Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
47,7704
Dolar
Arrow
40,6643
İngiliz Sterlini
Arrow
54,8198
Altın
Arrow
4404,0000
BIST
Arrow
10.642

‘Tarihçilerin kutbu’ Prof. Dr. Halil İnalcık

'Tarihçilerin kutbu' olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin liyakat sistemi içerisinde yetişerek, bir asırlık ömrü boyunca sayısı eserler üreten, ulusal ve uluslararası bilim devlerimizden tarihçi-yazar Prof. Dr. Halil İnalcık hocamızı saygıyla anıyorum.

25 Temmuz 2016 tarihinde aramızdan ayrılan Prof. Dr. Halil İnalcık için Prof. Dr. Cemal Kafadar, "Nasıl doktora gittiğinizde en önce size aspirin verirse, biz de öğrencilere Osmanlı tarihini anlamak için önce hocanın kitaplarını okuyun deriz" diyor.

İnalcık’ın yaşamının ayrıntıları, fikirleri, çalışma disiplini (bir anlamda biyografisi de diyebiliriz) arkeolog Emine Çaykara'nın kendisiyle yaptığı ‘Tarihçilerin Kutbu - Halil İnalcık’ isimli nehir söyleşi kitabında yer alıyor.

Halil İnalcık hocanın bugün bile güncelliğini koruduğu saptamalarının bulunduğu kitaptan bazı ayrıntıları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Türk aydınları olarak yeniden hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum…

"BUGÜN AMERİKA, ORTADOĞU’YA HAKİM OLMAK İSTİYOR; İSRAİL'İ YARATTI, IRAK'A GELDİ'

Boğazlar’a hakim olan bir devlet, bütün Doğu Avrupa’nın, dünyaya çıkış yolunu elinde tutuyor, demektir… Vaktiyle Bizans İmparatorluğu kurulmuş, onun arkasından Osmanlı İmparatorluğu gelmiş; boğazlara ve Anadolu’ya hakim olan devlet mutlaka büyük devlet gücüne sahip olmalıdır; çünkü bütün dünyanın gözü bu bölgeye hakim olmakta... İngiltere 19. yüzyılda Kıbrıs ve Mısır’ı alarak bunu gerçekleştirdi…

Bugün Amerika, Ortadoğu’ya hakim olmak istiyor; İsrail’i yarattı, Irak’a geldi, Kuzey Irak’ta başka bir İsrail devleti yaratmaya çalışıyor..."

'İSTANBUL DEMEK, DÜNYA HAKİMİYETİ DEMEKTİR…'

İstanbul’un stratejik ve tarihsel önemini vurgulayan İnalcık, şu örneği veriyor: '1807'de Napolyon ile Çar Tilsit’te buluştular; dünyayı paylaşıyorlar. Osmanlı devletinin parçalanması söz konusu, Napolyon Mısır’ı Fransa için istiyor. Boğazlar’a ve İstanbul’a gelince tabii Çar, İstanbul üzerinde ısrar ediyor. O zaman Napolyon karşı koyuyor, çünkü diyor, ‘İstanbul demek dünya hâkimiyeti demektir…'

İstanbul bugün bir dünya şehri oldu, son 10-15 sene içinde değişti. Balkanlar’dan insanlar Avrupa’ya değil, artık İstanbul’a geliyor. Bu şehrin önemine uygun olarak bir İstanbul enstitüsü lazım. Belediyenin vazifesi bu. Birtakım insanlar var ki, kaynaklara giremedikleri için düşlerinde sadece Bizans’ı görürler, Bizans’ı öne alan, Hıristiyan literatürüne ve seyyahlara bağlı kozmopolit bir İstanbul var. İstanbul’un Osmanlı-Türk karakterini, halihazır gerçek yapısını tahrif ediyorlar…

Şimdi bu bir moda gibi; İstanbul Hıristiyan’dır, Bizans’tır demek! Bununla kime hizmet ettiklerini de bilmiyorlar…

'DÖRT TARAFTAN ÇEVRİLMİŞİZ…'

Dört taraftan çevrilmiş durumdayız, eğer güçlü bir ordumuz olmasa, Türkiye ertesi gün parçalanır. Güçlü bir ordu Türkiye için hayati bir zarurettir. Kim etrafımızdaki tehlikeleri günü gününe takip edip, dosyalıyor? Ordu, genelkurmay...

'REFORMLARI YAPAMADIK' ...

Tito’nun Bosna’da yaptığı bu reformları biz doğu Anadolu’da yapamadık değil mi? Toprak reformunu Atatürk gündeme getirdi, fakat bir türlü uygulanamadı. DP devri, tutucu politika böyle bir hareketi bir nevi komünizm gibi algıladı ve olmadı. Biliyorsunuz benim doktora tezim ‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’ tam bu konu üzerinde...

...konularımı seçerken milliyetçiyim, fakat konularımı işlerken tamamen Batı metodolojisiyle yaklaşıyorum…
Bu tutumda olmalarını daima öğrencilerine söylüyorum; katiyen araştırmalarınıza milliyetçilik, hissiyat, hamaset karıştırmayın, ancak seçtiğiniz konulara dikkat edin, diyorum. Çünkü bağnaz, çarptırılmış görüş ve iddiaları ancak böyle düzeltmek mümkündür.

'İNSAN DOĞDUĞU ZAMAN MUTLAK HÜRDÜR…'

18. yüzyıl filozoflarının eseridir. İnsan doğduğu zaman mutlak şekilde hürdür, ama toplum hayatında birtakım kuralları kabul etmek zorundadır. Özgürlüğü ötekisinin özgürlüğü ile sınırlıdır, işte buradan anayasa rejimi çıkıyor. Bu yapay bir şekilde Rousseau’nun, Montesqieu'nün ortaya attığı devlet felsefesi... Buna karşı Alman ‘gemeinschaft’ görüşü var, yani her toplum, tarihin ve sosyal gelişimin ortaya çıkardığı organik ve tamamen kendine has bir varlıktır. Onun için sanatı, dünya görüşü vb. yüzyıllarca tarihin meydana getirdiği bir muhasala'dır, yani birikim...

'HİÇBİR KÜLTÜR DİĞERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR'

Hiçbir kültür diğerinden üstün değildir. Afrika’nın ortasındaki kabilenin kültürü, Batı’nın Londra’daki kültürle aynı değerdedir. O kültür, toplumun yarattığı, onun hayat fonksiyonlarını yerine getiren bir yaşam cihazıdır. Her toplumda onun yaşam kurallarını tayin eden belli bir yapı vardır. Batılılaşmada eski sistemle çatışma yahut yozlaşma doğuyor. Dilimizin nasıl yozlaştığını evvelce anlattım…

Birçok saptamasını kitabından aktardığım Prof. Dr. Halil İnalcık hocanın, her dönem geçerli olacak ve özellikle de yeni kuşakların unutmaması gereken görüşlerini paylaşmaya çalıştım bu defa köşemde.

Son sözü yine Halil İnaclık hocamıza bırakıyorum: 'Tarih, ahlak dersi vermez. Bizim bugünkü değer yargılarımızla okumayacaksınız tarihi!..'