Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,7287
Dolar
Arrow
40,2873
İngiliz Sterlini
Arrow
54,1662
Altın
Arrow
4325,0000
BIST
Arrow
10.366

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 51. yıldönümü… DİSK, işçilerin birer yevmiyesini bağışlama kampanyası başlatmıştı!

Emperyalizme karşı kazanılmış büyük bir zafer olan 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı'nın kutluyor, başta Rauf Denktaş, Bülent Ecevit olmak üzere kahramanlarımızı, şehitlerimizi saygıyla anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyorum.
'Barış ve Özgürlük Bayramı' olarak da kutlanan 20 Temmuz yalnız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin değil bütün Türk milletinin bayramıdır.

51. yılını kutladığımız Barış Harekâtı'nın başladığı süreçte solun tavrına ilişkin şu örneği paylaşmanın da yararlı olacağı düşüncesindeyim. 20-21 Temmuz 1974 tarihlerinde Kemal Türkler’in genel başkanlığını yaptığı DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) Yönetim Kurulu, bağlı sendikaların genel başkanları ile toplanarak hükümetin yanında olduklarını ve Kıbrıs politikasına ilişkin tüm girişimleri desteklediklerini açıklamıştı.Üye sendikalara bağlı işçilerin asgari birer yevmiye ile devletin Savaş fonuna katılmaları kampanyası açan DİSK, ayrıca ‘Kıbrıs olayı ve savaş hali konusunda, birlikte hareket etmek amacı ile Türk-İş’e işbirliği çağrısında bulunulması’ ve ‘Gerektiğinde, devletin savaş fonuna toplaması amacıyla işçilerin günde bir saat fazla çalışma yapmaları ve ücretlerin bu fonda toplanması için hükümetin hukuksal bir uygulamaya gitmesinin istenmesi’ kararlarını da almıştı (DİSK dergisi, 12-13. Sayı, Ağustos-Eylül 1974, sayfa 9-10).

DİSK Başkanı Kemal Türkler, Başbakan Bülent Ecevit ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’a da destek telgrafları yollamıştır:
"Bugün acele olarak toplanmış olan DİSK üyesi sendika başkanlarının Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve Anayasal düzenini korumak amacıyla Kıbrıs’a Türk Silahlı Kuvvetlerince yapılan çıkartmayı destekleme kararı aldığımızı arz eder, saygılarımı sunarım.
KEMAL TÜRKLER
DİSK GENEL BAŞKANI"

Dr. Ömer Atagenç’in “1960-1980 Dönemi Türkiye Solunun Kıbrıs Politikası” (Detay Yayıncılık) kitabı oldukça bilgilendirici bir eserdir.

Johnson Mektubu...

1960’lar… Kıbrıs’ta Türklere Rumlar tarafından yapılan baskılar ve eziyetler artar. Yaşanan kanlı olaylar, katliamlar üzerine 1964’te Türkiye’nin adaya müdahalesi gündeme gelir. Kıbrıs’a asker çıkarma yetkisi 16 Mart 1964’te TBMM’de oybirliğiyle hükümete verilir. ABD ise bu girişimi önlemek istemektedir. 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Lyndon B. Johnson imzalı bir mektup Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı İsmet İnönü’ye ulaşmıştır. Kaba bir dille yazılan, tehditler içeren bu mektup, iki yıl sonra gazeteci Cüneyt Arcayürek tarafından ele geçirilmiş ve mektubun tam metni 13 Ocak 1966’da Hürriyet gazetesinde yayımlanır.

Johnson mektubunda; Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu anımsatarak, NATO üyesi Yunanistan ile arasında bir gerilimin oluşabileceğini, Kıbrıs’a olası bir müdahale halinde Türk-Yunan çatışması yaşanacağını, bu müdahalede Türkiye’nin ABD silahlarını kullanamayacağını belirtmiştir. Türkiye’nin olası bir girişiminin Sovyetler Birliği’nin de meseleye doğrudan doğruya karışmasına yol açabileceğini, böyle bir durumda NATO’nun Türkiye’yi savunmada çekimser kalabileceğini söylemiştir (Johnson Mektubu, Haluk Şahin, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2018).

İsmet İnönü, Johnson’un mektubuna 13 Haziran 1964’te yanıt verir, “mektubun gerek yazılış tarzı, gerekse içeriği bakımından hayal kırıcı olduğunu, ittifak münasebetlerine ilişkin konularda önemli görüş ayrılıkları belirttiğini” vurgular (Milliyet, 14 Ocak 1966).

Abdi İpekçi, Milliyet'te yayınlanan 16 Ocak 1966 tarihli yazısında, 'İsmet İnönü’nün yumuşak görünen bir ifadeyle yazdığı mektubun altında yatan anlamın, Johnson’un yüzüne bir şamar sertliğinde inecek kadar etkili olduğunu' belirtmiş, yazının devamında, 'Johnson’un tehdit ve uyarmalarına gerekçe olarak kullandığı hususların birer birer ve hiçbir itiraza fırsat vermeyecek şekilde çürütüldüğünü' ifade etmiştir.

İnönü, 14 Ocak 1964’te Time dergisine verdiği röportajda, "Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir… Yeni şartlarda yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye’de orada yerini alır" demişti. Mektuptan önce söylediği bu sözler bir duruşu simgeliyordu… Mektup, Türk dış politikasının NATO ekseni üzerine kurulu halinin sorgulanmasını, adeta Türkiye’nin uyanmasını sağlamıştır.

O dönemde Türkiye’nin müdahale için elinde çıkarma gemisi bulunmamaktadır. Askeri ve ekonomik açıdan zayıftır… 1964’te yapılamayan 1974 yılında yapılmış, Bülent Ecevit liderliğindeki Türkiye, 20 Temmuz günü Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmiştir. ‘Müttefikimiz’ ABD’nin ambargosu ve tehditleri sayesinde ise kendi projelerimiz olan Aselsan, Havelsan vb. uygulanmıştır.

"Mavi Vatan’ın Güney Kalesi: KKTC"

Bir süre önce yayınladığımız ve editörlüğünü yaptığım 'Doğu Akdeniz’de Rekabet' (Halk Kitabevi) kitabında Kıbrıs’ın önemini vurgulamıştık. 'Mavi Vatan' kavramını bulan ve geliştiren E. Tümamiral Cem Gürdeniz, kitapta yer alan makalesinde KKTC'yi 'Mavi Vatan’ın Güney Kalesi' olarak değerlendiriyor:
"Temel jeopolitik yasa; Anadolu’nun her şartta güneyden, yani Kıbrıs Adası üzerinden kuşatılmasını reddeder. Bu kuşatma 1878 yılından 1974 yılına kadar sürdü. 15 Temmuz 1974 günü adada girişilen Nikos Sampson Darbesi, Anadolu’nun karşısına asırlar içinde çıkacak yegâne fırsatı sundu. Bu fırsatı günün konjonktürüne göre çok iyi kullanan atalarımız, 120 saat içinde Girne’de kıyı başını tuttu. 15 Kasım 1983’de de KKTC’yi ilan etti. Dünyanın Asya Çağı’na hazırlandığı yeni dönemde bu stratejik kazanım, yani adada bağımsız Türk varlığına sahip olmanın Türkiye için jeopolitik sonuçları çok değerlidir."

Doğu Akdeniz'de güçlü bir Türkiye için milli bir dava olan Kıbrıs konusunda net ve kararlı olmak gerekmektedir. Güçlü ve tanınır bir KKTC, Türkiye'nin geleceğinde, Mavi Vatan'ın geleceğinde büyük bir öneme sahiptir. KKTC'nin bağımsızlığı noktasında asla taviz verilmemelidir. Adada eşit statülü ve iki devletli bir yapı kabul edilmelidir.

Ambargolara, tanınmamaya karşın bağımsız bir devlet olarak ayakta kalmayı başaran Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni uluslararası kamuoyunda daha ileriye taşıyacak adımları atma noktasında atak olmanın zamanıdır!