gençlerin günlerdir boşu boşuna gaz yediğini nasıl kabulleniriz bilemiyorum.

Siyaseti geçim kapısına çevirenlerle, kendi ikbal ve menfaati uğruna ikinci tarihi şansımızın boşa gitmesine göz yuman hatta destek olanlarla, başarısız ve beceriksiz olanlarla bu iş yürümez. Bu partiyi Atatürk’ün partisi yapan şey 6 basit ilke. Halkçı, milliyetçi, devletçi, devrimci, laik ve cumhuriyetçi olmayandan kırmızı olmaz. Fransızlar adını önemsiz bir metro istasyonuna vermiş olsa da Fransız devriminin çimentosu Robespierre’in doğruyla yanlışı amasız-fakatsız giyotinle ayırmasıydı. Sonra da devrimin doğası gereği kendisi de aynı kaderi yaşadı.

An itibariyle de üçüncü bir fırsatımızın olmayacağını anlamamız gereken günlerden geçiyoruz.Bu platformdaki birçok yazımda Trump sonrası dünyanın artık başka bir düzene geçtiği ve siyasetçilerimizin buna göre pozisyon alamadığını yazmıştım. Dünya yaşananları iç mesele olarak kabul etti ve konu kapandı. Gezi’de AKP’nin oyu %50 idi, 1-2 il hariç tüm illerin tarihindeki en kalabalık ve haftalarca süren gösteriler yapılmıştı.Günün sonunda dövizdeki artış ve borsadaki kaybın protestolar sebebiyle olduğunun ezberletileceğine eminim.

Sahnedekilerin oynadığı tiyatroya kanmayın.Ülkemizde siyaset yalnızca menfaat elde etmek için yapılmasa da Siyasi Partiler Kanunu ve ülke gerçeklerimiz sebebiyle menfaatçilerin üstün geldiği bir oyuna dönüştü. Kazanmanın kuralları da belli; geniş halk kitlelerini gür ve yüksek bir ses tonuyla gütmek, duymak istediklerini söylemek ve evlerine adeta bir maçtan çıkmış gibi rahatlamış olarak dönmelerini sağlamak. Gerçekten sizden yana olanlarsa yalnızca birlikte cop yedikleriniz. Sahnedekiler bir yandan aslan polisim, diğer yandan kaplan vatandaşım edebiyatı yaparak Nazım’ın dediği gibi köylüleri köylü jandarmalara dövdürüyor. Polisin kötü nişan almasını ummak istemiyorsak artık sahnedekilerden kurtulup ve daha bilinçli seçimler yapmamız gerekiyor.

24 Ekim tarihli yazımda endişelendiğim durum gerçekleşti ve bu yazıdan sonra açılan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nu görevden alma davasında Baroya kayyum atanması kararı verildi. Karar kesinleşene kadar baro kayyum yönetimine devredilecek. Kesinleştikten sonra ise seçim yapılacak. Dilerim Sayın Kaboğlu ve değerli Meslektaşlarım kararı istinafa taşımadan kesinleştirir, Baroyu seçime götürür ve tekrar aday olur. Avukatlar olarak meslek örgütümüzü geri almak zorundayız. Baromuzun 1,5 sene sonraki seçime kadar kayyum yönetiminde olması hiçbirimizin menfaatine değil. Aksi halde %25 ile birinci gelen Değişim İçin Avukatlar Grubu üzerinden İstanbul Barosu’nu Tabipler Birliği’ne çevirecek ve avukatlık mesleğinden kaynaklı tüm haklarımızı teker teker elimizden alacaklar.