Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Asgari Ücret Ve Devletin Taraflılığı

Parlamentonun gündeminde iki konu bulunduğuna göre, bugünkü yazımızda da bu konulara değinmek gerekmektedir. Bütçe ve asgari ücret konuları teknik olmakla beraber, halkımızı, özellikle de emekçileri ve emeklileri yakından ilgilendiren konulardır. İki konuyu bir arada ele almamın bir sebebi de, hükümetin toplumun hangi kesiminin yanında olduğunu sergilemektir. Zira bir sistem olarak kapitalizmin gerçek yüzü en net olarak kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Türkiye krizin de ötesinde giderek derinleşen ekonomik ve sosyal çöküş yaşıyor. Enflasyon paranın değerini eritmekte ve IMF destekli ithal elemanlarla alınan tüm önlemlere rağmen ekonomik kriz durdurulamıyor, tam tersi derinleşiyor. Maalesef bu gidişatın bilincine varamayan parlamenterlerimiz parlamentoda kebap ziyafetleri yaparak bütçe görüşmeleri ve asgari ücret konularını ilgili komisyonlarda görüşmekteler.

Asgari ücret konusuna baktığımızda, yükselen fiyatlar karşısında doğal olarak ücret de, asgari ücret de hızla erirken bir miktar zam gibi bazı çereler düşünülmektedir. Ücretin yükseliş hızı enflasyon hızının altında kaldığından yapılan zamlara rağmen ücret ve asgari ücret satın alma gücü olarak yükselmiyor, eriyor. Bu durum kapitalizmin sömürücü yüzünün göstergesidir. Ne var ki, emekçiler asgari ücret yükselirken bir süre mutlu olur, fakat zamanla enflasyon yükselerek ücret yükselişlerini eritirken mutluluk kâbusa dönüşür. Zira, ücret yükselişlerinde yaşanabilecek mutluluğun gerçek olabilmesi enflasyonun durdurulmasına bağlıdır. Asgari ücretin arttığı ilk dönemde yaşanan mutluluğun sebebine iktisat yazımında  “para yanılsaması” adı verilir. Yani, emekçiler yükselen asgari ücretin ilk dönemlerinde satın alma gücünde de aynı derecede yükselme sağlanacağı aldatmacası yaşar, fakat bu durum asla gerçekleşmez. Ücretlerin enflasyon karşısındaki macerası böyle hüzünlüdür. 

Parlamentoda bu arada sermaye için de bir tasarı görüşülüyor. Sermaye için enflasyon muhasebesi konusu görüşülüyor, muhtemelen de bu tasarı yasalaşacaktır. Nedir bu enflasyon muhasebesi diye konuya eğilirsek, yanıtımız şu olur: Sermaye gelirleri, yani işletmelerin ve şirketlerin kârları vergilendirilirken, matrah olarak yıllık kazancın enflasyondan arındırıldıktan sonra ele alınması yoluna gidilmek istenmektedir. Örneğin, 1000 liralık gelir %10 oranında vergiye tabi olursa, 100 lira vergi ödenmiş olacaktır. Enflasyonun da %10 ise, 1000 liralık kazancın gerçek değeri 900 lira civarında olacak, dolayısıyla vergi de daha düşük olacaktır. Başka bir açıdan bakacak olursak, şirketlerin kârları vergilendirilirken enflasyon nedeni ile gerçek kâra ilaveten bazı varlık değerleri üzerine de vergi salınmış olmaktadır. İlk bakışta enflasyon muhasebesi sermaye kazancı sağlayan mükellefler için fevkalade haklı görülebilir. 

İşte tam da bu bağlamda, enflasyonist dönemlerde sermaye kazançlarının enflasyonun eritici etkisine karşı korunması haklı oluyor da, aynı sistem, yani enflasyona göre dönemsel artışlar sağlanarak ücretlerin korunması neden düşünülmüyor? Kısacası, enflasyondan arındırılmayan ücretin vergilendirilmesi, hem de stopaj yoluyla, yani ücret ilgili elemanın cebine dahi girmeden vergilendirilmesi nasıl oluyor da haklı oluyor? Üstelik emek gelirlerinin ilk dilimi hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri uygulamalarından da daha yüksek oranda vergilendirilmekte olup, gelir basamakları da fevkalade basık olduğundan çoğu gelirlerin üst gelir dilimlerine yükselişi yılın ortasından itibaren gerçekleşmektedir. Görülüyor ki, sermayeye öz evlat muamelesi yapan devlet, emekçilere ve emeklilere maalesef üvey evlat muamelesini reva görmektedir. 

Bu durum karşısında iki farklı senaryo halinde bir öneri geliştirelim. Birinci senaryoda, sermayeye enflasyon muhasebesi uygulanmasın, ücreti de bugünkü sistemden vergilemeye devam edilsin. Sermaye gelirlerine enflasyon muhasebesi uygulanmaması durumunda sermaye sahibinin sadece kârları değil, varlıklarını da kısmen vergilendiriyor olacaktır. Bu senaryoda, patronların varlıklarını, hatta aşırı varlıkları sömürü olarak tanımlarsak, patronun servetine kattığı sömürülen payların bir bölümünün vergilendirilerek, giderek yoksullaşan emekçilere ve/emeklilere gelir artışı olarak yansıtılması makul olmaz mı? Hükümet, böylece asgari ücret konusunda emekçileri sermayeye ezdirmeme konusunda daha samimi davranarak, emekçilere ve emeklilere de dönem aralarında ayarlama yaparak, ücret gelirlerine de bir anlamda zımnî enflasyon muhasebesi uygulamış olur. Hükümet bu senaryoyu uygulayabilir mi? İşte bu konuda o güçlü gördüğümüz hükümetin, etrafa gürleyen hükümetin ne denli sermayenin emrinde ve güçsüz olduğunu görürüz. 

İkinci senaryoda ise, sermaye gelirlerine enflasyon muhasebesi uygulayan devlet, aynı şekilde emek gelirlerine de çeşitli modeller halinde enflasyon muhasebesi uygulasın. Emekçilere uygulanacak enflasyon muhasebesi vergi dilim uzunluğu ya da basamak yüksekliği ile rahatlıkla ayarlanabilir. Kısacası, istendiği durumda rahatlıkla emek gelirleri de enflasyondan arındırılabilir. Doğal olarak bu tür önlemler kamu gelirlerini kısıtlar. Kamu gelirleri açısından alınabilecek önlem ise, klasik ifadesiyle yüksek gelir sağlayandan yüksek oranda vergi almaktır. Fakat bu ilke söylendiği kadar kolay uygulanamaz. Birincisi, paraya ihtiyacı olan bir hükümet parayı olabildiğince ürkütmemeye çalışır. İkincisi, hükümet sermayeye vergi avantajı sağlayarak böylece üretimi ve istihdamı geliştirdiğini ileri sürer. Bu savların bir kısmı geçerli olabilir, fakat bir kısmı anlamsızdır ve uygulanmaz. Fakat işin özünde, KİT’leri ve tüm kamusal malvarlığını özel kesime devretmiş olan bir siyasi yapının sermayeye teslim olması kaçınılmazlığı yatmaktadır. Görülüyor ki, meselenin temelinde sömürücü kapitalist sistem ve sistemin temel unsuru olan sermayenin sadık bekçisi devlet ve hükümet yer almaktadır.  

İşte emekçi dostlarımız, kriz dönemlerinde devlet denen aygıtın sermayeye ve emeğe karşı davranışı çok nettir; devlet daima sermayenin yanındadır, zira sistemin adı “kapital-izm”dir. Ne var ki, devlet aygıtı çeşitli manevralarla kendisini emeğe de sevimli göstermeye çalışabilir. Örneğin, devletin emeği sermayeye ezdirmeme görüntüsü olarak asgari ücret sürecini kullanma görüntüsüne aldanılmamalıdır. Bu muamele, aslında sermaye yanlı devletin sistemi meşrulaştırma ve emekçileri sermayeye karşı bilenmemeleri için yatıştırma faaliyetinden başka bir şey değildir. Bilinmelidir ki, bu sistemde emekçilere verilen her bir kuruş, ileriki dönemlerde aynısıyla, hatta zaman zaman kat kat fazlasıyla geri alınır. Bu durumun çok net yaşandığı, fakat her nedense kimi aydın çevrelerinin dahi sıkça dile getirdiği refah devleti ya da sosyal demokrasi uygulamalarının nasıl aldatmaca olduğunu gelecek yazılarda ele alalım.