Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,7526
Dolar
Arrow
35,1594
İngiliz Sterlini
Arrow
44,1618
Altın
Arrow
2977,0000
BIST
Arrow
10.025

Yerli malı, yerli üretim…

“Tutum, Yatırım ve Türk Malı Haftası” ya da bilinen adıyla “Yerli Malı Haftası”… 

1929 yılında kanun haline getirilen ve 1946 yılında itibaren de 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanmaya başlanan “Yerli Malı Haftası”, ülkemizin ekonomik bağımsızlığının korunması ve sürdürülebilir bir ekonomik alt yapı konusunda büyük öneme sahipti.

Yurttaşlara yerli malı kullanmanın, tutumlu olmanın ve yatırım yapmanın önemini hatırlatmak amacıyla kutlanmıştır. Fakat, 1980’li yıllardan itibaren içi boşaltılarak okullarda meyve-kuruyemiş yemeye indirgenmiş, sonrasında da unutturulmuştur. USİAD yıllarca hatırlattı ve kutladı Yerli Malı Haftası’nı. Türkiye’nin stratejik sektörleri olmasına, üretim teknolojileri politikalarının bilimsel olmasına, yerli üretimin desteklenmesine ve yerli malı kullanımına vurgu yaptı. Son birkaç yılda yöneticiler tarafından ve çeşitli kurumlar tarafından da yeniden hatırlatma girişimlerinde bulunuldu, yerli üretime vurgu yapıldı ama yine de yeterli düzeyde değil…

Batının “Geri kalmış ülkeleri daima ham madde üreticisi olarak bırakmak, onlardan temin edeceğimiz ham maddeyi mamul madde haline çevirerek onların tüketimine sunmak” 

(1932 yılında Londra İktisat Kongresi’nde kabul gören anlayış, Nazmi Kal) görüşü Atatürk önderliğindeki genç Cumhuriyet’in planlı karma ekonomi anlayışıyla bertaraf edilmiştir.

Türkiye, 1938 yılında birçok temel ihtiyacını üreten, uçak ve demir çelik üretimini yapan bir ülke olmuştur.

Sanayileşme azalsa da 1980’li yıllara dek uygulanan ekonomi politikalarıyla sanayide korumacılık sürdürülmüştür. 24 Ocak kararları (1980) ve ardından neoliberal sisteme entegre politikalarıyla korumacılıktan vazgeçilmiştir. Türkiye adeta ithal mallar pazarına dönüşmüş ve üretici toplumun yerini tüketici toplum almaya başlamıştır.

Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında söylediği “Siyasi zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi zaferlerle desteklenmezse kalıcı olamaz” sözü önemini korumaktadır.

Ekonomide bağımlılık yaratan neoliberal politikalar yerine üretimi temel alan, teknolojide dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak halkçı politikalar bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE DURUM

Şu anda dünyanın 23. büyük ekonomisi olan Türk ekonomisi küresel gelirin yüzde 0,9’unu üretiyor ve dış ticaret açığı veriyor. BM Kalkınma Programı Türkiye Programı eski Müdürü kalkınma ekonomisti Bartu Soral’ın “Küreselleşme ve Zafer Ekonomisi” başlıklı sunumunda verdiği bilgiler dikkat çekici.

Aldığım notlardan bazılarını paylaşmak istiyorum:

-2024 yılı itibarıyla dünyada toplam piyasa değerine göre en büyük 20 sektör içinde ilk 5 sırada sırasıyla; yarı iletkenler (6 trilyon 815 milyar dolar), internet içerik bilgisi (5 trilyon 996 milyar dolar), yazılım altyapısı (4 trilyon 950 milyar dolar), tüketici elektroniği (3 trilyon 287 milyar dolar), ilaç üreticileri (3 trilyon 17 milyar dolar) geliyor.

-2023 yılı itibarıyla küresel yapay zeka pazar büyüklüğünün 454 milyar dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor. 2032’de bu rakamın 2,5 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. ABD ve ardından Çin, İngiltere bu alanda en çok yatırım yapan ülkeler.

-Küresel gelirden (2023 yılı) alınan pay anlamında da ilk sırada yüzde 26.1 ile ABD, yüzde 16,9 ile Çin, yüzde 17,5 ile Avrupa Birliği, yüzde 14,8 ile ABD hariç G7 ülkeleri, yüzde 4,3 ile Almanya geliyor. Türkiye’nin payı ise yüzde 0,89.

Soral, çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor:

-İthalat yerine, yapılabilecek her alanda yerli üretimi teşvik eden makro ekonomik politikalar uygulanmalıdır.

-Rekabetçi, yenilikçi ve üretici bir ekonomi. Kurallı, denetlenen, planlı ve karma bir ekonomik modeli…

-Küresel rekabete girmek için kamu özel sektör ortaklığıyla dev şirketlere ihtiyaç var.

-Sıcak paraya teslim olmayan, rekabetçi bir kur politikası…

-Türkiye elektriğinin yüzde 13’ünü yenilenebilir kaynaklardan üretiyor, bu oran yüzde 50’ye çıkarılabilir.

-Çin’in bugün dünyada gelirin yüzde 16.9’una sahip oluşu neoliberalizmle değil planlamayladır.

-Türkiye planlama geleneğine geri dönmeli. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) yeniden kurulmalıdır.

-Kamu için emredici, özel sektör için yol gösterici politikalar uygulanmalıdır.