Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3594
Dolar
Arrow
34,4660
İngiliz Sterlini
Arrow
43,6304
Altın
Arrow
2935,0000
BIST
Arrow
9.367

Siyasi iktidar Türkleri mülksüzleştiriyor, Arapları ve yabancıları mülk sahibi yapıyor

Türk halkı İlk defa; ATATÜRK tarafından, Türkiye Cumhuriyet Devletinin kurulmasıyla mülk sahibi oluyor. 1925 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul edilerek toprağın mülkiyet konusunu yasal temellere dayandırılmıştır.  1927-1929 arasında topraksız köylülere devlete ait araziler dağıtıldı. Siyasi iktidar son 22 yılda özellikle vatandaşlık  vaadiyle Türklere ait menkul, gayrimenkuller ve fabrikalar; emperyal ülkelerin uydu ülkeleri konumundaki Araplara ve yabancılara satılmaktadır.

İktidar bu durumu milli devlete karşı, ideolojik bir tavırla ve güçle yapıyor. Önce Türk halkını yoksullaştırdı. Bunun en somut örneği 68 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında, 34 milyon insanımızda açlık sınırının altında yaşıyor. Devletimize yıllarını vermiş emeklilerimiz, derin açlık sınırının altında yaşıyor. Emeklilerimiz bir müddet sonra, miras yoluyla ve küçük tasarruflarıyla aldıklar mülklerini de yaşamlarını idame ettirmek için satmaya başlayacaklar. Mülksüz yurttaşlarımız için mülk almak artık ütopya. Milliyetçi muhafazakar iktidarın mülksüzleştirme konusundaki suçuna, halkımızın yurttaşlık bilincindeki gerileme de etkili oluyor. Bu nedenle de pervasızca rant elde etmek için, mülklerini Araplara ve yabancılara sattıklarını görüyoruz.

Bu duruma nasıl geldik? Bu mülksüzleştirmeyi; milliyetçi muhafazakar iktidar, vatan topraklarını siyasal İslam adı altında Araplara ve yabancılara satılması yoluyla gerçekleştiriyor.

“HİÇBİR ŞEYE SAHİP OLMAYACAKSIN VE MUTLU OLACAKSIN"

Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) Küresel Gelecek Konseyleri ağı tarafından yapılan tahmininde 2030 yılına kadar bireylerin hiçbir şeye sahip olmayacaklarını ve mutlu olacaklarını öngördü. Mülksüzleştirme kavramı Dünya Ekonomik Forumu'nun kurucusu Klaus Schwab'ın "The Great Reset" Türkçesi "Büyük Sıfırlama" olan gündeminin bir parçası haline geldi. Yani iktidarın her fırsatta eleştirdiği neo-liberal batılı bir monşer tarafından "mülksüzleştirme" propagandası dünya yapılmaya başlandı. Bu mülksüzleştirmeyi de ülkemizde milliyetçi muhafazakar iktidar yaptı. Bu bilgiler ışığında ülkemizde ki makro iktisadi olarak Merkez Bankası verilerine bakıldığında ülkemizin yıl sonundaki kısa vadeli dış borcu 171 milyar dolar civarında olduğu, toplam stok içinde borçların oranını ise %40'nın kamu kesimi ve Merkez Bankası borçlarından oluştuğu bildirildi. Bu da yaklaşık olarak 70 milyar dolara civarına denk geliyor. Merkez Bankası'nın net rezervleri swaplar hariç ise en son -45 milyar dolar olduğu haberleri yapılmıştı. Yani yıllardır dış güçleri şeytanlaştırıp sonra bizi dış güçlere muhtaç hale getirmiş bulunan faiz politikasıyla kur şokuna kimler ne için sebep olmuştu. Madem yerli ve milliydik, o halde kur şokunun hemen ardından neden 21.12.2021 tarih ve  31698 sayılı Resmi Gazetede ilanı ile bankacılık sektörünün duayeni, dış güçlerin ve FED'in önemli ortağı olan JP Morgan'dan finansal danışmanlık hizmeti almaya karar verdik?

Kur şoku ve faiz politikası sermayeye göz kırpan bir senaryonun ürünü müydü? Bunların hepsi üzerine düşünülmesi gereken konular. Bununla birlikte danışmanlık hizmeti aldığımız bu JP Morgan Türkiyenin dış borcu ile ilgili Kasım 2023-Mart 2024 döneminden sonra cari açığın artık yönetilemeyeceğini ve açığın daha da büyüyeceğini belirten bir rapor yayınlamıştı. Yani herşey JP Morgan ile yapılan danışmanlık anlaşması öncesi oluşturulmuş bir zeminde kur şokuna bağlı olarak cari denge bozulmuş, kur korumalıyla birlikte ortaya çıkan parasal genişlemeyle beraber alım gücünü düşmüştü. En dikkat çekici husus ise borçlanma maliyetlerinin artmasına rağmen politika faizi enflasyonun altında bırakılmıştı. Bu süreçte ise en büyük kârı ticari bankalar yapmış ve yüksek kâr marjlarına ulaşmıştı. Bir diğer husus dünyada FED'in yüksek faiz politikası gerçeği vardı. Bankaların portföyünde uzun vadeli ve düşük faizli krediler ile düşük faizli tahviller buluduğundan FED'in yüksek faiz politikası bankaların faiz gelirlerini düşürmüş, bankalar bu süreçte önemli zararlara maruz kalmıştı. Nihayetinde geçtiğimiz yıl Avrupa'nın en büyük bankalarından Credit Suisse ve Amerikan finans kuruluşu First Republic Bank'ın batışı dünyada bankacılık krizinin ortaya çıkacağı tartışmalarının fitilini ortaya atmıştı.

Bu gelişmelerin ardından ülkemizdeki dolarizasyon ve dünyada yaşanan riskler dolayısıyla Merkez Bankası ticari bankaların zorunlu karşılık oranlarını arttırmış ve ticari bankalar kredi musluklarını kapatmak zorunda kalmıştı. Peki İsviçre'nin sanayileşmesinde önemli rol oynayan ve kara para aklama ile suçlanan Credit Suisse çöküşünü hızlandıran olay neydi? Credit Suisse'in en büyük hissedarı olan Saudi National Bank'in Yönetim Kurulu Başkanı Ammar Al Hudari'nin, Credit Suisse'deki yaklaşık %10'luk hisse oranlarını artırmayacaklarını ve banka likidite ihtiyacı duyarsa destek sağlamayacaklarını belirtmesiyle ortaya çıkmıştı. Bankanın yaklaşık beşte birine Ortadoğulu hissedarlar sahipti. Diğer taraftan First Republic Bank'ın iflasının ardından batan bankayı JP Morgan satın aldı. Yani finansal danışmanlık aldığımız dış güç. Dünya Ekonomik Forumu'nun ve Post Washington uzlaşısının yeni paradigması olan mülksüzleştirme senaryosunun ülkemizde yaşanan kur şoku ile olan bağı ve dış güç JP Morgan ortaklığı güdümünde hareket eden iktidarın mülksüzleştirme yönündeki motivasyonu nedir?

Bankacılık krizi ile mülksüzleştirme arasındaki denklem aslında çok basit. Gelir tek başına servet sahibi olmaya yeterli bir araç değildir. Bir diğer araç dış finansman yani borç paradır. Dünyada ve özellikle ülkemizde artan gelir ve servet eşitsizlikleri orta ve alt gelir grubundaki kişilerin borçlanmaya mülk sahibi olabileceğini var saydığımızda bankacılık krizi ile mülksüzleştirme arasında doğrudan bir ilişki var olduğunu görebiliriz. Aynı şey ulus devletler içinde geçerlidir. Ulusların zenginliği esasen o ülkenin vatandaşlarının refahı ve kişi başına milli geliri ile ölçülür. Ayrıca devletler kamusal mal ve hizmetlerin sunumunda bazen dış finansmana yani borca ihtiyaç duyabilmektedir. Bu noktada ülkelerin dış borç yönetimi hayati önem taşır. Çünkü dış borç ödenemez hale gelindiğinde temerrüde düşer, moratoryum ilan eder, dış güçlerin ve neo-liberallerin mülksüzleştirme laboratuvarında denek hale gelirsiniz sonuç olarak geldik. Merkez Bankası'nın başına getirilip de 7 ay sonra istifa eden Hafize Gaye Erkan, Merkez Bankası'nın başına getirilmeden önce, iflas eden First Republic Bank’ın yönetim kurulu başkanıydı. Sonra bizim finansal danışmanımız JP Morgan satın aldı. Geçtiğimiz günlerde Mısır döviz darboğazında olduğu için bir sahil kasabasını sattığı haberi yapıldı. Yani biz de yakında Mısır'da olduğu gibi toprak satmaya hatta kasaba satmaya başlayabiliriz.