Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.058

İştar kapısı, neyin kapısıydı?

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-149 UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM

İŞTAR KAPISI, NEYİN KAPISIYDI 

Ortadoğu’nun “bin bir gece masallarının” anlatıldığı topraklarda “kırk haramiler” de dolaşıyordu bir zamanlar, dolaşıyor hala!

Bağdat yakınlarında, kadim Mezopotamya’da, Fırat ile Dicle nehirleri arasında!

Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu’yu miras aldığı Osmanlı ülkesi, 19.yüzyılın sonlarında, I.Dünya Savaşındaki büyük yenilgiye kadar hala büyük bir ülkeydi.

Orta Doğu, Kafkasya’dan Hicaza kadar geniş alan Osmanlı Devleti’nin mülkü, yönetimindeydi.

Buralarda Osmanlı yasaları geçerliydi ve uygulanıyordu.

İştar Kapısı’nın da bulunduğu bugünkü Irak topraklarında da!

(Tanrıça İştar görüntüsü- https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/istar-324)

***

19.yüzyıl sonları, sömürgeci Devletlerle yönetilen Büyük Avrupa ülkelerinde kapitalizmin ve sanayileşmenin hızla geliştiği, kapitalizmin emperyalizme dönüştüğü bir süreçti.

Kendi aralarındaki paylaşım kavgalarıyla birlikte tüm dünyayı ele geçirmeye girişiyordu sömürgecilik, emperyalizm.

Doğu’da bu genişlemeye Osmanlı Devleti büyük bir engeldi.

Kuzeyden Rusya, Batıdan Avusturya-Macaristan, güneyden Fransa ve İngiltere Osmanlıyı sıkıştırıyordu.

Çağın toplumsal ilerlemesine ayak uyduramayan Osmanlı ise yavaş yavaş yıkımın eşiğine yaklaşıyordu.

***

Bu ortamda, kültürel geçmişinde hiçbir birikim olmayan köksüz Avrupa Emperyalizmi Anadolu’nun, Akdeniz çevresinin, Orta Doğu’nun muhteşem tarihini sahiplenmeye çalışıyor, kültür varlıklarını talan etmeye uğraşıyordu.

O muhteşem eserleri kendi ülkelerine taşıyınca, sanki eşsiz eski dünya kültürünün yüceliğine erişeceklermiş gibi. 

Osmanlı Devleti ile siyasal ilişkileri kuvvetli, sözde müttefik Prusya/Almanya İmparatorluğu Anadolu’da bu yağmada baş roldeydi.

Alman Emperyalizminin, 1874’den itibaren Bergama’da yapmaya başladığı soygun sistemli olarak her yana yayılıyordu.

***   

(Robert Koldewey)

Anadolu’yu baştan başa geçen Bağdat demiryolu yapımının başlamasından (1903) önce Almanyalı tarihi eser soyguncularının bir kolu Irak’ta idi.

O zamanlar Osmanlı Devleti sınırları içinde olan bugünkü Irak’ın Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgede araştırmalar yapan Robert Koldewey adlı Alman arkeolog ve mimar; “Deutsche Orient Gesellschaft” “Alman Doğu Derneği” adına yaptığı kazılarda, 1899’da antik çağın asma bahçeleriyle ünlü Babil (Babylon) kentinin kalıntılarını buldu ve kazılara başladı.

Koldewey,  “German Archaeological Institute” “Alman Arkeoloji  Enstitüsü” adına 1882-1883’de Çanakkale-Assos’da, 1885-1886’da Midilli Adasında da tarihi eser kazları yapmıştı.

Muhtemelen o zamanki Alman Devleti adına görev yapan bu çalışkan (!) memur fır dönüyordu Osmanlı Ülkesinde.

Kaçırılacak tarihi eser arıyordu, bilim adına.

1929 yılında, kuruluşunun yüzüncü yılı şerefine İstanbul Şubesi açılan “Alman Arkeoloji  Enstitüsü” (DAI) hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde her taşın altından çıkıyordu. Hala da çıkıyor!

Koldeway, Mezopotamya/Irak kazılarında 1902 yılında ünlü Babil Kralı II.Nabukadnezar’ın sarayını ve İştar Kapısını buldu.

***

 

II.Nabukadnezar, İ.Ö.604-562 yılları arasında, Orta Doğuya egemen olan Babil’in Kralıydı.

Adı, Kutsal Kitap Tevrat’ta İsrail’i fetheden, Yahudileri (bugünkü Irak’taki) Babil’e sürgün eden Kral olarak geçer.

Büyük İtalyan besteci Guiseppe Verdi’nin onun adına bestelediği ünlü “Nabucco” operası vardır. Bu eserdeki “Esirlerin Korosu” müzik tarihinin en eşsiz şarkılarından biri sayılır. 

Nabukadnezar, İ.Ö.575 yılında başkenti Babil’e nam olsun diye muhteşem görünümlü bir giriş kapısı yaptırdı.

15 mt yüksekliğindeki kapı ve 45 mt uzunluğundaki yan duvarlar; yıpranmaması için sırlanmış, mavi renkli, simle süslenmiş tuğlalardan imal edilmişti.

Duvarlara ayrıca sarı rengi tonlarında sırlı tuğladan aslan figürleri yerleştirilmişti.

Nabukadnezar görkemli kapıya “İştar Kapısı” adını verdi.

Bir Sami (Arapların atası) halkı olan Babillilerin inancında İştar aşk ve bereket tanrıçasıydı. 

Babilliler onlardan önce o bölgede yaşamış Arap olmayan Sümerlerin tanrıçası  İanna’yı İştar’a dönüştürmüşlerdi.

Aynı zamanda tanrısal adaleti ve politik gücü temsil ediyordu İştar.

Babil Krallığının en önemli simgelerinden biri olan bu görkemli yapı Nabukadnezar’ın egemenliğini simgeliyordu. Zenginliğini de.

 

(Babil’in İştar Kapısı)

1899’da, bu harap olmuş ama yine de göz kamaştırıcı olan yapıyı görünce Robert Koldewey bir hazine bulmuş gibi sevinmiş olmalıydı!

Bu ihtişamlı eser hiç Osmanlıya bırakılır mıydı?

Prusya/Alman Emperyalizmi aracı kuruluşları ve arkeolog kisveli maşaları eliyle Osmanlı Ülkesini soymaya kararlıydı.

Neydi bu hırs!

Anadolu ve Orta Doğu’nun uygarlık yaratan eşsiz tarihsel geçmişini, çalarak, kaçırarak Orta Avrupa ormanları ve bataklıklarındaki barbar geçmişlerinden kurtulamazlardı ki!

Sonradan olma zenginlik illaki parlak örtülerle gizlemek isteyecekti unutmak istediği geçmişini!

Ancak küçük parçalar halindeki “İştar Kapısı” nasıl Almanya’ya götürülecekti? 

***

Alman Devleti adına çalışan Robert Koldewey’in Babil civarında keşif yaptığı yıllar, bir diğer Alman soyguncu Carl Humann ve çetesinin Bergama’yı soyduğu, Zeus Sunağı parçalarını Berlin’e götürdüğü yıllardır.

1864-1878 arasında açık kaçakçılıkla, 1878’den sonra şaibeli izinlerle.

Osmanlı Müzeler Müdürlüğüne getirilmiş Alman Philipp Anton Dethier’den (1872-1881) sonra göreve gelen Osman Hamdi Bey ve bir heyet tarafından çıkarılan 1884 (Üçüncü) Asarı Atika Nizamnamesi ile yabancıların Osmanlı Ülkesinden tarihi eserleri yurt dışına çıkarmaları kesinlikle yasaklanmıştı.

Ancak “önce götürülenlerin parçası olduğu” gerekçesiyle, “eşi bizde de var” avuntusuyla özellikle Bergama eserlerinin1886 yılına kadar Almanya’ya götürülmesine, her nasılsa ilgili yetkililer göz yummuştu.  

İşte bu dönemde Alman memur R.Koldewey  İstanbul’dan aldığı kazı izniyle “İştar Kapısı” olduğu anlaşılan yapıyı ortaya çıkarmaya girişti.

Irak/Mezopotamya bir Osmanlı Ülkesiydi ve burada Osmanlı Kanunları geçerliydi.

Ancak antik alan, kapı ve duvarlar harabe halindeydi. Sarı, mavi renkli tuğlalarla beraber üstlerindeki simlerin, sırların büyük kısmı yere dökülmüştü.

Ne olursa olsun!

Yasak olmasına rağmen niyet belliydi!

Bu renkli eserler fakir Ortadoğu’ya değil zenginleşen Berlin’e yakışırdı!

Ne anlardı Osmanlı bunlardan!

Ancak bulduğu bu eşsiz eserleri yurt dışına nasıl götürecekti ki kaçakçı Koldewey ?

Babil kazıları 1914’e kadar sürdü. 

Bu süreçte Robert Koldewey “İştar Kapısı”nı ve parçalarını Osmanlı ülkesi dışına götürmek, Almanya’ya sokmak için bir yol buldu.

Büyük soyguncu Carl Humann ve hırsızlık çetesinden akıl, yapılan Bergama soygunundan ilham almıştı muhakkak!

Ne demiş atalarımız: Minareyi çalan kılıfını hazırlar!

Kılıfı hazırlayacaktı Alman arkeolog (!).

Hem de Türk işbirlikçilerinin yardımıyla.

***

(Osman Hamdi Bey)

1902 yılı Şubat ayında yaptığı müracaatla, Osmanlı bürokrasisinden “İştar Kapısı”nın parçalarını, “geri getirmek” kaydıyla, “ödünç” olarak Almanya’ya götürme izni koparttı.  

Harbiye Nazırlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu ve Padişah II.Abdülhamit’in danışmalarından olan Osman Hamdi Bey “Müzeyi Hümayun” (Devlet Müzesi)  Müdürüydü. Osmanlı ülkesindeki tüm tarih eserlerden sorumluydu.

 R.Koldewey’in ve Alman Devleti yetkililerinin himayesinde yapılan anlaşmayla  parçalar Almanya’ya götürülecek, orada birleştirilecek, restore edilecek ve Osmanlıya geri verilecekti.

Bu konuda geniş  bir çalışma yapan Araştırmacı Yazar Yaşar Yılmaz’ın açıkladığına göre Osman Hamdi Bey’in başında bulunduğu Osmanlı Devleti ilgilileriyle yapılan bu anlaşma,  bugün TC.Devlet arşivlerinde bulunan sözleşme böyleydi.

Muhtemelen iyi niyetli bir izindi bu!

Ancak bu muhteşem eser bir daha geri dönmedi.

Almanlar sözünü tutmadı, anlaşmaya uymadı.

Her nedense anlaşmayı yapan Osmanlı yetkilileri de “İştar Kapısı”nın ülkeye dönmesini, anlaşmanın gereğinin yerine getirilmesini Almanlardan istemedi.  

Bu konuda Osmanlı Devletinin en yetkilisi olan Osman Hamdi Bey 1910 yılında vefat etti.

Ondan sonra da bu işin peşine düşülmemesi ise bir muamma!

Ardından araya 1.Dünya ve Kurtuluş Savaşları girdi.

O karmaşalı ortamda Almanlar “İştar Kapısı”nın üstüne yattı.

Eser kaçırıldığı Berlin’de restore edildi.

Bugün Berlin/Müzesi/Hapishanesinde, “Prusya (Almanya’nın eski adı) Kültür Mirası” diye hicap duyulmadan sergileniyor.

İşe bakın, kaçakçılıkla da övünülürmüş!

 

***

Osmanlı arşivlerinde bulunduğunu bildirilen bu bilgilere göre, açıkça görülüyor ki Babil’in “İştar Kapısı”nın, Almanya’da bulunması yasa dışıdır. 

Öyleyse, Bergama’nın Zeus Sunağı ve heykelleri gibi onun da Berlin Müzesi/Hapishanesinde tutulması gayrı meşrudur.

Yaşar Yılmaz’ın bildirdiğine göre eserin, bugün Osmanlının Mirasına sahip Türkiye Cumhuriyeti’ne iadesi için hiçbir engel, bahane yoktur.

Parçaların Almanya’da birleştirilerek restore edilmesini ileri sürerek sahiplenilmeye kalkışmanın hiçbir anlamı ve geçerliliği yoktur.

Böyle bir haksızlığın gerekçesi olmaz!

Kaçırılan ve artık resmen çalındığını söyleyebileceğimiz eserin ortaya çıkarıldığı yerin bugün Irak topraklarında olması, Türkiye Cumhuriyeti ile Irak arasındaki bir durumdur. Almanları ilgilendirmez!

Günümüz Alman Devleti bu kaçakçılık olayını, hırsızlığa dönüşen durumu bu eseri geri vererek bitirmelidir.

Dünyanın aydın sayılan kamuoyu bu olguyu dile getirmelidir!

 

(İştar Kapısı. Berlin Pergamon Müzesi/Hapishanesi)

Berlin’de Dünya insanlarının gözünün içine baka baka bu kaçakçılık nasıl utanmadan teşhir edilir ki?

Bergama’nın Zeus Sunağı gibi üretildikleri topraklardan koparılmış tarihi eserlerle birlikte.

Hem de Berlin’de, nehir ortasında bataklığa gömülen bir Müze/Hapisanede. 

Hayret!

TÜRKİYE’NİN, YUNANİSTAN’IN, ORTADOĞU’NUN, TARİHİ ESERLERİ SOĞUK VE PUSLU BERLİN’E, LONDRA’YA, PARİS’E DEĞİL, ÜRETİLDİKLERİ ÜLKELERE AİTTİR. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVLERİNE DÖNMELİDİR!

(Kaynak:  Brittany Garcia (2013): "Ishtar Gate". World History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/Ishtar_Gate///

Yaşar Yılmaz (2015): Anadolunun Gözyaşları/// Yaşar Yılmaz (2023): Osman Hamdi Beyin Öteki Yüzü)/// Nurten Bulduk (2013). "Evrensel Müzenin Önemi ve Değeri Bildirgesi Bağlamında Kültür ve Varlıkların İadesinin İrdelenmesi")

Sefa Taşkın

20.10.2024

Bergama/İzmir