Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Enerji ve ulusal güvenlik

Türkiye; enerjide dışa bağımlı bir ülkedir. Petrolde ve doğalgazda yüzde 95’e varan bu bağımlılık, sadece ekonomide değil, dış politika ve ulusal savunmada da zaaf yaratmaktadır. Enerji tedarikinde tek bir kaynağa (petrol, doğalgaz gibi) ve tek bir ülkeye (Rusya) olan yüksek bağımlılık, pek çok alanda etkisini göstermektedir. O nedenle hem hammadde hem tedarikçi ülke anlamında kaynak çeşitliliği şarttır. 

Türkiye; enerji konusunda, devlet politikası, ulusal bir politika saptayamadığı ve uygulayamadığından, bu durum hem zaman kaybına hem kaynak israfına sebep olmuştur. Kömür gibi yerli kaynaklar yeterince verimli şekilde kullanılamamış, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların devreye sokulmasında geç kalınmıştır. Bu durum bağımlılığı artırmış, enerji faturasını katlamış, yüksek enerji faturası da cari açığın en önemli sebebi olmuştur. 

Enerji; ekonomide üretimin, gelişmenin, sürdürülebilir kalkınmanın yanında, yurttaşların barınmasının, ısınmasının, beslenmesinin, kamu hizmetlerinin devamlılığının da temel şartıdır. O nedenle enerjiye ulaşımda hız, güvenlik, süreklilik, ucuzluk, çevre dostu olmak gibi ölçütler vardır. Türkiye; bu konularda istenilen seviyede olmadığı gibi, enerji dağıtımındaki yüksek kayıp – kaçak oranı da önemli bir sorundur.  

Tüm bunların yanında enerji sektörü, kırılgandır. Siyasal sorunlardan, iktisadi bunalımlardan, diplomatik gerginliklerden, jeopolitik gerilimlerden hemen, doğrudan, kolayca etkilenir. Salgın hastalıklar, Ortadoğu’daki çatışmalar, küresel ekonomik krizler, enerji sektörüne hemen yansır. Türkiye de, bulunduğu coğrafyadan, jeopolitik konumundan dolayı, pek çok gerilim sahasına komşu olduğundan, bu gelişmelerden hızla etkilenir. 

Ayrıca, enerji kaynakları ve güzergâhları üzerinde denetim sağlamak için verilen mücadele, uluslararası ilişkilerde son 200 yıldır yoğun, derin, kirli, kanlı kavgalara neden olmuştur, olmaktadır. Petrolün ardından doğalgaz da stratejik bir kaynak olarak dış politika gündeminde yerini almıştır. Bu çerçevede Türkiye; enerji zengini olmasa bile hem önemli bir güzergâh olması hem de çevresinde enerji zengini ülkeler bulunması nedeniyle, enerji tartışmalarıyla yakından ilgilidir. Çünkü enerji kaynakları açısından çok zengin olan Ortadoğu, Hazar Havzası, Orta Asya, Karadeniz, Kafkasya, Doğu Akdeniz gibi bölgelerle çevrilidir. Çünkü Avrasya’nın merkezinde bir ülke olarak, önemli bir geçiş koridorudur. Çünkü bor ve toryum gibi önemli madenler açısından zengindir. Çünkü rüzgâr, güneş, jeotermal enerji kaynaklarıyla dikkat çekmektedir.  

ENERJİ VE COĞRAFYA

Türkiye’nin yakın çevresindeki gelişmeler, gerilimler, çatışmalar, enerji rekabetiyle yakından ilgilidir. İster Irak, ister Suriye, ister Doğu Akdeniz, ister Kıbrıs, ister İran, ister Libya konusu ele alınsın, tüm bu konu başlıkları, mutlaka enerji kaynak ve güzergâhlarına ilişkin verilen mücadeleyle birlikte düşünülürler. Çünkü enerji arz güvenliği; ekonomik, politik, diplomatik, stratejik, toplumsal, askeri, coğrafi, ekolojik ve güvenlik boyutlarıyla bir bütündür. Enerji tedarikçisi olan ülkelerdeki istikrar ya da istikrarsızlıklar, diğer ülkeleri, çevre, komşu, koridor veya alıcı ülkeleri doğrudan etkilemektedir. 

Bu yönüyle ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin, Hindistan gibi güçlerin enerji konusundaki rekabeti, dünya siyasetinde her zaman gündemde ilk sıralarda yer alır. ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO’nun yanı sıra pek çok uluslararası örgüt, enerjinin üretimi ve nakliyle, enerji güvenliğiyle çok yakından ilgilenmektedir. Bu yönüyle, Türk Boğazlarından (İstanbul Boğazı, Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı) geçen gemi trafiği azalsa bile bu konuda yapılan tartışmaları, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne ilişkin farklı yaklaşımları, Kanal İstanbul Projesi’ni, ABD’nin Karadeniz’de kalıcı varlık gösterme çabalarını, bu kapsamda Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO üyesi yapma gayretlerini, Ukrayna’daki savaşı, İsrail’in Gazze’deki vahşetini, enerji konusundan bağımsız düşünmek mümkün değildir. 

GELİŞEN ÜLKELERİN ARTAN TALEBİ

Pek çok araştırma kurumunun, üniversitenin ve uzmanın tahminlerine göre; 2030 yılına dek, enerjiye dönük artan talebin üçte ikisi, Asya’dakiler başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerden gelecektir. Enerji talebinin ekonomiyle, üretimle, kalkınmayla olan ilişkisi nedeniyle, özellikle Ortadoğu’da, Avrasya coğrafyasında, Asya – Pasifik bölgesinde yaşanan mevcut gerilimler daha da artacaktır. Hem üretim hem de tüketim konusunda verilen rekabet, keskinleşecektir. Yeni aktörler bu oyuna katılacaktır. ABD; hem Avrupa’nın Rus doğalgazına olan bağımlılığını kırmak hem de önemli bir enerji tedarikçisi olan, en büyük gelir kalemi doğalgaz ve petrol satışından oluşan Rusya’nın gelir kaybına uğramasını sağlamak için, yeni hamleler yapacaktır. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının Avrupa’ya daha kolay, daha çabuk, daha ucuza ulaştırılması için politik, diplomatik, ekonomik, askeri baskılarını daha da artıracaktır. 

Rusya ise elindeki enerji kartını, sadece ekonomik açıdan değil, politik ve diplomatik açıdan da başarıyla kullandığından, ABD’nin ataklarına yanıt verecek, geri adım atmayacaktır. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olan, bu nedenle de yüksek enerji tüketimiyle ve enerjide dışa bağımlılığıyla öne çıkan Çin ise hem kendi kaynaklarını kullanmaya hem de tedarikçilerini çoğaltmaya, çeşitlendirmeye devam edecektir. ABD’ye karşı Rusya ve Çin’in kurduğu stratejik ilişki bu açıdan da önemlidir. ABD – Rusya ve ABD – Çin arasındaki gerilimler ise Karadeniz’den Ortadoğu’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya dek çok geniş bir coğrafyada sürecektir.   

Bu kapsamda, zengin hidrokarbon yataklarına sahip olan Güney Çin Denizi’nin, Azerbaycan’ın, Orta Asya’da Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın, Doğu Akdeniz’in, Afrika’nın ve Arktik Okyanusu’nun önümüzdeki süreçte, bugünkünden çok daha çetin bir enerji odaklı rekabete sahne olması beklenmektedir. Keza dünyada azalan su kaynakları nedeniyle de, halen yaşanmakta olan gerilim daha da sertleşecektir. Küresel salgın hastalığın da bir kez daha ortaya koyduğu gibi, gıda güvenliği daha da stratejik bir boyut kazanacaktır. 

Türkiye’nin yapması gereken, enerjinin kamu önceliği ve kamu planlaması gerektiren bir alan olduğunu gözeterek, buna göre bir planlama yapmak ve gerekli stratejileri saptamaktır. Çünkü enerji diğer yönleri yanında, aynı zamanda bir ulusal güvenlik konusudur.