Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Gaziantep soygunu-3 'Türk sokağı manzarası!'

“Gaziantep Soygunu” Anadolu’nun 19.yüzyıl sonlarında Alman Emperyalizmi tarafından, yerli işbirlikçilerinin yardımıyla nasıl talan edildiğinin en özgün göstergelerinden biridir.

Bergama’nın Zeus Sunağı ve heykellerinin yurt dışına kaçırılışıyla birlikte bu olaylar sırasında yaşananlar ibret vericidir.

Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin Müzeler Müdürlüğü görevinde, tarihi eserler konusunda en yetkili kişi konumunda bulunan Osman Hamdi Bey’in duruşu ilginç olmaktan öte devlet yönetimi açısından ürkütücüdür.

Osman Hamdi Bey’i yıllardır “Çağdaş Türk resminin kurucu öncüsü”, “müzeciliğin babası”, tarihi eserleri koruyucu “Asar-ı Atika Nizamnamesi’nin mimarı” diye tanıtılır. 

Ancak bu resmî hikâyenin parlak cilası, çok değerli araştırmacılardan alınan bilgilerle kazınınca Gaziantep, muhtemelen Bergama Soygununun, çıplak yüzü ortaya çıkar.

 Bergama’dan Zincirli’ye, Nemrut’tan Berlin’e uzanan bu sömürü hattında, yalnızca bir Alman mühendisin, Carl Humann’ın bitmek bilmez hırsı değil; Alman Emperyalizminin can yakıcı marifetleri, Osmanlı bürokrasisinin içinden yükselen, bir anlamda siyasi, bir anlamda Batı hayranlığıyla iç içe geçmiş “içeriden iş birliği” de görülür.

 “Gaziantep Soygunu” yazı dizisinin bu üçüncü bölümünde, Osman Hamdi’nin ressam kimliğiyle devlet adamlığı arasındaki gerilim hattına, “Türk Sokağı Manzarası” tablosunun ve oryantalist bakışın gölgesinde yakından izlenebilir.

 Bir yanda milyonlarca dolara el değiştiren “Kaplumbağa Terbiyecisi”, “Kur’an Okuyan Kız”, “Cami Önü” gibi tablolarla beslenen kült bir sanatçı imajı; diğer yanda Bergama ve Gaziantep’in taş taş, kabartma kabartma boşaltılmasına kapı aralayan kararlar… 

Bu yazı, Osman Hamdi’nin fırçasından çıkan parlak renklerin arkasında hangi siyasal ve ekonomik ilişkilerin, hangi pazarlıkların, hangi “Türk Sokağı”nın saklandığını sormaya devam ediyor.

***

Müzeyi Hümayun (Osmanlı Müzeler) Müdürü Osman Hamdi Bey’in Almanlar için yaptığı ve sattığı “Türk Sokağı Manzarası” adlı resim tablosu günümüzde Berlin Devlet Müzesi’nde bulunuyor.

Yine Hamdi Bey’in, onca meşguliyeti içinde pek sevdiği ve birlikte kendilerince çok başarılı (!) işler çevirdiği Alman tarihi eser kaçakçısı Carl Humann’ın da bir portresini 1894’de yaptığı biliniyor, bu resmin şimdi nerede ve kimin elinde olduğu bilinmiyor.

Bu bağlamda, döneminin yaşamı üzerine kendi tarzı ve üslubuyla birçok başarılı tabloya imza atan Osman Hamdi Bey’in ressam kimliği, tarihi eserlerle ilgili tutumu ve taşıdığı Devlet sorumlulukları, tarihi eserlerin korunması, müzecilik gibi önemli toplumsal konuların yanı sıra Türk resim sanatı açısından da uzun yıllardır tartışılıyor.

Yansıttığı görüntüler, resim yapmaktaki amacı, kullandığı teknik sahip olduğu devlet adamlığı vasfı ile birlikte dikkat çekiyor, hakkında bu yönde de birçok yorum değerlendirme yapılıyor.

Osman Hamdi Bey’in ressam olarak Dünya ve Avrupa’da tanınmak tutkusu, onun Almanlara sattığı bir tablosu karşılığında Gaziantep ve Bergama’nın muhteşem tarih eserlerinin Carl Humann adlı Alman mühendis tarafından yurt dışına çıkarılması/kaçırılmasına, bu konuda neredeyse tek karar verici kişi olarak göz yummasına, ses çıkarmamasına değer miydi acaba? 

Tabii ki bu ağır olumsuz tutum bağlamında insanın aklına çok daha kötü şeyler gelebilir.

(Gaziantep-Zincirli’den maalesef Hamdi Bey’in göz yumasıyla (!) Alman C.Humann tarafından parça parça kaçırılan eserlerden biri, “Antep aslanı”- Berlin Önasya-Vorasietische Müzesi))

***

Hayatı boyunca iyi bir ressam olarak anılma uğraşı içine olan Osman Hamdi Bey, geride bugün de çok değerli bulunan ve seçkin koleksiyonlarda yer alan resimler bıraktı.

Katkıda bulunduğu, 1884 yılında çıkarılan Asarı Atika Nizamnamesiyle “tarihi eserleri korumak için yola çıkıp, Bergama-Gaziantep- Aydın Menderes Magnesia’sının talan edilmesine yol açan” karar ve eylemlerinin yanı sıra, sahip olduğu güzel ve alımlı resim yapma yeteneğini, bir ölçüde kendi çıkarları için kullanması çok trajiktir.

1860’ta, 17 yaşındayken hukuk öğrenimi için Paris'e gönderilen Osman Hamdi, Paris'te kaldığı 12 yıl boyunca yaptığı hukuk öğreniminin yanında, o dönemin ünlü ressamlarından Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaptı.

İyi bir resim eğitimi aldı. 

Resim yapmayı seviyordu ve hayatı boyunca resim yapmayı sürdürdü.

Kendine özgü bir resim üslubu geliştirdi. (Edhem Eldem, “Making Sense of Osman Hamdi Bey and His Paintings,” Muqarnas: An Annual on the Visual Cultures of the Islamic World 29, 2012, s. 339-383)

Onun resimlerinde desen titizlikle işlenir, anatomi ve perspektif hâkimiyetiyle yüzeyler, eserlerinde bir fotoğraf ayrıntısıyla açıklıkla çizilir; fırça darbeleri gizlenir.

Işık, kontrollü olarak yan ve üstten süzülür; resme derinlik kazandırır. (Mary Roberts, “Osman Hamdi and Ottoman Aestheticism,” in André Dombrowski and Hollis Clayson eds., Is Paris Still the Capital of the Nineteenth Century? Essays on Art and Modernity, 1850–1900, Routledge, London and New York, 2016, s.131-152)

Renk ve doku açısından sıcak, zengin renkler kullanır; kumaş, çini, hat, halı gibi yüzeylerde malzeme farklılıkları belirgin haldedir.

Resimlerindeki cami/medrese içleri, mihrap-minber, çini ve kitabe ayrıntıları neredeyse belgesel doğrulukla aktarılır.

(Osman Hamdi Bey and the Americans, John Henry Haynes & Hermann Vollrath Hilprecht ///  Osman Hamdi Bey: Bir Osmanlı Aydını: Pera Müzesi yayınları, 2011)

Bu olgu, Osman Hamdi’nin müzeci kimliğinin tuvale yansıması olarak kabul edilir. (Wendy K. Shaw, Possessors and Possessed: Museums, Archaeology, and the Visualization of History in the Late Ottoman Empire, University of California Press, 2003)

Bilgi ve eylem: Alim, hattat, müderris gibi okuyan-yazan figürler resimlerinde sıkça kullanılır. (Mary Roberts, aynı eser, s.131-152)

Bu durum, bilginin sahneye alınması, kültürel özneyi kurma çabası olarak görülse de Doğu Dünyasının içten egzotikleştirilmesi (yabancıllaştırılması) olarak da yorumlanır.

Birçok resminde Osman Hamdi kendi suretini kullanır.

(Osman Hamdi Bey: Bir Osmanlı Aydını: Pera Müzesi Yayınları 2011)

Güncel politikadan, ülke sorunlarında da pek uzak durmaz.

Çok ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” gibi yapıtlarında, Osmanlı Devleti’nin reform ve modernleşme girişimlerinin —kaplumbağaların ağır hareket etmesiyle— yavaş ilerlediğini simgesel bir dille belirtir. Kaplumbağa (muhtemelen kendisi olan kişi tarafından) bir sopayla yönlendirilmeye çalışılır. 

(Buse Uzun & Gültekin Akengin, Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosunda Kaplumbağa Alegorisi, Akademik Sanat Dergisi, Dergi Park, 2023).

 Müthiş bir “ego!

 (Osman Hamdi Bey resimleri ile ilgili Pera Müzesi tarafından hazırlanan kapsamlı kitap. Kapağında ressamın “Kaplumbağa Terbiyecisi” resmi)

***

Kimi yorumculara göre, bir Osmanlı entelektüeli olarak Osman Hamdi’nin yazı ve mimariyi bilgi nesnesi kılarak “Doğu”yu onurlandırdığı kabul edilir.

Resimlerinde yerel mekânın sahnelenişi ve dekoratif zenginlik dikkat çekicidir. (Wendy K. Shaw, Possessors and Possessed: Museums, Archaeology, and the Visualization of History in the Late Ottoman Empire, University of California Press, 2003)

Figürler genelde ağırbaşlı ve düşünceli hâldedir.

Kişilerde eylem yerine düşünsel, ruhsal, “tinsel” bir yapı öne çıkar. (Dr. Sedat Yerli, International Journal of Interdisciplinary Intercultural Art, Cilt 5, Sayı 11, 2020)

Resimlerde törensel bir hava, anlatıdan çok bir “iç dünya” sezilir. Zaman sessiz ve durağandır.

Tabloların içine çizilmiş çerçeveler, “çerçeve içinde çerçeve”, izleyicinin bakışını yazıya (“hat”a) ve figüre yönlendirir.

Levha, sayfa gibi yazılar bir “ikon” gibi konumlanır; metin, resimde ikinci bir figür işlevi görür. (Pera Müzesi, 2011)

Bu bağlamda, uzmanların yorumuyla; tekniğindeki yüksek yetkinlik, eşsiz mimari ve hat bilgisi, alegoriyle (simgesel bağlantıyla) modernleşme yanlısı olduğunu sezdiren yaklaşımıyla geç Osmanlı ruhunu görünür kılması, doğru biçimde belgelemesi ve öznel bakışı, Osman Hamdi’nin sanatının güçlü yanlarıdır.

***

(Gaziantep-Zincirli’den maalesef Hamdi Bey’in göz yumasıyla (!) Alman C.Humann tarafından kaçırılan eserlerden biri- Berlin Önasya-Vorasietische Müzesi)

Öte yandan, Hamdi Bey’in bu cazip sanat anlayışı ve üretimine yönelik eleştiriler de yoğun ve derindir:

Bilimsel dilinin katı, deneysel arayışların ise sınırlı olduğu bildirilir:

Tuvale çizdiği zengin dekor, zaman zaman figürün önüne geçer:

Alegorileri (andırdığı olgular) fazla didaktiktir; yani öğretici ama yer yer kuru ve sıkıcıdır.

Resimler Doğu, Osmanlı, İslam dünyasının renkli yaşamını ince ayrıntılarıyla birlikte yansıtır.

Genel anlamda Batı’da doğmuş bir bakış akımı olan “oryantalizm” ile ilişkilendirilir.

Oryantalizm kelimesi, Latince “oriens”, “doğu” sözcüğünden gelir. 18.–19. yüzyıllarda Avrupa’da “Doğu”yu —özellikle İslam, Arap, Osmanlı, İran ve Hint kültürlerini— inceleyen bilimsel, sanatsal ve entelektüel bir yönelim anlamında kullanılmıştır.

Avrupa’da doğan Oryantalist Resim sanatı, Doğu’yu yabancı ve egzotik (yabancıl) bir gözle betimlemiştir.

Renkler sıcak, sahneler masalsı, figürler teatraldir (tiyatro özelliği taşıyan). Bu “Doğu”, Batı’nın hayal gücüyle inşa ettiği bir Doğu’dur; gerçek olmaktan çok temsili bir imgedir.

Bu tutum, Batılıların kendi gözlemlerini ya da görmek istediklerini resim ve diğer sanatlarda, biraz da aşağılayıcı biçimde kullandıkları yönteme verilen ad olan “Batı Oryantalizmiyle” görsel akrabalık taşır.

Kimi yorumcular Osman Hamdi’nin üslubuna “İçeriden Oryantalizm” der ve figürün dekor karşısında ikincilleştiğini savunur.

Bir başka deyişle, bir Doğulunun bir Batılı gözüyle resim yapmasıdır bu.

(Aleksandra Solovyev, The Subversion and Orientalism of Osman Hamdi’s “Mihrab”, Columbia University, Bowdoin Journal of Art, 2018)

Bu bağlamda resimlerin taşıdığı politik ve sosyo-ekonomik mesajlar, Osmanlı Devleti’nde önemli idari görevlerde bulunmuş bir ressamın, neredeyse Doğulu’ya içten bir eleştirisi gibidir.

Sanat eleştirmeni Oğuzhan Yalçın’a göre: “Oryantalizm, daha geniş anlamıyla Batı’nın Doğu hakkındaki imajları ya da Doğu’ya ilişkin kolektif muhayyilesidir”.

“En eski anlamıyla Doğu’ya merak duymak, Doğu’yu incelemek ve sanatta Doğu’ya özgü temaları işlemektir.

Ancak bu ideoloji, Doğu’yu Batı’dan özde farklı, aşağı ve değişmez; zaman içinde donmuş bir dünya olarak görür.”

Edebiyat ve resim eserlerinden gazete yazılarına, teolojik (dinsel) tartışmalardan bilimsel çalışmalara, batılı siyaset adamlarından popüler karalamalara varıncaya kadar Batılı zihin dünyasının her noktasında izi sürebilecek bir alandır.

Oryantalist düşüncenin sanata etkileri, 1798’deki Napolyon’un Mısır Seferi’nden sonra yoğunlaşmıştır.

Bu dönemden itibaren Avrupalılar, artık kendilerini “vaktiyle saygın bir rakip durumundayken şimdi zayıf ve bitap düşmüş, kendini bile idare edemeyen Doğu’ya ‘ışık’ ve ‘özgürlük’ götürme misyonuyla donanmış” olarak görmeye başlamışlardır.

(Oğuzhan Yalçın, Osman Hamdi Bey Üzerinden Oryantalizme Bir Bakış, Düşünen Şehir [Şehir Akademi], 2019, s.158–163)

Osman Hamdi’nin Oryantalizm ile kavramsal ilişkisi Osama Makdisi, Z.Çoşkun,  Wendy M.K Shaw, Edhem Eldem, Per Bauhn gibi tarihçi, sanat kuramcıları ve eleştirmenleri tarafından geniş bir şekilde tartışılmıştır.

***

(Osman Hamdi’nin tartışmalı “Genesis-Yaradılış” tablosu)

Oğuzhan Yalçın’ın Osman Hamdi resimleri üzerine yaptığı değerlendirmeler oldukça anlamlı ve eleştireldir:

“Bütün bilinen eserlerinde rastladığımız oryantalist unsurların belki de özetini görebileceğimiz, “Mihrap” olarak da bilinen “Yaradılış (Tekvin)” (1901) adlı tablosu bu açıdan ilginç bir örnektir.

Onun iç dünyasını ve düşünce yapısını bir ölçüde değerlendirme olanağı sağlar.

“Şu anda nerede olduğu bilinmeyen bu tabloyu Osman Hamdi, kendi üslup özelliklerine uygun biçimde, süslü bir mihrabın önünde büyük bir rahleye oturmuş sarı elbiseli bir kadın figürüyle; önünde tüten bir buhurdan ve yere dağılmış kitaplarla resmetmiştir.”

“Yaşadığı döneme göre “modern” sayılabilecek, Batılı bir kadının görünümündeki figür, mihraba sırtını dönmüş biçimde rahle üzerinde oturmaktadır.

İslam inanç ve düşünce dünyasında mana âlemine açılan bir kapı, bir geçiş, bir eşik kabul edilen mihraba —İslam âleminin kıblesini gösteren bu kutsal mekâna— karşı takınılan bu tavır ve duruş, bir bakıma Doğu düşüncesinin ve inanç mirasının sembolik reddi olarak yorumlanabilir”.

Osman Hamdi Bey’in torununun torunu olan, Boğaziçi Üniversitesi’nden, tarih profesörü Edhem Eldem, “tablonun adının Yaradılış olmasının tesadüf olmadığını; figüre dikkatlice bakıldığında kadının hamile olduğunu, bu durumda eserin analığın ve hayat vermenin bir alegorisi, yaşamın bir övgüsü olarak değerlendirilebileceğini yazar”. Kadın adeta bir tanrıça gibidir. (Edhem Eldem, “Making Sense of Osman Hamdi Bey and His Paintings,” Muqarnas: An Annual on the Visual Cultures of the Islamic World 29, 2012, s. 339-383)

Orhan Yalçın’a göre, tablodaki en dikkat çekici unsurlardan biri, figürün ayaklarının altına serpiştirilmiş kitaplardır.

“Bu kitaplar dikkatle incelendiğinde, açık olan birkaçının Kur’an-ı Kerim olduğu görülür.

Bunun dışında Zend-i Avesta (Avesta Şerhi) gibi diğer kutsal kitapların da resmedildiği anlaşılmaktadır”.

Bu konuda sanat eleştirmeni Sezer Tansuğ’un sözleri çarpıcıdır:

“Avrupa’da hiçbir oryantalist (doğu yaşamını çizen) ressam, cami mihrabı önündeki rahleye model olarak bir Ermeni kızını oturtup, ayaklarının altına Kur’an-ı Kerim sayfalarını yayacak kadar ileri gidememiştir.” (Sezer Tansuğ. Çağdaş Türk Sanatı. Remzi Kitapevi.2005)

O. Yalçın devam eder: “Burada oryantalizmin ulaştığı nokta, Doğu’yu çok iyi bilen, Doğu’da yaşayan bir ressamın, kendini Batı’ya ispat etmeye çalışan; oryantalizmi içselleştirmiş Doğulu aydın profili olarak belirir.”

“Tablonun 1903 yılında İngiltere’de sergilenmesi sırasında, eser fazla ciddiye alınmamış, sıradan ve vasat bulunmuştur.”

“Bu durum, Osman Hamdi Bey’in sanat anlayışının, döneminin hızla değişen sanat dünyasının oldukça gerisinde kaldığını gösterir.”

“Her ne kadar yüzünü Batı’ya dönmüş olsa da Osman Hamdi Bey’in Doğulu kimliğinden tamamen sıyrılamadığı açıktır.”

(Oğuzhan Yalçın, “Osman Hamdi Bey Üzerinden Oryantalizme Bir Bakış,” Düşünen Şehir – Şehir Akademi, 2019, s.158–1

(Osman Hamdi “Cami Önü” tablosu)

***

Toplumsal ve yönetsel konumu, kişiliği, sanatı, verdiği kararlar ve eylemleriyle hakkında çok farklı görüşler ileri sürülen Osman Hamdi Bey’in sanatı da görüldüğü gibi, çeşitli yönleriyle tartışmaya açıktır.

Sanat tarihçisi Habibe Bektaşoğlu, Hamdi Bey’in Doğu kökenli bir insan olarak bakış açısının ve yaşam deneyimlerinin (dolayısıyla resimlerinin) doğası gereği farklı olduğunu belirtir.

Batılı oryantalistlerin fantastik sahneler (harem, hamam, çıplak kadınlar) tasvir etme eğiliminde olmalarının aksine Hamdi Bey, Doğu'yu vakarlı, saygılı ve otantik bir biçimde sunmaya odaklanmıştır. (https://www.trtworld.com/article/13743763)

Yine sanat tarihçileri Semra Germaner ve Zeynep İnankur, Hamdi Bey’in, (Batılıların çizdiği) “kaderci, tembel ve şehvet düşkünü Şarklılar” yerine “Osmanlı aydınlarının okuduğu veya tartıştığı” sahneleri resmetmeyi tercih ettiğini savunurlar. (https://www.trtworld.com/article/13743763)

Prof. Edhem Eldem’in büyük dedesi Osman Hamdi Bey’in resimlerinin oryantalizm ile ilişkisi konusunda görüşü ise farklıdır:

“Batılı Oryantalist resim tanımı; biçim, konu ve eğilimlerinin çoğunu benimseyen onun sanatsal üretimi için daha doğruydu. Sekiz yılını Paris’te geçirmiş, iki kez Fransız kadınlarla evlenmiş, ailesi ve meslektaşlarıyla Türkçeden çok Fransızca konuşup yazmış bir adam için Oryantalizm büyük olasılıkla hem bir yan etki hem de yaşam biçiminin bir ifadesi haline gelmişti. [...] 

Kulağa hayal kırıklığı gibi gelse de onun temel motivasyonunun [...] estetik açıdan hoş, teknik açıdan ikna edici ve kültürel açıdan tutarlı bir İslami Doğu vizyonu sunarak Batılı bir izleyici kitlesinin beklentilerini karşılamak olduğuna inanıyorum” Eldem, E. (2012). Making Sense of Osman Hamdi Bey and His Paintings, Muqarnas (29): 339–383. Eldem, E. (2014). Nazlı’s Guestbook: Osman Hamdi Bey’s Circle, Istanbul: Homer Kitabevi).

“Hamdi’nin resimleri bir tepki, isyan ya da yıkım biçimi olarak değil, daha ziyade bir satış stratejisi olarak görülmelidir” (Eldem, E. (2018). Osman Hamdi Bey Beyond Vision, Istanbul: Sakıp Sabancı Müzesi. Ersoy, A. (2010). 

Hamdi Bey’in resimlerinin oryantalist mi yoksa hümanist mi olduğun tartışan İsveçli Pratik Felsefe bilgini Prof.Per Buhn E.Eldem’in Osman Hamdi’nin sanatsal motivasyonuna dair bu görüşünü oldukça küçümseyici bulur. (Onun) Osman Hamdi’nin Batılı sanat alıcılarının dikkatini çekecek bir sanat yaratarak sadece bir fırsatçı olduğunu öne sürecek kadar ileri gittiğini bildirir. (Pehr Bauhn’dan Çeviren: Fatma Fulya Tepe Öz. “Osman Hamdi Bey – Osmanlı Oryantalisti mi Yoksa Hümanist Osmanlı mı?” https://aydinsanat.aydin.edu.tr/wp-content/uploads/2023/12/AYDIN-SANAT-ARALIK-2023-9-18-7.MAKALE.pdf?utm)

***

(Osman Hamdi Türk Sokağı Manzarası resmi)

Bütün bu sanatsal değerlendirmeler ve yorumlar bağlamında, Bergama ve Gaziantep’in tarihi eserlerinin yurt dışına kaçırılmasında Osman Hamdi Bey’in Alman Devleti’ne sattığı “Türk Sokağı Manzarası” resminin ayrın bir yeri vardır.

Bu eser de onun sanatı, dünya görüşü ve eylemleri konusunda açık ipuçları verir.

Osman Hamdi bu resimle de bir şeyler söylemektedir! Ne?

Bu tabloda, Alman’a benzeyen Batılı yabancılar veya tüccarlar, yanlarında hizmetçileriyle birlikte İstanbul’da bir sokakta, Doğulu yerel satıcılardan halı almak için muhtemelen pazarlık yapmaktadır.

İstanbul-Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat Anabilim Dalı bilim insanlarından Prof. Funda Berksoy konuyla ilgili değerlendirmesini şöyle aktarır:

“Resimde Osman Hamdi, iki kültürü karşı karşıya getirir ve aralarındaki farklılıkları vurgulamak ister.

“Doğulu” ve “Batılı” figürler, oryantal bir ortamda birbirlerine karşı konumlandırılmıştır.”

(Prof. Şirin Funda Berksoy: “Osman Hamdi Bey’s Turkish Street Scene and Late-Nineteenth-Century Power Relations between the Ottoman and German Empires” makalesi yazarı)

“Aralarındaki farklar, resimde kıyafetler ve pozlar aracılığıyla vurgulanmıştır. Bunlar, Batılılar ve Doğulular arasında bir hiyerarşi (üstünlük) kurmaya hizmet eder.”

“Batılı”, sömürgeci iradenin kontrol edici bakışı aracılığıyla bu resimlerde örtük olarak mevcuttur”.  (Funda Berksoy. Zeitschrift für Kunstgeschichte. Volume. 88. 2025)

Filistinli-Amerikan sanat eleştirmeni Prof. Edward Said’in Oryantalizm adlı kitabında, “Batı, ilerleme ve gelişmeyi temsil ederken; Doğu, durağanlık ve durgunluğu temsil eder hale geldiğini” vurgular. (Edward W. Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, çev. Berna Yıldırım, İstanbul, Metis Yayınları.)

Prof.Funda Berksoy, görüşünü açıklamaya devam eder: 

“Osman Hamdi Bey’in (kaçakçı) Carl Humann aracılığıyla Almanlara sattığı “Türk Sokağı Manzarası” resmi, o dönemin politik ortamına da gönderme yapıyor kabul edilebilir.”

“Resimdeki “Batılı” ailenin Alman olduğu varsayımı doğruysa, kompozisyon — yukarıda belirtilen tüm özelliklerle birlikte — Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskın konumunun kabulü ve imparatorluk stratejileri doğrultusunda Osmanlı topraklarına siyasi, ekonomik ve kültürel sızmasının normalleşmesinin bir temsili olarak okunabilir.”

“Hatta “Batılı/satın alıcı” adamın muhtemelen Carl Humann olduğu bile iddia edilmiştir.”

“Osman Hamdi’nin hem bir müze müdürü hem de bir ressam olarak, Almanya’nın emperyal politikaları bağlamında Doğu’ya açılma atılımlarını sorgulamadığı, aksine bunlara uygun biçimde hareket ettiği anlaşılmaktadır.”

“Resimdeki aile, daha genel olarak “Batılı bir aile” olarak ele alınırsa, Osman Hamdi’nin oryantalist (doğulu) üslubunu sorgulamak yerine, onu içselleştirdiği ve resimleri aracılığıyla yeniden ürettiği, hatta güçlendirdiği söylenebilir.”  (Funda Berksoy. Zeitschrift für Kunstgeschichte. Volume. 88. 2025. s. 69–70).

Yani, bir doğulu sanatçı, Osman Hamdi bir batılı gözüyle “doğu yaşamını” resmetmektedir.

***

 

(Yaşar Yılmaz ve Osman Hamdi’nin Öteki Yüzü adlı kitabı. 2023)

“Osman Hamdi Bey’in öteki yüzü” adlı kitabıyla Osman Hamdi Beyin olumsuz eylemleri üzerine dikkati çeken araştırmacı Yaşar Yılmaz, “bir resim uzmanı olmamakla beraber Hamdi Bey’in resimleri hakkında kişisel kanısını” şöyle açıklıyor:

 “1832’de, Batı’da Hamdi’nin doğumundan 10 yıl önce modern resim fikri ortaya atılmıştı. Resimde perspektif kaldırılmış, renk anlayışı değişmişti. Ressam, doğayı olduğu gibi kopyalayan değil, onu yorumlayan kişi olarak kabul görüyordu. Fransız Cezanne, Monet, Manet, Hollandalı Van Gogh gibi ressamlarla, modern resim gelişen fotoğraf teknolojisin de zorlamasıyla ilerliyordu.”

“Hamdi Bey bu yıllarda gördüğü şeyleri, fotoğrafını çektiği nesneleri olduğu gibi kopyalıyordu. Dönemin ressamlarının; örneğin Cezanne ya da Van Gogh’un eserleriyle kıyas edilebilir mi?”

“Batılılar’ın, “Siz büyük ressamsınız” yollu övgülerini, onun eserlerini çok yüksek fiyata almalarını ve övgülerinin sebebini (tarihi eserlerimiz kaçırılmasına göz yumduğunu, izin verdiğini) kitabımda belgeleriyle anlattım. İşte onların pohpohlamalarının etkisinin günümüze kadar geldiği kanısındayım.”  (https://haber.sol.org.tr/haber/bir-mit-yikiliyor-bir-isbirlikci-ve-vatan-haini-olarak-osman-hamdi-bey-379657)

***

(Gaziantep-Zincirli’den maalesef Hamdi Bey’in göz yumasıyla (!) Alman C.Humann tarafından kaçırılan eserlerden biri- Berlin Önasya—Vorasietische Müzesi)

Bütün bu farklı ve çok yönlü görüşlerle birlikte Osman Hamdi’nin resimleri günümüzde de beğeniliyor, önemseniyor.

Alınıyor, satılıyor, iyi para ediyor!

Oryantalist mi hümanist mi olduğu belirgin olmayan ama renkliliğiyle göz alan ve belli bir yeteneğin ürünü olduğu görülen resimler ülkemizde hâlâ çok ünlü ve itibarlıdır.

Resim tablolarının bir yetenek gösterimi, insanı, doğayı, varlığı figürlü ya da figürsüz olarak yansıtan, yeniden üreten bir estetik ürünü olarak değil, ticari bir meta olarak görmek kapitalizmin başlangıcından beri sanat dünyasına yerleşmiştir.

Hele hele günümüzde güzel resim tablolarına sahip olmak, bir burjuva için prestijli olmanın yanı sıra bir büyük sermaye sahibinin ya da odağının güç göstermek istemesiyle neredeyse eşdeğeridir.

Böyle değer biçilip alınan satılan eserler çok pahalıdır!

Londra ve New York’taki Sotheby’s, Christie’s gibi müzayede evleri bunun için vardır.

Osman Hamdi Beyin, özellikle Almanlarla içli dışlı ilişkisi, Türkiye’de devlet ve toplum katındaki konumu, resimlerinin albenisi onun resimlerinin çok para etmesini sağlamıştır.

2004'te "Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu  3,5 milyon dolara; 2016'da “Cami Önü “ tablosu 4,5 milyon dolara; 1881 tarihli "Kur'an Okuyan Kız" adlı resmi 2019 yılında Londra'da  Bonhams müzayede evinde, 7,7 milyon dolara alıcı bulmuştur.

"Kur’an okuyan Genç Kadın" Londra'daki Bonhams'da 6,3 milyon dolara satıldı.) 

***

Osman Hamdi Bey’in, Gaziantep’in tarihi eserlerinin kaçırılması sürecinde Almanlara verdiği kazı ve götürme izni karşılığında kendisini “onurlandırmak” (!) için satın alınan “Türk Sokağı Manzarası” adlı resim tablosunun nasıl ve hangi günlerde Almanlara iletildiği, Berlin Müzesine nasıl ve ne zaman intikal ettiğine ilişkin net bir bilgi yoktur.

Ancak, Hamdi Bey ile bu kaçakçılığı fiilen yürüten Alman mühendis Carl Humann arasında, bu alım satımla daha da yakınlaşan ilişkiler doğrultusunda Almanların Gaziantep-Zincirli’de bu işleri yapması için Hamdi Bey’in yoğun bir caba içine girdiği görülür.

Osman Hamdi Bey, Gaziantep eserlerinin (bu arada muhtemelen Bergama Zeus Sunağı parçaları ve heykellerinin de) Almanya’ya verilmesi için sanki gönüllü olarak gayret göstermektedir.

Ne acı?

  

Prof Funda Berksoy’un aktardığına göre; “14 Şubat 1888’de Humann’a gönderdiği mektupta Osmanlı Müzeler Müdür Osman Hamdi Bey Almanların Zincirli’de kazı yapmasını adeta teşvik eder. İzin için girişimlerini hızlandırmalarını ister.”

Yani “o” onay için ön makam olarak hazırdır.

Alman Devleti tarafından Osmanlı makamlarına, Zincirlide kazı yapmak için “Herhangi bir nedenle talep henüz iletilmediyse, başvuruda bulunmaları için (kendisinin) Almanya’nın İstanbul Büyükelçisini ziyaret etmesinin ona veya bu konuya zarar vereceğini sanmıyorum”, diye bildirir. ((Funda Berksoy. Zeitschrift für Kunstgeschichte. Volume. 88. 2025.s. 62-63) 

Kaçakçı Carl Humann aracılığıyla Alman Devletinin Hamdi Bey’in resim tablosunu satın alacağı/aldığı için mi nedir, Osmanlı Müzeler Müdürünün, Humann’ın Zincirli’de kazı yapması için izin verilmesi hakkında gösterdiği gayretin Osmanlı Devleti tarafınca yanlış anlaşılabileceğinin farkında olmasına rağmen, Osmanlıya başvuru yapması için Alman Büyükelçiyle görüşmeye kalkacak kadar cüretlidir, korkusuzdur.

Açıkça: “Her hâlükârda bana güvenin; bu konunun bir yıl içinde çözülmesini sağlamak için elimden geleni yapacağım.”, der. (F. Berksoy, s. 63).

İşe bakın!

Koskoca Osmanlı Devleti’nin Müzeler Müdürü Osman Hamdi Bey (büyük bir kısmını Almanya’ya götüreceklerini bilerek) Zincirli’de kazı izni almaları konusunda Almanlara “bana güvenin” diyor.

Acaba bu girişimciliğin nedeni, “al tabloyu, ver onayı; kazı iznini” midir?

İnşallah bu durum, yalnızca Almanlara tablo satmakla sınırlı kalmıştır!

Alman Devleti’nin Hamdi Bey’in resim tablosunu almasına aracılık yapan Carl Humann’a da bu çabaları karşılığında Osmanlı Devleti tarafından onurlu (!) bir ödül verilir.

Bergama ve Zincirlinin tarih eserlerini şaibeyle götürmesine göz yumulmasının yanı sıra muhtemelen Osman Hamdi Bey’in önerisiyle Carl Humann’a; Cezmi Yurtsever’e göre Sadrazam Ahmed Cevat Paşa tarafından 16 Mayıs 1892’de, “hayırsever ve devletimiz seven” gibi süslü yakıştırmalar içeren bir mektupla birlikte Osmanlı Devleti’nin en saygın nişanlarından biri olan “İkinci, dereceden Mecidiye nişanı” sunulur.  (BOA, İ.HR,325-2104”6-1, BOA, İ.HR,325-21046-1. ( Cezmi Yurtsever. “Osman Hamdi ve Arkeolojik Soygunlar.https://www.academia.edu/113906725/OSMAN_HAMD%C4%B0_VE_ARKEOLOJ%C4%B0K_SOYGUNLAR)

İşe bakın!

Hem tarihi eserlerimiz kaçırıyor el oğlu, hem de ödül olarak “Devlet Nişanı” alıyor.

Şaibe kokuyordu her yan.

( Osman Hamdi Bey’in 1894 yılında kendi eliyle yaptığı “dostu” Carl Humann’ın yağlı boya ile yapılmış portresi. Daha önce aile koleksiyonunda bulunan resmin şimdi nerde olduğu bilinmiyor)

***

Böylece, Osman Hamdi Bey’in yardımıyla C. Humann, bölgede kapsamlı kazılar yapabilmek için Osmanlı Devleti’nin Maarif Nezareti’ne gerekli başvuruyu yapar. Bu girişimi Hamdi Bey’in destekleyeceğini, onun verdiği güvence ile bilmektedir.

C.Humann, Hamdi Bey’in “Türk Sokağı Manzarası” tablosunu Alman Devleti adına satın almak için uğraşırken, aynı zamanda Zincirli kazılarına da hazırlanmaktadır.

Hırsız, hırsızlığını yapacaktır.

Huylu huyundan vazgeçmez.

Bu olaylarda, Gaziantep’in Anadolu’nun tarihi eserlerinin böylece soyulmasına, onca göz alıcı resimlerler üreten Osmanlı Hamdi Beyin de karışması üzücüdür ve ürkütücüdür.

Osmanlı’dan başlayarak Türk Devleti, Türk aydınları onu; Asarı Atika Nizamnamesinin çıkarıcısı, Müzeciliğin kurucusu, Arkeolojinin başlatıcısı olarak kabul ve itibar etti.

  

Toplum ve tarih önünde itibarlı, saygın, güvenilir olmak ise bambaşka bir şeydir.

Zaman dalgalı ve hep ileri gider ama tarih her olguyu yeniden değerlendirebilir...

İtibar ne makamla ne de yetenekle ölçülür. 

İtibarlı olmanın ilk koşulu, halkın ve vatanın çıkarlarını savunmak, sömürücü ve ezici güçlerin güvenini kazanmak değildir. 

Toplum o itibarı verdiği gibi almasını bilir de!

 İzmirli muhacir yazar Necati Cumalı’nın dediği gibi "Benim bir kuru itibardan başka neyim var bu dünyada kaybedecek?" 

Bitmedi! 

Gaziantep soygunun anlatmaya devam edeceğiz.

Devamı bir sonraki yazıda!

Sefa Taşkın

14.12.2025

Bergama/İzmir